Ne aşık olmanın, ne sevişmenin, ne tatilin, ne doğanın kısacası o dönemde yaşamındaki hiçbir şeyin tadını çıkaramadı. Kendi deyimiyle ot gibi yaşadı. Muayeneler, testler, tahliller için bir servet ödedi. Ta ki hastalığın tanımı yapılana, tedavisi gelişene kadar. Panikzedeyim diyen Posta Gazetesi Sağlık Sayfası Editörü Oya Özdilek, 1989-1993 yıllarında yaşamını altüst eden panik atak hastalığı sırasında yaşadıklarını, nasıl kurtulduğunu "Panik Ataktan Nasıl Kurtuldum? Bir Panik Atak Hastasının Anıları" adlı kitabında topladı. İşte panikzede Özdilek’in anıları...
Panik ataklılar neden ya kalp krizi geçiriyor ya da beyin kanaması?
- Panik atak sırasında ya kalp krizi ya da beyin kanaması geçirilip ölüneceğinden korkulur. Çünkü bu ikisi de bilinen ve en yaygın ani ölüm nedenlerinden. Mesela kanserden ölmek aylar, hatta yıllar alacağından panik ataklı kişi kanser olacağım da öleceğim korkusu yaşamaz. Bu tür bir korkuyu genelde hastalık hastaları yaşarlar. Panik atak yaşayan onu kurtaran olmazsa, hemen orada ya da biraz sonra son nefesini vereceğini sanır.
Hastalığı nasıl atlattınız?- 1989-93 yılları tam bir panik atak halinde yaşadım. Ne yazık ki o dönemlerde henüz bu illetin adı bile konmamıştı. Bir türlü kesin bir teşhis ve dolasıyla da tam bir tedavi safhasına geçilemediği için iyileşmem bu kadar uzun sürdü. Ama dört yılın sonunda artık canıma tak edince ve o arada panik atak hastalığı tanımlanınca baştan hiç istemediğim ilaç tedavisi ve aynı zamanda psikoterapiyle bu azaptan kısa sürede kurtuldum.
Hastalar için hastane koridorları da çok rahatlatıcı yerler değil aslında... Sağlık personeli zaman zaman hafife almış sizi...
- Panik atakla ilgili bir dizi yazmıştım. Gördüğü yoğun ilgi üzerine 27 gün sürdü. Hastalar ağlayarak arıyordu, 29 yıldır bu sorununu tedavi ettiremeyen, atlatamayanlar vardı. Kitap yazmaktaki amacım hastalara hastalığın yenilebilir olduğu mesajını vermek. Çevresindekilere ve doktorlara da söylemek istediklerimi yazdım. Hastaları hor görmesinler, suçlamasınlar, şefkat göstersinler. Hele hele "kendi iradenle nasıl yenemiyorsun, kendine telkin et, atlat şu olayı, sen hastalık hastasısın" gibi lafları ağızlarına almasınlar. Beni acil servislerden kovalayan çok doktor oldu. Kalp krizi geçirdiğini iddia edenlerin kalp elektrosunu çeksinler. Diazem yapıp sakinleştirsinler. İnsanların hem panik ataklı hem de kalp hastası olabileği gözden kaçmamalı.
Panik atak hayatınızın akışını bozdu mu?- Evet tamamen. Panik atakla geçen 4 yıla üzülüyorum, yanıyorum. Gençtim, özgürdüm, beni seven bir adam vardı, tadını çıkaramadım. Son 13 yıldır panik atak geçirmedim. Yine de hálá düşük dozda da olsa ilaç alıyorum. Panik atak geçirme riskim milyarda bir olsa bunu göze almak, yeniden aynı şeyleri yaşamak istemiyorum. Bu yüzden sürekli ilaç almaya kararlıyım. Sürekli ilaç içen biri olarak görünmeye, varsa zararlarına bile razıyım.
SANKİ MARATONA ÇIKMIŞIM GİBİKalp krizi geçiriyor olduğumu, daha önce gerçekten kalp krizi geçirmiş ve deneyimli olduğumdan biliyor değildim. Sadece bu kez o kadar aşikardı ki! Nefes alamıyordum. Göğsümde bir sıkışıklık, bir baskı vardı. Hani derler ya üzerime bir fil oturmuş gibi! Arada bir de kalbim duruveriyordu. Tık tık atıyor, sonra bir an duruyor. Sonra aniden ve yeniden başlıyordu. Anlayacağınız kalbim tekliyordu resmen! Ayrıca nabzım o kadar yüksekti ki belki saysanız dakikada 150 atıyordu. Sanki maratona çıkmışım gibi! Oysa aniden bu hal başladığında masamda sakin sakin oturmuş, yazı yazıyordum. Ne maratonu, ne koşusu! Her neyse! Yalnız bu arada bir de müthiş bir ölüm korkusu gelip çökmüştü üzerime. Öleceğim kesindi ve ölmek istemiyordum. Ben daha yaşamak istiyordum. Ama heyhat, kaderimde kalp krizinden ölmek varsa ne yapabilirdim ki! Ayrıca zaten enfarktüsü hak etmiştim ben! Bir kere yıllardır günde bilmem kaç paket sigara içiyordum. Damarlarım kim bilir nasıl tıkanmıştı. Ayrıca oldum olası telaşlı, endişeli bir insandım. Yani stres katsayım yüksekti. E daha ne olsundu! İşte o zalim olay da sonunda başıma gelmişti!
HASTALIĞIN ADI YOK!
Onlarca hastane, onlarca sağlık ocağı, klinik, yüzlerce doktor, hemşire gördüm ben. Binlerce elektrokardiyogram, tansiyon ölçümü yaptırdım. Yine yüzlerce kan, idrar, hormon tahlili, şeker yüklemesi, akciğer röntgeni, metabolik profil, çoğunuzun adını bile duymadığı ne detaylı, ne alakasız tetkikler yaptırdım! Kaç kere full-check-up paraları ödedim. MR, kas ve beyin EEG’leri çektirdim... Sadece ve sadece neyim olduğunu anlayabilmek ve bu dertten kurtulabilmek için. Şimdi şu panik atak lafının bile kıymetini bilin. Ben 17 yıl önce bunları yaşarken henüz Türkiye’de panik atak diye bir terim, kavram yoktu. Çok büyük olasılıkla Avrupa’da, Amerika’da da yoktu. Bana neler olduğunu keşfetme telaşıyla elime geçen tüm tıp dergilerini, kitaplarını, hatta ansiklopedilerini okuyordum. Okumak ne demek hatmediyordum! Ve hiçbir yerde benim yaşadıklarımı açıklayacak bir vakadan sözetmiyordu. Anlayacağınız o zamanlar ne yaşadığımı bile bilmiyordum. Kimselere derdimi anlatamıyor, yaşadıklarımın, hissettiklerimin gerçek olduğunu kanıtlayamıyor, derman bulamıyordum.
Sevişirken elektromu çektim
90’lı yıllarda Redline adlı bir kuruluş Türkiye’ye yeni bir cihaz getirtti. Holter cihazını üstünüzde taşıyor, istediğiniz an elekrokardiyogramınızı kendiniz çekiyordunuz. Süper bir olay! Hani hastanede elektro çektirirdiniz ama aklınız hep şuna takılır: Ama şimdi biraz sakinken kontrol edildi kalbim. Peki ya yürüyüş sırasında ne olacak? Kalbim güm güm çarparken. İşte bunun için ideal. Panik ataklının gözünde hemen her şey kalp krizine neden olabiliyor. Denize girmeye, otobüs yolcuğu yapmaya, fazla
yemek yemeğe, taksiye doğru koşmaya, buz gibi su içmeye, seks yapmaya korkarsın. Sevişirken de nabız çok yükselir, tansiyon çıkar, hormonlar tavana vurur ya... Tam kalp krizi geçirme durumları yani. O dönemlerde sevgilimle sevişmeye ara verip, belimdeki cihazla (evet cihazla sevişiyordum) elektromu çekip, Redline’a kaç kez telefon açıp, sevişme sırasında kalp krizi geçirip geçirmediğimi teyit ettirmiştim...
YİNE NE İŞİN VAR BURADA? Hemşirenin biri, "Siz geçen hafta sonu da gelmemiş miydiniz? Ben yine nöbetçiydim. Kalp krizi geçirdiğinizi söylediniz, oysa hiçbirşeyiniz yoktu! Yine neden geldiniz? Bizi lüzumsuz yere meşgul ediyorsunuz!" demez mi? Diyor vallahi! Varsın desin yahu! İstanbul’da hastane kıtlığı mı var? Siz de uzun bir süre bu hastaneye takılmazsınız! Anadolu yakası hastanelerinde henüz pek tanındığınız söylenemez. Bir süre oraya gidersiniz. Bu arada buradakiler sizi, yüzünüzü, telaştan, korkudan ağırlaşan halinizi unuturlar. Hem bu arada ekipler rotasyonla değişir. Üzülmeyin yani, sizinle ilgilenecek, elektronuzu çekecek birileri bulunur her halükarda. Yeter ki siz para biriktirip alabileceğiniz dördüncü evden, üçüncü yazlıktan feragat edin. O paraları bu uğurda harcayın.
BİR CEPTE SAKİNLEŞTİRİCİ, ÖBÜR CEPTE KANYAKÇok gitmek istediği ya da mecburi gitmesi gereken yolculuklara, bu gariban artık şöyle çıkmaktadır.... Üzerinde bir mont! Montun bir cebinde pasiflora, diğer cebinde cep kanyağı ya da viski. Örneğin Bodrum’a doğru yol yarılanana kadar bir yudum pasiflora, bir yudum kanyak, bir yudum pasiflora, bir yudum kanyak, ancak öyle dayanılır yolculuğa... Yolculuk artı bir stres etkenidir haliyle. Onca yol, orada yaşanacaklar, geçmişte bırakılanlar... Yolun yarısında sızılır, bir daha Bordum’da uyanılır...
RİNGDE NAKAVT OLMAK GİBİ
Panik atak geçirmiş kimse olmak, ringde nakavt olmaya benziyor. Kalp krizi ya da daha küçük bir olasılıkla beyin kanaması geçirip öleceğinden korkan birisi, inanın hemen tüm faaliyetlerden kaçınıyor. Ve resmen ot gibi yaşıyor. Eğer kafaya takacak olursanız, her faaliyetin kalp kriziyle sonuçlanabileceğini hayal edebilirsiniz çünkü. Eh bir de gerçek yaşanmış böyle vakalar yok değil. Hatta sevişmenin ölümle sonuçlandığı vakalar içinde ünlüler bile var...
SANKİ VİATNAM’DA SAVAŞMIŞTIM
Amerikan Tıp Literatürü’ne bile 1990’lı yıllardan sonra giren ’panik atak’ terimi Türkiye’ye biraz da benim zorumla yerleşti! (Abartıyorsam namerdim!). O zamanlar çevremdekiler bana ’hastalık hastası’, ’deli’ derken, doktorlar da en fazla ’kalp nevrozu’, ’Vietnam Sendromu’, ’genel anksiyete bozukluğu’ gibi teşhislerde bulunmakla yetiniyorlardı.
PANİK ATAĞIM AMA ACİL VAKALARA SAYGIM TAM Panik ataklı o anda kalp krizi geçirip öleceğinden ne denli emin olsa da eğer bir hastanenin acil servisindeyse ve acil müdahaleye ihtiyacı olan bir vaka geldiyse (gerçekten ölebilecek kişi yani) asla bencillik yapmaz. Yerini, sırasını, sedyesini verir o kişiye. O anda mantığı yerinde olmasa bile sağduyusu, vicdanı, insani duyguları yerli yerindedir. Her ne kadar birazdan öleceğine inansan da hálá işlemekte olan son hücreleriyle geriye çekilir, sıradan çıkar, hatta sedyeden kalkar... Yeni gelene lazım olur diye elektro aletinden çıkmak için göğsündeki elekrotları söker ve yer verirsin, ’gerçek acil vaka’ya. Bu nedir, nasıl olur, bu sağduyuyu niye her gerektiğinde mesela ’panik atağını geldiği yere, cehenneme geri göndermeyi başarmak’ yolunda işletemezsin orası meçhul...
HASTA MISINIZ SAKIN DEMEYİN
Panik ataklıyı bazen otobüsün içinde, caddenin ortasında ya da parkın içinde bir bankın üzerine uzanmış, öylece yatarken, gökyüzünü seyrederken de bulabilirsiniz. Hiç şaşırmayın ve korkmayın. Panik atağının geçmesini, kalbinin güm güm atışının yavaşlamasını bekliyordur büyük olasılıkla. Telaşla yanına koşup, ’Hasta mısınız?’ demeyin sakın! Daha çok panikler. Size soracağı ilk soru ’Hasta gibi mi görünüyorum yoksa?’ hatta ’Ölecek gibi mi görünüyorum yoksa?’ olur.
Sinema salonunda, filmin en heyecanlı sahnesinde ya da bir konserde herkes güzel güzel eğlenirken nabzını sayarken de yakalayabilirsiniz. Hiç üstüne varmayın! Ayrıca bir şeyler sorarak saydığı sayıyı şaşırtmayın!
İLACA BAŞLAMA KARARI ZOR
Haftada bir psikoterapi seansın vardır ve bunu ciddiye alırsın. Ama hálá ilaç kullanmamakta direnirsin. Sözünü ettiğim ilaçlar depresyon veya anksiyete için kullanılan ilaçlar. Panik atağı sadece bunlar tedavi eder ama sen nedense bunlara başlamamakta direnirsin. Panik ataklıların en büyük sorunu budur işte. İlaç almak istemiyorum, bana deli muamelesi yaparlar, ilaçlar alışkanlık yapar minvalinde konuşuyor hastalar. Bir kere depresyon ilaçları alışkanlık yapmazlar. İkincisi varsayalım ki yapıyorlar, ne olacak yani? Yıllarca çektiğiniz azaptan daha mı kötü ilacın bağımlılık yapması. Panik atakla birlikte yaşamak, yaşam bile değildir
Panik atak nedir?Araştırmalara göre panik bozukluk 20’li yaşların ortasında başlar. Ancak başka herhangi bir zamanda da ortaya çıkabilir. Her 10 kişiden 2’si hayatının bir döneminde panik atak geçirir. Kadınlarda daha sık görülür. Bazı araştırmacılar panik bozukluğu olan erkek sayısının sanıldığından daha fazla olduğunu ancak panikle ilgili zorlukları kabullendiklerini ve daha az tedavi arayışına girdiklerini savunuyorlar. Bazılarıysa erkeklerin bu nedenle daha fazla alkol kullanmaya eğilimli olduklarını, panik atağın altta gizlendiğini, sonuçta madde kullanımı sebebiyle tedaviye başvurmak zorunda kaldıklarını düşünüyorlar. Panik atak geçirenler, yoğun korku ve huzursuzluk hisseder. Bu durum aniden başlar, en geç 10 dakika içinde en üst düzeye ulaşır. Aşağıdaki 13 vücutsal ve düşüncesel belirtiden, en az dördünün var olduğu, bazen fobilerin eşlik ettiği bir kaygı nöbetidir:
á Çarpıntı, kalp hızında artış, kalp seslerini duyuyor gibi hissetme
á Terleme
á Titreme veya sarsılma hissi
á Boğulma ya da nefes alamama, nefesinin yetmediği hisleri
á Tıkanma, soluğun kesilmesi hisleri
á Göğüste ağrı veya göğüste bir rahatsızlık hissi
á Bulantı ya da karında ağrı ya da karında bir rahatsızlık hissi
á Baş dönmesi, dengesizlik, başta sersemlik ve bayılma hissi, yere düşecek gibi olma
á Çevreyi olduğundan farklı, sanki gerçek değil gibi hissetme ya da kendini çevredekilerden ayrılmış, olağandışı, farklı bir şekilde algılama hali
á Kontrolünü kaybetme, delireceğini düşünme
á O anda kalp krizi geçireceği ya da öleceği korkusu
á Uyuşma, hissizlik, yanma, karıncalanma hisleri
á Üşüme, ürperme, soğuk ya da sıcak basmaları, başından aşağı kaynar su dökülmüş veya hamama girmiş gibi olma.