45 yıldır hep o hüzünlü ses ALPAY

Güncelleme Tarihi:

45 yıldır hep o hüzünlü ses ALPAY
OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 29, 2004 00:00

Bundan tam 40 yıl önce, havalı bir ÅŸekilde merdivenlerden inerek ÅŸarkısına baÅŸladığı ilk konserinde, heyecandan nasıl olup da düşmediÄŸine ÅŸaÅŸmıştı. Gerçi ÅŸarkıları çoktan radyolarda liste başıydı ama ilk kez izleyicinin karşısına çıkıyordu. Olay o konserde bitmiÅŸti; çocukluÄŸunda aşırı yaramaz, gençliÄŸinde haylaz mı haylaz, yetiÅŸkinliÄŸinde koskoca muzır bir adam olan Alpay, hüzünlü dalga sesi ÅŸarkıların yorumcusu olarak, bir anda ve onca yıl boyunca, ‘romantik prens’liÄŸi baÅŸkalarına kaptırmayacaktı.Kendine has sesi de pek müsaitti hüzüne, balada, aÅŸk rüzgarlarına, eylülü bekleyen aÅŸklara, seven gönüllere... Pek çok tarzda ÅŸarkı söyledi. 50’den fazla ÅŸarkısı yıllarca radyoların listelerinde Beatles, Adamo, Peppino Di Capri gibi dönemin efsanelerinden önce, ilk birkaç numarada çalındı. Konserlerin, gece kulüplerinin aranan sanatçısıydı. Son yıllarda da ‘best of’ları, tango ve latin yorumları ve yine kendine özgü yeni ÅŸarkıları ve konserleriyle Alpay’lığına devam ederek müzikten hiç kopmayan Alpay, ÅŸimdi son albümü Sessiz Kalma’yla birlikte, anılarını yazdığı ve önümüzdeki günlerde DoÄŸan Kitap’tan çıkacak Eylülde Gel adlı kitabıyla gündemde. Yalnız söyleyeyim; kitabını okuduÄŸunuzda, Romantik Prens’in aslında ne kadar yerinde duramayan, esprili, hatta ‘ağır’ ÅŸakacı bir adam olduÄŸunu görüp ÅŸaşıracaksınız. Yıllardan birinin 18 Temmuz’unda, tipik bir Yengeç erkeÄŸi olarak Ankara’da dünyaya gelir. Babası Turhan Cemal NazikioÄŸlu, padiÅŸahın Naziki Efendi dediÄŸi birinin torunudur, Devlet Demir Yolları’ndan bürokrat olarak emekli olmuÅŸtur. Belki de bu yüzden çok düşkündür trenlere, seyahatlerinin çoÄŸunu raylar üzerinde yapar. Annesi Daime Hanım’ın dedesinin dedelerinden biri ise Yugoslavya kralı; dedesi, Atatürk’ün yakın çevresinde bulunmuÅŸ Hüsrev Gerede’nin babası Hersekli Mehmet Ali PaÅŸa’dır. Kısaca köklü ve kalabalık ailesinde askerden hukukçuya, müzisyenden futbolcuya pek çok meslek erbabı vardır. Alpay’ın da bu mesleklerin her birine bir bulaÅŸmışlığı olmuÅŸtur, ama müzik...Babası, bürokratlığının yanısıra, klasik müzik eÄŸitimi almış amatör bir kemancıdır. Çok küçük yaÅŸlarında farketmiÅŸtir tek çocuÄŸu olan Alpay’ın müziÄŸe yeteneÄŸini; öğle tatillerinde elinde çeÅŸitli enstrümanlarla gelir eve. Ama Alpay’ın müziÄŸe yakınlığının kaynağı bu deÄŸil, dört yaÅŸlarında taşındıkları evin, Ankara’nın ilk Radyoevi olmasıdır! Yanlış duymadınız, dedeler, nineler, dayı ve teyzeler, kuzenlerle dolu aile, SaÄŸlık Sokağı ve Tuna Caddesi’nin kesiÅŸtiÄŸi köşedeki iki katlı büyük binaya yerleÅŸirken, binadaki Radyoevi de bugünkü yerine taşınmaktadır. Bu gidiÅŸ geliÅŸlerde sıcak aile, radyonun sanatçılarıyla ahbap olur. Hanendeler, sazendeler, sık sık evlerine ziyarete gelmeye baÅŸlar. Ailede üç aylık bebekten 70 yaşındaki dedeye kadar herkesin doÄŸumgününü kutlama adeti vardır, bazen yüz kiÅŸilik sofraların kurulduÄŸu bu partilere kimse çaÄŸrılmaz, hatırlayanlar gelir, kimse de doÄŸumgünlerini unutmaz. Dolayısıyla Alpay’ın çocukluÄŸu, her ne kadar yukarıda yatırılmış olsa da Åžerif İçli, Hakkı Derman, Hamdi-Safiye Tokay, Vedia Tunççekiç, Mustafa ÇaÄŸlar gibi sanatçıları dinleyerek geçer. Bu ilk müzik eÄŸitimi olur bir bakıma.BABASI VEREM OLMASIN DÄ°YE KONSERVATUVARA YOLLAMADIHiperaktivitesi halen süren yaramaz bir çocuktur. Mesela ‘yakma’ huyu vardır; sobaya attığı bazen misafirin kürkü olur, bazen babasının ona aldığı ancak nefret ettiÄŸi Avusturya usulü tüylü ÅŸapka... TED Ankara Koleji’nde okurken normal liseye verilmesi de bu yaramazlıkları yüzündendir; önce Atatürk, sonra Gazi Lisesi... Aslında babası, eve getirdiÄŸi her enstrümanı problemsiz çalabildiÄŸi için onu konservatuvara vermeyi düşünmüş ama bir gün annesine, ‘Bu çocuk haÅŸarı olduÄŸu kadar duygusal. MüziÄŸe çok yetenekli ama uÄŸraşı bu olursa verem olmasından korkarım’ diyerek vazgeçmiÅŸtir. Zaten Alpay’ın böyle bir derdi olmamış, bir kez bile ütü kordonuyla ÅŸarkı söylememiÅŸtir.O daha çok spora meraklıdır o zamanlar; asıl ‘ününü’ futbolda edinir. Gazi Lisesi’nin ‘gol kralı kolejli’si, Ankarademirspor, GençlerbirliÄŸi ve Genç Milli’nin yıldız oyuncusudur. Hatta Demirspor’dayken efsane kaleci Turgay Åžeren’e gol atmıştır. Ama haylazlığı antrenmanları sevmesini engeller, futbolu da bırakır. Yine de söz dinleyen bir çocuk olduÄŸundan, babasının isteÄŸiyle Ankara Hukuk’a girer; ve sadece sınav zamanları çalışarak dört yılda bitirir. Haylazlık aynen sürmektedir tabii, lisedeyken her daim disiplindeyse, fakültede de karakoldadır. Stajını yaparken bu ülkede avukatlık yapılamayacağına karar verince, bir yandan akrabalarıyla kurduÄŸu Pınar Reklam Ajansı’nda çalışmaya baÅŸlar, bir yandan da müzikle daha çok haşır neÅŸir olur; güzel sesi, kızlarla buluÅŸulan her ev partisinde istek yapılmasını saÄŸlar çünkü.Kuzenleri Åžanar ve Oktay Yurdatapan, Ä°stanbul’da profesyonel müzik yapmayı seçmiÅŸtir. Lakabı Dogo olan Doruk Onatkut’un kurduÄŸu Kentet Dogo grubunda çalmaktadırlar. Bir gece Ä°stanbul Suadiye’deki DaÄŸ Kulüp’te onları dinlerken, Doruk ve Åžanar ‘Hadi bir tane de sen söyle’ diye tutturur. O güne kadar ÅŸarkı söylemeyi, biraz ‘utanılacak’ bir ÅŸey olarak gördüğü, ayrıca da utangaç olduÄŸu için, ‘Nasıl olur!’ der. Ancak ısrarlara dayanamayıp, bas çalan Åžanar Yurdatapan’ın ardına, karanlığa gizlenerek Adios Maria’yı söyler. Kendisi görülmemiÅŸtir ama o sesin farkedilmemesine imkan yoktur. Kulübün patronunun ‘Gel burada söyle’ tekliflerini reddeder. Ancak peÅŸini bırakmaz patron; ‘Madem sahneye çıkmıyorsun, gel kayıt yapalım.’ Bu teklife sıcak bakar. Ä°dealtepe’de bir villada, gayet ilkel koÅŸullarda bir kayıt yaparlar. Bu kaydın radyoya verildiÄŸinden habersiz, günler sonra bir pazar radyoda, ‘Bu hafta listemizin beÅŸinci sırasında bizden bir ÅŸarkıcı var, Alpay ve Moliendo Cafe’ anonsunu duyunca, ÅŸok geçirir. Artık bu yoldan dönüşü olmayacaktır.Yeni kayıtlarla radyoda liste başını zorlar ve adı yavaÅŸ yavaÅŸ duyulurken, Kentet Dogo’nun Ankara’ya gelip gitmesi zor olduÄŸundan Ankara’da bir grup kurmaya karar verirler: Alpay ve ArkadaÅŸlar’ı, piyanoda New York’ta baÅŸkonsolosluk, Hindistan’da büyükelçilik, Ä°sviçre’de BM daimi temsilciliÄŸi yapmış, ÅŸimdi Türkiye AB genel sekreteri olan Murat Sungar, basgitarda Åžanar Yurdatapan, gitarda Yurdaer DoÄŸulu ve davulda Durul Gence’den oluÅŸan ‘baba’ bir gruptur. O sıralar Ankara radyosunda çalan parçalarından Ä°stanbul’un haberi yoktur, taa ki Alpay, Ä°talyan ÅŸarkıcı Tony Dallara’nın Norma Mia adlı ÅŸarkısını yorumlayana kadar...ONU GÖREMEYEN HAYRANLARI CÃœCE, KAMBUR, ÇİRKÄ°N DEDÄ°LERArtık Ä°spanyolca, Ä°ngilizce, Ä°talyanca, Fransızca söylediÄŸi -o zaman Türkçe müzik yoktur- tüm ÅŸarkıları dönemin yerli yabancı, ünlü sanatçılarından önce, bir numarada çalmakta, Ä°stanbul plakçılarından teklif üstüne teklif almaktadır. Türkçe sözlü müziÄŸin babası Fecri EbcioÄŸlu hayatına böyle girer. Onu Türkçe sözlü ÅŸarkı söylemeye ikna eden odur. 1960’lı yılların başında, Girl In My Town, El Vagabundo, First Kiss, Now I’m Alone, Rodrigo’nun ünlü gitar konçertosunun pop müziÄŸe uyarlanması olan Estrella Del Mar gibi ÅŸarkılardan sonra, çoÄŸunun sözünü EbcioÄŸlu’nun yazdığı ÅŸarkılar söyler: Allahım Yeter, Cennet Yolu, Eylülde Gel... Yine hitleri arasında ‘toplumcu’ ÅŸarkısı, söz ve müziÄŸi Bora AyanoÄŸlu’na ait Fabrika Kızı da vardır. Ayrılık Rüzgarı ise Anadolu rock’ın revaçta olduÄŸu, onun da türkü yorumladığı yıllarda, Saint Preux adlı Fransız bir bertecinin barok parçasına söz yazarak plakçıya götürdüğü ÅŸarkıdır. Plakçısının ‘Çok güzel ama beÅŸ on tane satar, Türk halkı bunu anlamaz’ demesine karşın, hiç de öyle olmamıştır.Bu arada Alpay adı çok ünlüdür ama tek kare fotoÄŸrafı bile çıkmamıştır gazetelerde. Çünkü hálá utanmakta, bu sır perdesi yüzünden hakkında ‘cüce, çirkin, kambur’ diye dedikodular çıkmaktadır. Sonunda sahneye çıkmaktan kaçınamayacağı nokta gelir; ilk kez 1964 yılında Ankara Sineması’nda çıkar 2500 izleyicinin karşısına, dizleri titreyerek... Çıkış o çıkıştır; hálá oradadır.Ancak uzun süre ‘müziÄŸe muhtaç olmadan’ yaÅŸamak isteyecek, Ankara’da Bom Kafe, Kulüp Alpay, Karpiç gibi gece kulüpleri iÅŸletecek, bir yandan da oralarda ÅŸarkı söyleyecek, hatta eski bir arkadaşıyla çorap dükkanı bile açacaktır! Sonunda yine müziÄŸe dönecektir tabii... Sayısını bilmediÄŸi, bilmek istemediÄŸi kadar çok plak, albüm yapar. Sayısı yoktur çünkü hem ‘her albümü ilk albümüdür’, hem de ‘40’tan sonra çocukların sayısının önemi yoktur.’ Romantizm ve hüzün kelimelerinin kendisiyle birlikte anılmasından ise bir an bile rahatsız olmaz: AÅŸk dediÄŸin imkansız bir ÅŸeydir çünkü, içinde hüzün olmayan aÅŸk ÅŸarkısının anlamı da yoktur. Gerçekten de ÅŸimdi Alpay, ‘Hadi sevgilim, gel kırlara çıkalım, eÄŸlenelim lay lay lay’ diye bir ÅŸarkı yapsa, kimse dinler?Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!