Gençlik yıllarında akademisyen olmaktan korkan, öğrencilerini isim isim bilen, doçentlik sınavına goril kıyafetiyle girdiği söylenen, trekking yapan, Erdal İnönü’nün Nobel adayı olarak görmek istediği biri Prof. Dr. Berker. Üç dönem üst üste, 12 yıl boyunca rektör koltuğuna oturan Prof.Dr. Tosun Terzioğlu’ndan görevi devralacak. Sabancı Üniversitesi’nin yeni rektörüyle sohbet ettik.
32 yıl ABD’de kaldınız, 1999’da Türkiye’ye döndünüz ve İTÜ’ye girdiniz. Babanızın vasiyeti miydi burası?
-Tam olmasa da dolaylı vasiyeti... Ben çok gençken akşamları İTÜ’nün klasik müzik radyosunu dinlerdik. Nostaljik sebepler de vardı. 8-9 yaşındayken babamın Gümüşsuyu’ndaki kampusta derslerine girerdim. Eminim ilk İTÜ’yü tercih etmemde bunlar etkili oldu.
? ABD’den neden döndünüz peki?
-17 yaşında Amerika’ya gittim, 49 yaşına kadar orada kaldım. MIT’de tam zamanlı profesördüm, iyi bir evim ve işim vardı, ömrümün sonuna kadar bu göreve devam edebilirdim. Türkiye’ye gelmek benim için yeni bir atılımdı. Ama, asıl dönüş nedenim Türk öğrenciler ve meslektaşlarım oldu. Tilkinin gideceği yer bellidir! Tabii Alman, Fransız, Koreli ve Japon arkadaşlarım da var. Ama, Türklerle birlikteyken, çayımızı yudumlarken, suda
balık gibiydim. Döndüğümde kendimi çok mutlu hissettim.
BİRİ FRİGO DİYE BAĞIRDI GÖZLERİM YAŞARDI? Bu kadar süre yurtdışında kaldınız. Türkiye’de en çok neyin özlemini çektiniz?
-İnsanların... Ben Kadıköylüyüm. Evlenirken nüfus müdürlüğüne gittik. Memura soyadımı verdim, elini uzattı bizim ailenin dosyasını çekti, sonra eşimin ailesinin dosyasını çekti. Döndükten sonra bir gün sinemaya gittim. Ara verildi, bir kişi elinde tahta tepsi üzerinde frigo tık tık deyince gözlerim yaşardı.
? Uzun yıllar babanızın çantasını kullanmışsınız, hâlâ taşıyor musunuz?
-Doğru. İçine çok kitap koyuyordum, bir gün parçalandı. Babamla iftihar ederim, yıllar geçtikçe onu daha iyi tanıyor, anlıyorum. Şimdi ben ve büyük oğlum akademisyenlikle onun yolunda gidiyoruz.
? Babanız nasıl bir akademisyendi?
-147 olayı (27 Mayıs 1960 darbesinden sonra üniversitelerden atılan öğretim üyeleri) oldu, babamı üniversiteden çıkardılar. Babam kalktı, Fransa’ya gitti. 147’liklerden dönmeyen birkaç kişiden biridir. Hem babam, hem Türkiye için büyük kayıptır. Ben de ortaokulu Fransa’da okudum. Türkiye’ye dönünce Robert Kolej’e geçtim.
? Hiç akademisyenliği hayal etmediniz mi?
-Kimya öğretmenim Orhan Nebioğlu’ndan hem lisede, hem yüksekokulda ders aldım. O zamanlar kimyager olmak istiyordum. Ama MIT’ye (Massachusetts Institute of Technology) gittiğimde de korktum, kimyager olursam hoca olup ömür boyu üniversitede kalırım diye...
? Neden kararınız değişti, akademisyen olarak kaldınız?
-Öğrenciyken kuantum mekanik programında ders vermeye başlayınca işin tadına varmaya başladım. Sonra sorgulamadık kendimizi. Hem kimya, hem fizik, beş yıllık programı fazladan ders alarak dört yılda bitirdim. O ortam beni öyle etkiledi ki, akademisyenlikte kaldım.
? Parlak bir öğrenci miydiniz?
-Bu soru mütevazılığı zorluyor! Benim için öyle söylüyorlar. Robert Kolej’i birincilikle bitirdim, MIT’te dört sene burs kazandım.
? Eşinizle Amerika’da mı tanıştınız?
-Amerika’dan Türkiye’ye konferans vermek üzere geliyordum. Eşim de İTÜ’de kimya doçentiydi o zamanlar. Benim yolum onun bürosunun önünden geçiyordu. Böyle tanıştık. Çocuğumuz olacağını anlayınca onu Türkiye’de yetiştirmek istedim, küresel, kozmopolit olacak ama, Türkiye’de yaşayacaktı. Böylece 1999’da Türkiye’ye döndük. Zaten ABD’de 32 sene yaşadım ama Amerikan vatandaşlığını almadım.
? Öğrenciler tarafından çok seviliyorsunuz. Yemekte kuyruğa giriyor, tişörtle dolaşıyorsunuz. Dersleriniz tıklım tıklım. Nedir bu işin sırrı?
-Bunun gayet basit kuralı var. Öğrenciyi çok çalıştırıp, kendin daha çok çalışıp, güleryüzlü olacak, kin tutmayacaksın. İşin sırrı herkese eşit davranmakta. Çocukları en çok rahatsız eden hoca tipi, elastiki olanlar. Yani, biri ödevini geç getirdiğinde affedip, diğerini affetmezseniz sorun olur.
? Öğrencileri cep telefonundan ararmışsınız?
-Bir gün gezideyken problemi çözdüm. Ama ben dağın tepesindeyim, öğrencim Antalya’da. Birden cep telefonu çalıyor, arayan Nihat Hocası... Başka bir öğrencim cuma akşamı bir partideymiş. Eğlenirken telefonu çalmış, arkadaşları sormuş, Ben o zaman dekanım. “Dekanım” demiş...
? Sizinle ilgili bir efsane dolaşıyor. Doktora sınıvına giren bir öğrencinizin karşısına tavşan kılığında çıkmışsınız. Doğru mu bu?
-No coment! Tavşan değil, goril... Bir öğrenci doktora sınavına giriyormuş, jürideki hocalardan biri goril kılığına bürünmüş... Kimin yaptığını bilmiyoruz tabii! Olay Amerika’da olmuş...
? Ders vermeye devam edecek misiniz?
-Geçen yıl 7, bu yıl da üç makalem çıktı, daha da fırında olan var. Rektörlük büyük sorumluluk. Ama araştırmaya, ders vermeye devam edeceğim. Ben yaşlanıyorum, öğrenciler 17-18 yaşında geliyor karşıma, bu, biz eğitimcilerin beyin olarak genç kalmasını sağlıyor. Büyük bir avantaj, bu avantajdan vazgeçmek istemiyorum.
25 SENEDE BİR ÇOCUK YAPMAYI TERCİH EDİYORUM!Eşim Bedia Berker İTÜ’de kimya profesörü. 33 yaşındaki oğlum Amerika’da Harvard’da yardımcı doçent, fizik okudu, doktorasını felsefeden yapıyor. Bir de 9 yaşında oğlumuz var. 25 senede bir çocuk yapmayı tercih ediyorum! İlkokulda. Hem dersleri çok iyi, hem de aikidoda yeşil kemer aldı.
TOSUN BEY’DEN ÖĞRENECEĞİM ÇOK ŞEY VARBeni Sabancı Üniversitesi’ndeki bu görev için bir aracı kurum beni buldu. Konuştuk, birkaç kez bir araya geldik. Sabancı’yı uzun bir süre izledim ve sonunda teklifi kabul ettim. Kurucu rektör Tosun Terzioğlu benim için güç kaynağı. Ondan öğreneceğim çok şey var.
BAŞARILI ÖĞRENCİ ÖZGÜN ARAŞTIRMA YAPANDIR
Bir öğrenci için notlar önemli, sınıf geçmek de. Ama en önemlisi, özgün araştırma yapıp katkıda bulunmak. Bu iyi not almak için yapılmaz. Araştırma yaparken problemin tanımının, çözümün bir parçası olduğunu öğreniriz. Birinci sınıftan itibaren öğrenciler kendi inisiyatifini kullanmayı öğrenmeli. Başarılı öğrenci dördüncü senenin sonuna geldiğinde bir konuda küçük bir uzman olmalıdır.,