Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 2005 00:00
Geçen haftayı Amerika’da geçirdim. New York ve North Carolina eyaletlerinde dolaştım. Amerikalılar sigara yasaklama işini iyice abartmışlar. Neredeyse kapalı hiçbir mekanda sigara içemiyorsunuz. Barlarda bile..Barlarda sigara içmeyi yasaklamanın nedeni de sigara içmeyen bar çalışanlarını korumak. Birlikte olduğum Amerikalılardan öğrendiğime göre birçok firma görev başında sigara içen çalışanlarına ceza uygulamaya başlamış. Hatta bazı firmalar kendilerine ait zamanlarda sigara içenleri bile işten çıkarma yoluna gidiyorlarmış. Sigara içme yasakları Amerikan gazetelerinde hálá gündemin ilk sıralarında.. Sigara içenleri ‘toptan yok etme’ konusunda çok fazla
haber var. ***USA Today’in bir haberine göre Amerikan şirketlerinin yüzde 72’sinde sigara içme odaları varmış, yüzde 32’sinde sigarayı bıraktırma programları uygulanıyormuş. Yüzde 27’si sigara içenlerin tatil aralarını kısıtlarken yüzde 19’u tamamen sigara içmeyi yasaklamış. Ancak her eyalette şirketler istediği gibi çalışanlarının yaşam biçimine karışamıyormuş. 20 eyalette ‘firmalar yaşam biçimi kararlarına göre çalışanları arasında ayrımcılık yapamazlar’ şeklinde yasa çıkarılmış. Ancak bu durumda da firmalar sigara içenlerin sağlık sigortası primlerini yüksek tutuyorlarmış. Amerika’da sigarayla savaşın en büyük nedeni her yıl 440 bin Amerikalının sigara nedeniyle ölmesi. Her yıl sigara nedeniyle doğrudan 75 milyar dolarlık bir milli servetin tedavi için harcanması.. Firmaların da ‘sağlıklı çalışan istiyoruz’ demesi.. Bize gelince.. Neydi? Beş kişi bir araya gelince sigara içmek yasak değil miydi? Sigara içilmemesi gereken yerde sigara içen kaç kişi ceza aldı?***Haklısınız, yukarıdaki sorular yanlış sorular. Doğru sorular şunlar olmalı: Türkiye’de her yıl kaç kişi sigara nedeniyle ölüyor? Sigara nedeniyle her yıl kaç milyar YTL tedavi için harcanıyor? Bilmiyoruz.. Ama Türkiye’de ABD’nin neredeyse dörtte biri kadar insan yaşıyor. O halde neden Türkiye’de de her yıl 110 bin kişi sigara nedeniyle ölmesin. Ya da neden 18 milyar dolar sigara nedeniyle tedavi masrafı yapılmasın. Anlayacağınız sigarayla savaşmak için çok fazla nedenimiz var. Ama sigara savaş işini ciddiye almıyoruz. Neyi alıyoruz ki!Bilimsel dergiye de güvenmeyeceksek.. The Wall Street Journal’da Anne Wilde Mathews’ın haberini okuyunca çok şaşırdım. Journal of American Medical Association (Amerikan Tedavi Derneği Dergisi) geçen yıl tedaviyle ilgili dergilerde yayınlanan 122 makaleyi incelenmiş ve zararlı etkilerle ilgili bulguların yüzde 65’inin tam olarak raporlanmadığını bulmuş. Bu şu demek: İlaç tedavisiyle ilgili bilimsel dergiler (ya da bilim adamları) bir hastalığın çaresi ile ilgili iyi haberi verirken kötü haberi saklıyorlar. ‘Ne var bunda?’ demeyin. Bu akla hemen ‘Acaba ilaç tedavisine yönelik bilimsel dergiler pazarlama aracı olarak mı kullanılıyor?’ sorusunu getiriyor. Bu dergilerde yayınlanan makaleleri ilaç firmaları ‘kanıt’ olarak kullanılıyor. Bu makaleler aracılığıyla birçok ilaç Türkiye’de de ruhsat alıyor, doktorlar ikna ediliyor. Zararlı etkilerin doğru raporlanmaması, bir yandan iyileştirilirken diğer yandan zarar görmemiz demek. Çözüm? Amerikalı tıbbi dergi editörleri ‘Deneysel tasarımın tamamını basalım, yöntem şeffaflığı getirelim, verileri yeniden analiz edelim, ham verileri yayınlayalım’ diye tartışıyorlar.. Biz mi ne yapacağız? Ne yapabiliriz ki.. Birilerinin ahlakına güvenmekten başka..Emrah Yücel yanlış anlamış..Medyatava sitesinin haberine göre Avea reklamlarının reklam kampanyasını yürüten Emrah Yücel, ‘İlk reklam fikrinin yönetmenliğini Paul Archard yaptı. Basında sanki ben yönetmişim gibi sunuldu. Reklamda Tarkan’ın Avea için yazdığı ‘Ayrılık Zor’ şarkısının takdimi amaçlandı. Doğal olarak da bir müzik videosu şeklinde hazırlandı’ demiş. Yücel, ‘Emrah Yücel Tarkan’a klip çekmiş’ başlıklı yazımı yanlış yorumlamış. ‘Emrah Yücel Tarkan’a klip çekmiş’ derken eleştirim sadece reklam filmleri ile sınırlı değildi. İlk filmi Paul Archard’ın çektiğini biliyordum. Eleştirim baştan sona Avea kampanyasını, marka kalite algısını önemsemeyen bir ‘klip’ mantığıyla yönetmesiydi. Nitekim yazımın sonunda ‘Yücel iyi bir
film afiş tasarımcısı olabilir ama reklamcılıktan anlamadığı ortada’ demiştim. Yücel’in Türkiye’de reklam ajansı açacağı söyleniyor. Diğer reklam işlerini de görünce son kararımızı veririm. Şimdilik ilk kararımı koruyorum.Garipsedim.. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler TEDAŞ tarafından TRT’ye aktarılan yüzde 2’lik payın bu yıl sonunda kaldırılacağını açıklamış. Bu oran daha önce yüzde 3.5’ti. 2003’te AKP bir kararnameyle yüzde 2’ye düşürmüştü. Şimdi tamamen kaldırılıyor. Çok garipsedim. Yaklaşık 9 bin personelin bulunduğu TRT’de çok sayıda gizli işsiz olabilir, TRT yanlış yönetim politikalarının kurbanı olabilir, TRT verimsiz çalışıyor olabilir. Peki TRT’yi verimli çalıştırmanın yolu, TRT’yi TRT yapan can damarını kesmekle mi mümkün olur? AKP, birçok alanda diş geçiremediği TRT’yi etkisiz kılmak için dolaylı bir yol mu deniyor acaba? Umarım denemiyordur. Büyük yanlış yaparlar. TRT özel kanunla küçültülmeli, verimli çalıştırılmalı ama asla kamusal kanal niteliğiyle oynanmamalı. Asla!Kutlarım..‘The Net 2.0’ isimli Hollywood filmini Türkiye’de çeken Charles Winkler’e Eylem Bilgiç ‘Türkiye yabancı film yapımcıları için cazip mi’ diye sormuş. Winkler’in de yanıtı şöyle: ‘İşler çok yavaş ilerliyor. Her yerde ‘bugün git yarın gel mantığı’ hakim.. Sarayda çekim yapabileceğimizi söylediler, saraya gidince orada çalışanlar çekemeyeceğimizi söyledi. Hiç kimse verdiği saate sadık kalmadı. Böyle olduğu sürece yabancı yapımcıların Türkiye’yi tercih edeceklerini sanmıyorum.’ Türkiye’yi çok kısa sürede en iyi şekilde tanıtan herkesi, tabii ki başta Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri olmak üzere, gönülden kutlarım. Yabancı yatırımcıların Türkiye’yi neden tercih etmedikleri bir yabancıya bundan daha iyi öğretilemezdi.
button