38 yıldır birlikte rakı içiyoruz biz bu iÅŸi beceriyoruz

Güncelleme Tarihi:

38 yıldır birlikte rakı içiyoruz biz bu işi beceriyoruz
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 03, 2005 00:00

Mustafa Alabora (60) ve SavaÅŸ Dinçel (63) tam 43 yıllık dost. Onlarınki Nihat Behram’ın yazdığı gibi ‘Fırtınayla borayla denenmiÅŸ bir dostluk...’ 38 yıldır birlikte rakı içiyorlar. İçince yamulmadıkları, çevreye rahatsızlık vermedikleri için ‘Biz bu iÅŸi beceriyoruz’ diyorlar.Mustafa Alabora masaya oturur oturmaz ‘Çilingir muhabbetine geleceÄŸim ya ben bugün öğlen birden beri rakı içiyorum. Kendimi role hazırladım.’ diyor. Masadaki mezelere bakıyor, gözleri sanki bir ÅŸey arıyor, imdadına garson yetiÅŸiyor: ‘Lakerda kestireyim mi efendim?’ Lakerda ile aynı anda SavaÅŸ Dinçel geliyor. Yeni Rakı kadehe yaÄŸ gibi akıyor, muhabbet baÅŸlıyor. Mustafa Alabora ve SavaÅŸ Dinçel tam 43 yıllık dost. 1962 yılında Belediye Konservatuarı’nda tanışmışlar. Aralarında yaÅŸ farkı olduÄŸu için ilk zamanlar Mustafa Alabora, SavaÅŸ Dinçel’e aÄŸabey dermiÅŸ. Üç, beÅŸ ay sonra SavaÅŸ Dinçel ‘aÄŸabey deme lan’ deyince demeyi bırakmış. ‘Ben Mustafa’dan iki sınıf üstteydim. Elimize geldi diyebilirim. Çok küçüktü o zamanlar. Görüntü olarak da küçüktü. Hatta okuldaki en küçük tipti. Bende bir koruma duygusu yarattı. Topluca nereye gidersek, onu da götürüyorduk. Åžimdiki Ceylan, eski Sheraton otelin yerinde Taksim Belediye Gazinosu vardı. Orada konservatuvarın çayları yapılırdı. Birlikte giderdik.’ ArkadaÅŸlıkları okuldan sonra da devam etmiÅŸ. Mustafa Alabora Ankara’da özel bir tiyatroda çalıştığı yıllarda, SavaÅŸ Dinçel askere gitmiÅŸ. Birkaç yıl hiç görüşememiÅŸler. Yolları Ä°stanbul Åžehir Tiyatroları’nda tekrar kesiÅŸmiÅŸ. Okuldan kalma arkadaÅŸlıkları olduÄŸu için çabucak kaynaÅŸmışlar. O günleri SavaÅŸ Dinçel anlatıyor: ‘Biz ikimiz Åžehir Tiyatroları’ndaki diÄŸer insanlardan biraz farklıydık. Ä°kimiz de özel tiyatrolarda çalıştığımız için birbirimizi daha iyi çakıyorduk. Ãœnlü yazar Bertold Brecht’ın tarzında birleÅŸiyorduk.’1963’ten 2005’e uzanan çok uzun bir hikaye onlarınki. Çoktan dost olmuÅŸlar. Birbirlerini deneyerek geçirmiÅŸler yılları. En sonunda karar vermiÅŸler: ‘Tamam bu adam, adamdır.’ Mustafa Alabora iliÅŸkilerini Nihat Behram’ın ÅŸiirinde bir mısra ile tanımlıyor: ‘Bizimkisi fırtınayla borayla denen bir dostluk...’ 38 yıldır birlikte rakı içiyorlar. Ve bunun zor bir zanaat olduÄŸunu düşünüyorlar. ‘Savaş’la ben genellikle akÅŸamüzeri saat altı ile sekiz arası içiyoruz. Oyun, çekim vesaire olmazsa saat altıda ikimiz de Çiçek Bar’dayız. Yoklama verir gibi... Sekizden sonra eve gideriz genelde. Bir gün nasıl olduysa mekanda uzun kaldık. Saat on iki oldu. Bir baktım bizle gelenlerin hepsi yamulmuÅŸ. SavaÅŸ ne düşündüğümü hissetmiÅŸ olacak ki bana şöyle dedi: ‘Biz beceriyoruz’. Rakı içmeyi becermek çok önemli gerçekten. Kimseyi kırmadan, üzmeden, sohbeti bozmadan, çevreye rahatsızlık vermeden. Bence içki içmesini bilmeyen herkes boynuna, ‘Çevreye verdiÄŸim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim’ diye yazması lazım.’‘Biz de sütten çıkmış ak kaşık’ deÄŸiliz diyor Mustafa Alabora. Rakı sofrasında bazen haddinden fazla sinirlendiÄŸini, çok yakınlarına bağırıp çağırdığını söylüyor. Bu huyunu bırakmak için elinden geleni yaptığını da ekliyor. SavaÅŸ Dinçel devreye giriyor, arkadaşını tenzih ederek ÅŸunları söylüyor: ‘Bazı insanlar çok tuhaf sarhoÅŸ oluyor. O adam gidiyor baÅŸkası geliyor. O adamın bir de öbürü var. O öbürleri çok tehlikeli. Ben bazı insanlarla içki içmemeyi tercih ediyorum.’ Mustafa Alabora hemen sözü alıyor: ‘Ben bazen kendimle bile içmek istemiyorum. Öbürü geliyor çünkü.’ Tatlı tatlı atışıyorlar. Kimsenin kimseyi kırmaya niyeti yok. Mustafa Alabora bu konuda hayatının dersini pirimiz dediÄŸi Aydın Boysan’dan aldığını söylüyor: ‘Biz her cuma Aydın Boysan, Fethi Naci, Cevat Çapan’la birlikte Çiçek Pasajı’nda rakı içer, sohbet ederiz. Yine bir sohbet esnasında ben bir espri yaptım. Yaptıktan sonra ‘Acaba Aydın aÄŸabeyi kırdım mı’ diye düşündüm. Usulca yaklaşıp sordum. Cevabı bana çok ÅŸey öğretti: ‘Benim böyle kirliliklerim yoktur.’’ MUSTAFA ALABORABABAM DA BENÄ° ARKADAÅžINA RAKI İÇME KURSUNA YOLLADIBabam yakışıklı bir Ä°stanbul beyefendisiydi. 18 yaşıma gelince bana bir çakmak hediye etti. Yani ruhsat verdi. ‘Artık sigara içebilirsin’ demekti bu. Aynı yıl beni yakın arkadaşı Salih Tozan’a rakı içme kursuna yolladı. Salih Tozan Türk sinemasında yüzden fazla filmde rol almış çok kıymetli bir aÄŸabeyimizdi. Çok kibar bir adamdı. Ama aynı zamanda sıkı akÅŸamcıydı. Mektup adresi şöyleydi: ‘Çiçek Pasajı, bilmem ne meyhanesi, bilmem kaç numaralı masa, saÄŸ köşedeki sandalye.’ Kursun ilk günü Salih Amca beni Degüstasyon’a getirdi. Degüstasyon o zaman Çiçek Pasajı’nın giriÅŸinde saÄŸda. Salih AÄŸabey rakıları doldurdu. Cebinden Åžimendifer marka cep saatini çıkardı. ‘Efendim kızlar pencereden baktılar, birer tane çaktılar, hadi mirim’ dedi. Bir leblebi kendi önüne bir leblebi benim önüme koydu. Kadehini kaldırdı. Birer yudum aldık. Ben önümdeki bir leblebiyi aÄŸzıma attım. Anında elime bir ÅŸaplak yedim. Bir leblebiyle dört yudum rakı içeceksin dedi. Salih Amca ve onun gibiler yoksulluktan bir leblebiyi dörde bölüyorlardı. Hepsi o yüzden genç yaÅŸta öldüler.SAVAÅž DÄ°NÇELBABAM ÖLDÃœKTEN SONRA RAKIYI BABAM GÄ°BÄ° İÇMEYE BAÅžLADIMBabam her gece rakı içerdi. Ben onun bu ritüelinden çok etkilenirdim... O, rakıyı sulu içerdi, yanında su içmezdi. Ben gençken sek içerdim. Babam bu duruma çok bozulur her seferinde ‘Rakı öyle içilmez oÄŸlum’ derdi. Yaşım ilerledikçe rakıya su koymaya baÅŸladım. Ama yanında da su içiyordum. Babam öldükten sonra, suyu da attım aynı babam gibi içmeye baÅŸladım. En saÄŸlıklısı bu. Çünkü yanında su içince alkol kana daha çabuk karışıyor.SAVAÅž DÄ°NÇEL45 YILDA SADECE BÄ°R KERE SAHNEYE ALKÖLLÃœ ÇIKTIM Perde dokuzda açılıyordu. Dokuzu bir geçe sahneye çıkıp, dokuzu beÅŸ geçe iniyordum. Saat on bire kadar kuliste bekliyorum, 11’den sonra devam ediyorum oyuna. Bir bahar akÅŸamıydı. Kostümüm dışarı çıkmaya müsaitti, tiyatro da BeyoÄŸlu’nda. Çıkıp, Çiçek Pasajı’na gittim. Mahalle arkadaÅŸlarıma rastladım. Bir kadehten bir ÅŸey olmaz dedim. Oyunda sarhoÅŸ rolünü oynuyorum zaten. O bir kadeh, bir ufak oldu. Tiyatroya yampiri yampiri geldim, rolümü bir güzel oynadım. Oyunda benim her lafım kahkaha ve alkış alırdı. O gün çıt çıkmadı. Hiç gülmedi seyirci. Hiç de yanlış yapmamıştım halbuki. Sahneden indim. Beraber oynadığım arkadaşım: ‘Yanlış yapmadın ama zamanlamayı kaçırdın. Ya bir saniye önce söyledin, ya bir saniye sonra’ dedi. Rezil oldum o gece. Bir daha tekrarlamadım aynı hatayı. BU HÄ°KAYEYÄ° ANLATTIM SENARYOYA EKLEDÄ°LERKurtuluÅŸ Savaşı sonrası. Mustafa Kemal’in Ä°stanbul’a ilk geliÅŸi. Yıl 1928. Büyükada’da Anadolu Kulübü’nde onuruna bir yemek veriliyor. Kırmızı halılar falan. Yemek salonuna girilmiÅŸ. Muazzam bir sofra, sofranın üstü yalnıza leblebi dolu. Atatürk bakmış ve şöyle demiÅŸ: ‘Biz o zaman yokluktan leblebi ile içiyorduk. BaÅŸka bir ÅŸey yok mu.’’ Sofra hemen mezelerle donatılmış tabii. Biz ‘Cumhuriyet’ filmini çekerken ben bu hikayeyi yönetmene anlattım. Senarist Turgut Özakman senaryoya ekledi.’ BÄ°R YUDUM RAKI, BÄ°R ÇATAL MEZE FORMÃœLÃœ Mustafa Alabora: Bir Rum aÄŸabeyimden öğrendim. Rakı içerken her yudumda bir meze yiyeceksin. Favaysa fava, pilakiyse pilaki, lakerda ise lakerda. O zaman miden bulanmıyor. EÄŸer her yudumda dört beÅŸ çatal meze tırtıklarsan, miden çorba oluyor.BU SENE BALIK BOL OLACAK Ä°kisi de 1980 yılında ÅŸehir tiyatrolarından kovulmuÅŸ. Alabora, iÅŸsiz yıllarında Rumelihisarı’nda balıkçılık yaparak para kazanmış. ‘Mehmet Ali’nin kursağında balık parası vardır’ diyor. Åžaka maka balıktan da anlıyor. Alabora eski bir meslektaÅŸlarıyla konuÅŸtuÄŸunu, bu yıl balığın bol olacağını söylüyor. BU YIL NE YAPACAKLAR?MUSTAFA ALABORA Yanık Koza isimli bir televizyon dizisinde oynayacak. Bir yandan da Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde ders vermeye devam edecek. SAVAÅž DÄ°NÇEL Ekmek Teknesi sona erdi. Bu sezon ReÅŸat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü romanının dizi uyarlamasında oynayacak. Aynı zamanda ÅŸehir tiyatrosunda oynadığı Yaprak Dökümü bu kış da devam edecek. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!