Güncelleme Tarihi:
İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti ilan edilmesine Heyamola Yayınları kırk yazardan kırk kitaplık bir seriyle katkıda bulunuyor. İstanbul’un sevdalılarını heyecanlandıran bu proje sayesinde, şehrin bugününe dair, onyıllar sonra dahi açıp bakılacak çok özel bir kitaplığa kavuşmuş olduk.
İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti olması birçok projeye vesile oluyor. Heyamola Yayınları’nın İSTANBULUM Projesi de bunlardan biri. Bu proje çerçevesinde kırk farklı edebiyatçı yaşadıkları semtleri kaleme aldılar.
Editörlerce ilk başta yüz kadar semt belirlenmiş. Semtlerin belirlenmesinde tarihi yapıları, ünleri, tanınmışlıkları önemli birer ölçüt olmuş. Özellikle Suriçi’ndeki semtlere öncelik verilmiş. Buna karşın Sur dışından da meşhur semtler var. Bunlar arasından kırkını belirlemek, bu semtlere göre yazar, bazen yazara göre semt bulmak da oldukça zor olmuş.
Her bir kitap aynı zamanda yazarının “kırk yıllık” hatırasını taşıyor. Böylelikle bir semtin yaşamına tanıklık ederken, yazarını da daha yakından tanıma şansı buluyorsunuz. Söz konusu hatıralar olunca yazarının kalemi de alabildiğine özgür bırakılmış. İstanbul Edebiyat Yönetmeni olarak Ahmet Kot’un, danışman olarak da Eray Canberk’in omuz verdiği proje okurun ilgisini her yönüyle hak ediyor. Doğan Hızlan, Beşir Ayvazoğlu, Ataol Behramoğlu, Melisa Gürpınar, Selçuk Erez, Talin Büyükkürkçüyan gibi yazarların kaleminden Cağaloğlu, Beyazıt, Adalar, Feriköy, Çamlıca, Kasımpaşa gibi semtler tanıtılıyor.
Kimseler aşık değil mi bu şehirde?
Beşir Ayvazoğlu, Dersaadet’in Kalbi Beyazıt adlı kitabında bu semtimiz için şunları söylüyor:
“Meydan tenhadır ve kanepelerde kendisinden başka kimse yoktur. Saat 12.00 sularında geçen tramvay fena gıcırdar. Tramvayın havuzun etrafını dönerken çıkardığı keskin gıcırtı, eski Beyazıt Meydanı’nın hafızalarda bıraktığı belirgin seslerden biridir. Yolculardan biri, nedense havuzun kenarında tek başına oturan adama dönüp dönüp hayretle bakar. Hikâye kahramanının şu soruları, bana sorarsanız, Beyazıt Havuzu’nun birkaç nesil için ne ifade ettiğini çok iyi anlatmaktadır: “Ne diye öyle dönüp dönüp baktı? Yoksa kimselerin oturmadığı kanepelerde bu saatlerde yalnız pek başıboşlar mı oturur? Kimseler âşık değil mi bu şehirde? Kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yüzünü bir dakika görmek için kimsenin?”
‘Ada Sahillerinde....’
Şair ve yazar Ataol Behramoğlu Benim Prens Adalarım adlı kitapta Adalar’ı kaleme aldı. Kitaptan bir alıntı:
“Kars’taki çocuk bu şarkıyı kimden duydu; nereden, ne zaman öğrendi, bilmiyorum... Fakat üzerinden yarım yüzyıl ve bir on yıl daha geçmişken de, evimizin bulunduğu Halit Paşa Caddesi’yle Atatürk Caddesi’nin kesiştiği bir noktada bugün de yerli yerinde duran Birlik Kulübünün, geniş, betondan dökülmüş pencere eşiğine oturarak ve batan güneşe karşı “Ada Sahillerinde Bekliyorum...” şarkısını gözlerim yaşararak mırıldandığımı bugünmüş gibi anımsıyorum...
"Kırk"ın hikmeti
Kırk, folklorumuzda, inançlarımızda, geleneksel edebiyatımızda, gündelik yaşamımızda sembolik bir rakam. Bu durum yayınevinin düşüncesinde etkili olmuş görünüyor. Kırk sadece bu anlamıyla değil bir şehirde “kırk yıllık” olmakla da ilişkili. İstanbul, çehresini süratle değiştirebilen bir şehir olduğu için, o şehrin bir semtini anlatacak yazarın da kırk yaşının üstünde olması dikkate alınmış. İstanbul’un kırk yıl öncesini bilen edebiyatçılar arasından seçim yapılmış.