Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2008 00:00
Elle dergisine konuşan ünlü Fransız oyuncu Sophie Marceau diğerlerine hiç benzemeyen bir yıldız. İlk çizgilerini seviyor, şöhrete güvenmiyor, konuşurken tabulara takılmıyor, hileden nefret ediyor ve 40 yaşında olmaktan çok memnun: "İnsanın 40 yaşındayken 20 yaşından daha güzel ilişki kurabileceğini düşünüyorum, aslında 40 yaşında her şey daha güzel."
Fotoğraflarda görünen kırışıklıklarınızın silinmesini istemediniz, neden?- Bizler oyuncuyuz, hiç yaşlanmayan balmumundan kuklalar değil. Olgunlaşmamız, çalışmamızın bir ürünüdür. Hayatın çizgileri klişenin de ötesinde bizim için önemlidir, tecrübelerimizi, duygularımızı gösterir ve bunları silmemek gerekir. Ben bütün hayatımla olduğum yerdeyim ve bütün bunları bir dergi fotoğrafında hop diye yok edemeyecek kadar çok şey yaşadım (gülüyor). Buna hayır diyorum! Eğer hile yaparsanız insanlar sizi ekranda gördüklerinde şöyle der: "Ne komik ben bu kadını böyle hayal etmiyordum, fotoğraflarında çok daha genç gösteriyordu." Gazetelerde bana öyle kötü rötuşlar yaptılar ki ben herkese, herkes de bana benzedi.
n Ama gençleşmeyi, birkaç yılı geri kazanmayı istemek biraz olsun cazip gelmiyor mu?İnsanın yüzüyle uğraşmak istemesi beni rahatsız etmiyor, sonuçta kendi yüzü, etrafta gördüğümüz birçok kişi felaket... Her neyse... Ama insanları ifadelerinden tanıyoruz, şekillerinden değil, artık hiçbir yeriniz kıpırdamıyorsa başka birine dönüşüyorsunuz. Tabii ki yaşlanmayı beklemiyorum, buna karşı savaşıyorum, kendime dikkat ediyorum ama 20 yaş daha küçük görünmek gibi bir arzum da yok, bu tehlikeli bir oyun.
n Çok fazla göz önünde olan kişilere karşı halkın fazla ilgi göstermemesi gibi bir durum var. Siz de kendinizi oldukça ayrı tutuyorsunuz. Ağırbaşlı olduğunuz için mi?Ben günlük hayat içerisinde de oldukça ölçülü, içe dönük hatta şüpheciyimdir ve bu konularda kendimle bile savaş halindeyim. Bence sevilmemin nedeni daha çocukluktan çıkar çıkmaz beni tanımaları, bu aramızda bir bağ oluşturdu. "La Boum"da oynadığım rolle çocukluklarına dönüyorlar. Bugün filmi izleyen gençler beni gördüklerinde aynı karakter olduğumu fark ediyorlar ama bana "Madame" diye hitap ediyorlar, yanıldıklarını düşünüyorlar ve bu beni çok eğlendiriyor. Halkın gözünde bir şekilde saygınlığım olduğunu biliyorum. Mesafeli bir tavrım olduğu da doğrudur ama hayatımı, servetimi ve sanatımı halkın gözüne sokmuyorum.
Şöhret, hayatınıza düşen küçük bir atom bombasıdır
n Sizce şöhret zalim mi?
Her zaman için bir tehlike söz konusu ve sürekli kendinizi kollamak zorundasınız. Hayatın küçük güzelliklerinden kopuyorsunuz. Şöhret zamanla, gerçeklikle, var oluşla ilgili yargılarımızı bozuyor. Bir hileye ihtiyaç duyuyorsunuz ve hemen buluyorsunuz (parmaklarını şıklatıyor); istiyorsun ve alıyorsun, hayat böyle bir şey değil! Gerçek hayatta zaman size tesadüfler ve beklenmedik olaylar getirir. Ama eğer ünlüyseniz her şey şöhretinizi canlı tutmak amacıyla önceden planlıdır; karşılaşacağınız gazeteci, giyeceğiniz elbise, beraber oynayacağınız ve bir büyü yaratmanız umulan aktör ile görüşmeniz... Ama bunlar gerçek hayatın parçaları değil ve ben buna karşı direniyorum.
n Aşk böyle bir sisteme dayanabilir mi?
Bu oldukça zor, aslında yaşla alakalı. İnsanın 40 yaşındayken 20 yaşından daha güzel ilişki kurabileceğini düşünüyorum, aslında 40 yaşında her şey daha güzel. "Her şeyi paylaşmaya ihtiyacım var. Christo ve eşi, Beauvoir ve Sartre ve daha birçokları gibi beraber çalışan çiftlere ve sağlam ilişkilere çok imreniyorum. Bundan kaçınmaya bir anlam veremiyorum. Neden ortak bir işte uyum içinde çalışılmasın ve bu bir özgürlük kısıtlaması olarak görülsün? Benim kendime ait bir hayatım var, örneğin yazdığım zaman beni çok zenginleştiren, besleyen bir iş yapıyorum ve bunu yaparken arada nefes almaya ihtiyaç duymuyorum.
n Ünlü olmanız aile hayatınızdaki dengeleri bozdu mu?Şöhret hayatınıza düşen küçük çaplı bir atom bombasıdır. Kurallar altüst olur ve herkesin rahatı bozulur. Yakınlarınız kendilerini işe yaramaz hisseder ama aynı zamanda onlara ait olduğunuzu düşünmekten de vazgeçemezler. Anlaşmazlıklarımız oldu, önce herkes kendi durumunu değerlendirdi, ardından karşılıklı adımlar attık. Bizim şansımız yaşam tarzımıza ve özgürlüğümüze olan bağlılığımız ve de birbirimizin alanlarına gösterdiğimiz saygıydı.
Tutucu bir ortamdan ünlüler dünyasına geçtim
1999’da Cannes’da yaptığınız talihsiz konuşmanız ve omzunuzdan kayan askınız yaptığınız istemsiz hareketlerin sonucu olarak değerlendirildi. Sinema çevresini sevmiyor musunuz?- Bir çevreye ait olma fikrinden hoşlanmıyorum. Ben böyleyim, çelişkili! Başlarda, kimliğimi oluşturmam için gereken çok önemli bir parça vardı; sosyal aidiyet duygum! 13 yaşımda tutucu bir banliyö ortamından, maddi problemlerin olmadığı, herkesin birbirini tanıdığı bambaşka bir dünyaya daldım. Kimse bana fazla samimi yaklaşmadı. Her şeyi kendim halletmek zorundaydım. Banliyöde evimde yaşıyor, her gün Paris’ e gidiyor, geç saatlerde metroyla tek başıma eve dönüyordum. Zor dönemlerdi ama ailemin de desteğiyle çok şeyler başardım.
Çocuklarımın oyuncu olmasını istemem
n Eğer bir gün kızınız oyunculuğu seçerse ne dersiniz?
Hayır derim! Ben bu konuda bir örnek teşkil etmiyorum çünkü bu kadar aralıksız devam eden bir tempo nadir rastlanan bir durum. Çocuklarım benim 30 yaşımda dahi sahip olmadığım bir birikime sahipler; seyahat ettiler, okudular, dinlediler, tartıştılar. Bense o yaşlarda banliyöde hayatımda bir şeyler olmasını bekliyor ve hiç ama hiçbir şey bilmiyordum. Sadece kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalışıyordum.
n Yeni erkek arkadaşınız Christopher Lambert’den çocuk sahibi olmak gibi bir isteğiniz var mı?
İstek evet! Ama böyle bir şey olmayacak. Üçüncü bir çocuk ile ilgilenmek için ona özel bir zaman ayırmak gerekiyor ki bu da bende yok.