Güncelleme Tarihi:
Bazen çevremizdeki sessizlikten ürkeriz. Bazen de hiç ses duymamak bizi rahatlatır. Özellikle şehirlerde yaşayanlar için sessizlik değerli bir armağan yerine geçer. Amerikalı ünlü şair Henry Wadsworth Longfellow, ‘‘Üç sessizlik vardır’’ diyor, ‘‘birincisi konuşmadan geçen zamanın sessizliği, ikincisi isteklerin sessizliği ve üçüncüsü düşüncenin sessizliğidir.’’
Konuşmak en çok düşündüğümüz şeylerin başında gelir. Ve de her fırsatta konuşmaktan sözederiz. Bu arada kocasıyla hiç konuşamamaktan yakınıp ‘‘iletişim kopukluğu yüzünden boşanmaya karar verdim’’ diyen kadınların sayısı da tahmin edilenden fazla. Evet, konuşmayı seviyoruz. Evde eşimizle karşılıklı oturup hiç konuşmadan saatler geçirmek bizi mutsuz ediyor. Evlilikle ilgili sorunlar gündeme geldiğinde sessizliğe, güzellikleri, mutlulukları öldüren bir katil gözüyle bakıyoruz.
Ama sessizliğin en kötüsü, bizi sevdiklerimizden ayıran, ilişkilerimize onarılmaz zararlar veren sessizliktir. Sessizliğin bu türünün tanımlanması çok zordur, inkar edilmesi ise o derece kolaydır. ‘‘Günün nasıl geçti?’’ diye sorarız. ‘‘Mavi ceketini temizleyiciye verdim’’ deriz. Hatta bazen de ‘‘Evet saat tam yedide geleceğim’’ diye söz veririz.
Böylece kişilerle ilgilendiğimizi, sorumluluklarımızı üstlenmekten kaçınmadığımızı ve görevlerimizi yerine getirdiğimizi belirtmek isteriz. Fakat bu sözler gerçek anlamda konuşma sayılamaz. Bu aslında duygularımızı örten sessizliktir.
Sonra da gizli gizli üzülürüz, öfkeleniriz, terkedilmişliğin ıstırabını yaşarız. Çevremizdekilerin bize yakınlık göstermelerini arzularız, teselli edilmenin özlemini duyarız. Sessizliğin yardımıyla bu duygularımızı karşımızdaki kişilerin algılayabileceklerine inanmak isteriz. Sessizlik, bir savunma aracı yerine konulduğu zaman bir düşmana dönüşür.
Rahatlatan sessizlikler
Sevilmesi gereken güzel sessizlikler de vardır. Örneğin evinizde her şeyin yerli yerinde olduğu bir sırada tek başınıza kalıp kendinizi dinlemeye fırsat bulursunuz. İşte böyle sessizlikler sevilir, özlenir. Tek başınıza kalıp sessizliğin tadını çıkarmaya çalıştığınız zaman güzel fikirler üretebilirsiniz. Çevrenizde o güne kadar hiç farkına varmadığınız bazı güzellikleri keşfedersiniz. Bu mutluluk veren sessizliğin ortasında kendi düşüncelerinizi duymaya başlarsınız. Bu tür sessizlik her zaman aranan ama çok ender kavuşulan sessizliktir.
Doğanın sessizliği de aslında bize verilmiş bir hediyedir. Elbette doğanın tam bir sessizlik içinde olduğunu söyleyemeyiz. Buna sükunet demek daha doğru olur. Doğa o sükunetiyle bize ne kadar güçlü olduğunu anlatır.
Güzel bir ilişkide sessizlik önemli rol oynar. Sevdiğiniz kişiyle karşılıklı oturup kitap okumak, denizi seyretmek, güneşin batışını ya da doğuşunu izlemek, sanat eserlerini incelemek, çocukları seyretmek insana ölçüsüz zevk verir. Uyumlu çiftler için böyle sessizlikler, eşleri birbirlerine iyice kenetler. Birbirini çok iyi tanıyan iki kişinin huzur içinde kendilerini sessizliğe teslim etmeleri mutluluk verir. Konuşmayı çok sevseniz bile böyle zamanlarda sessiz kalmayı tercih edersiniz.
Saatlerce konuşmanın yerine yarım saat sessiz kalmak, birbirinize daha çok bağlanmanızı sağlar. Böyle zamanlarda sessizlik, yaz sıcağında içilen buzlu su gibidir.
Kadın erkek farkı
Kadınlar nedense sessizlikten ürkerler, erkekler ise hoşlanırlar. Kadınlar çocukluk dönemlerinden itibaren yumruklarını değil kelimeleri kullanarak kendilerini savunmayı öğrenirler. Erkekler ise tam tersine, konuşmaya fırsat bırakmadan sorunlarını güç kullanarak halletmek isterler.
Sessizliği sadece erkeklerin sevdiğini iddia etmek yanlış olur. özellikle günümüzde kadınlar da sessizliğin önemini ve değerini anlamaya başladılar. Ve de erkekler zaman zaman sessizlikten ürkerler. Kadın-erkek ayırımı giderek azalırken iki cins arasındaki duygu farklılıkları da ortadan kalkacağa benziyor. Beraberliklerin yürümemesinden sessizliği sorumlu tutmak da yanlış olur. Sessizlik aslında bizim herşeyimizi yansıttığımız bir perdedir. İşte bu yüzden sessizliği bazen seviyoruz, bazen de ondan nefret ediyoruz.