Bülent OVACIK
Oluşturulma Tarihi: Haziran 28, 2006 00:00
Lassa Competus Keşif Konvoyu, bu yıl Yunan mitolojisinde İda ismiyle geçen, tanrıların Olimpos’tan kalkıp ziyarete geldiği Kaz Dağları’nın zirvelerine tırmandı. Troya savaşını seyretmek için İda’nın zirvesinde, Gargaron’daki tapınağa altın yeleli, tunç ayaklı atların çektiği arabası ile gelen Zeus’un tekerlek izlerini, 4 gün boyunca 600 kilometre yol kat ederek 8 arazi aracı ve 26 kişilik ekiple keşfettik.
GEÇEN yıl Doğu Karadeniz yaylalarının altını üstüne getiren Lassa Competus Keşif Konvoyu, bu yıl gidemeyenleri kıskandıracak bir rota seçti. Keşif Konvoyu, Yunan mitolojisinde İda ismiyle geçen, Homeros’un anlattığı çağda, yüksek dorukları bulutları delen, kayaların arasından bin bir pınarlar fışkıran, ormanlarında aslanların ve parsların dolaştığı, tanrıların Olimpos’tan kalkıp ziyarete geldiği Kaz Dağları’nın zirvelerine tırmandı.
Troya savaşını seyretmek için İda’nın zirvesinde, Gargaron’daki tapınağa altın yeleli, tunç ayaklı atların çektiği arabası ile gelen Zeus’un tekerlek izlerini, tam 32 Competus’un çektiği (Lassa’nın her türlü arazi koşulunda ve asfaltta kullanım amacıyla geliştirdiği 4X4 lastiği), 8 arazi aracında 26 kişilik ekip sürdü. Keşif konvoyu, yağmurun bataklığa çevirdiği orman yollarına, keskin kayaların geçit vermek istemediği dağ patikalarına, egzozu aşıp motora ulaşmak isteyen derelere uzanan 600 kilometrelik yola Bandırma’dan kontak açtı.
ASFALTTAN KOPTUK YAĞMUR BASTIRDI
Toyota Land Cruiser Prado, Toyota Hilux Adventure, Toyota Rav4, Mitsubishi Pajero, Mitsubishi L 200’lerden oluşan konvoy, 4X4 tecrübesi olmayanlar için Gönen’e kadar asfaltta bir deneme sürüşü yaptı. Gönen barajından hemen sonra, Gaybular Köyü’nü geçen konvoy asfalttan çıktı. İşte tam o sırada hava karardı. Konvoy, yer yer Competus’ların yarısını yutan çamurlu yola alışmaya çalışırken yağmur bastırdı. Tecrübesiz off-roadcular "Acaba kayar mıyız" diye düşünürken, tecrübeli off-roadcular, yağmuru "Toz yutmayacağız" diye hayra yordular. Haklı da çıktılar. Kaymadık, toz da yutmadık.
Çam ağaçları, tarlalar, dere kenarlarından Çamköy, ikinci Gönen Barajı geride kaldı. İlliada Otel’e girdiğimizde yağmur sağlam bastırıp, ardından da dolu yüklenince, Kalkım Gölü’ndeki kano gezisiyle vedalaşıyorduk ki ekip bavullarını odalara yerleştirene kadar güneş açtı. İlk günün programından sapma olmadı.
HEDEF AYI DERESİ
40 bin hektarlık Bin Pınarlı İda’ya konvoy, Milli Park’ın rehberi, bölgede ’Ayıcı Hüseyin’ diye tanınan Hüseyin Yetiştiriciler’in çizdiği rotadan ikinci gün ulaştı. Dereler boyunca uzanan, yağmurun ıslatmaya devam ettiği toprak yola özel izinle girildi. Konvoy, en üst koruma seviyesindeki bölgede yer alan Dalak Suyu’nda, endemik (Yöreye özel) dev göknar ağaçlarına, hayranlık sunmak için kısa bir mola verdi.
Rehberimiz Ayıcı Hüseyin anlattı: "Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethetmeye karar verdiğinde, gemi ve kızakların Kaz Dağları’ndaki ağaçlardan yapılmasını emretmiş. Bu işi yapmaları için Toroslar’dan Tahtacı Türkmenleri yöreye getirip buraya yerleştirmiş. Eski Şamanist inançlarından dolayı kazın Türkmenler için önemi çok büyükmüş. Kaz, temizliğin, ululuğun, tanrıya yakınlığın bir sembolü. Türkmenler Kaz Dağı’nı da kutsal sayıyorlar." Zamanında bu bölgede ağaçlar o kadar büyükmüş ki, çapları 1-2 metreye kadar ulaşıyormuş. 1945 yılında çıkan bir yangını köylü söndürememiş. Kendi haline bırakılan yangın tam 1.5 ay sürmüş.
SARI KIZIN TÜRBESİNDEN EDREMİT
Göknar ağaçları altından Çeyiz Deresi boyunca ilerleyip Ayı Deresi üzerindeki doğal kaya masaya ulaşan konvoy, 1700 metredeki Sarı Kız zirvesine çıkmadan, bunca güzelliği sindirmek için bir mola daha verdi.
Türkmenler için kutsal olan Sarı Kız efsanesini Sarıkız Türbesi’nin yanında dinledik, Ayıcı Hüseyin’den: "Edremit’in Güre Köyü’nde Sarıkız adında çok güzel, iyi yürekli yardım sever bir kız yaşarmış. Onu çekemeyenlerin iftiraları sonucu babası Sarıkız’ı 5-10 kazla birlikte Kazdağı’na bırakmış. Uzun bir zaman sonra baba kızını görmeye gelip, dağda abdest almak için kızından su istemiş. Sarıkız dağın tepesinden elini körfeze uzatarak tasını doldurunca, babası kızının erdiğini anlamış. Ama, sırrı anlaşılınca Sarıkız oracıkta can vermiş." Efsaneyi dinlerken, Edremit Körfezi’nin muhteşem güzelliğini Zeus’un kutsal yerinden izledik. Şansımıza hava açıktı. Karşıda görülen Midilli Adası, solunda Cunda Adası ve Ayvalık. Körfezin sahil şeridi önümüzde uzanıyordu.
Afrodit’in yolu da Kaz Dağı’ndan geçmiş
Üçüncü gün Kaz Dağı’nı batısından, güneyden kuzeye geçiş yapan konvoy, eski dönemlerden ticaretin yapıldığı sayısız çete hikayelerine tanık olmuş, deli kavakların gölgelediği yollarda Afrodit’i aradı. Dalgaların köpüklerinden doğan, tek bir tatlı bakışıyla kudurmuş dalgaları sakinleştiren, nefesi ile deli gibi esen dalgaları dindirip, kurumuş çiçekleri tekrar canlandıran Aşk Tanrıçası Afrodit’in yolu da İda’ya düşmüş. Efsaneye göre, genç prens Paris’ten, tanrıçaların en güzelini seçmesi istenmiş, Paris baş tanrı Zeus’un eşi Hera, Athena ve Afrodit arasından Afrodit’i seçmiş, bunun üstüne Afrodit ödül olarak Paris’e Truvalı Helene’yi kaçırmasında yardım etmiş, bu olay da Troya Savaşı’na neden olmuş. Afrodit’in "En güzele" yazılı altın elmayı Paris’ten aldığı Ayazma, 3’üncü günün son keşif noktasıydı.
Dördüncü gün İda Dağı, konvoyu Troya’ya yolcu ederken, Afrodit’in oğlu Aeneas’ın hikayesiyle bir kez daha büyülendik. Yağma edilip yakılan Troya’dan kurtulan Aeneas’ın İda’nın doruklarına sığınmak için geçtiği yolları ters istikametten aşıp Troya’ya ulaştık. Aeneas, annesi Afrodit’in gösterdiği yolu izleyip İtalya’nın Tiber nehri kıyılarına ulaşmış. Latinus’un kızı Lavinia ile evlenerek, sonraları Roma adını alacak Lavinium kentini kurmuş. Kim bilir, 2006 keşif turunu Troya’da noktalayan konvoy, gelecek yıllarda belki de Aeneas’ın rotasında, bu yarım kalmış hikayesinin peşine düşer.