Güncelleme Tarihi:
Ersin KALKAN
Gittiği şehirlerin çevresini gezdi, fark edilmeyen doğal güzelliklerini keşfetti. Fotoğraf çekti, notlar aldı. 2003’te Hakkari’ye yolu düştüğünde dağların, çiçeklerin güzelliğiyle büyülenip “Cilo & Satlar” kitabını hazırladı. İstanbul gibi kalabalık bir şehirde bile gizli doğa cennetleri bulunabileceğini görüp “Çamlıca” kitabını yayımladı. Her iki kitap da kışın gri günlerinde yaz tatili hayalleri kurmanız için bire bir.
Dr. Ali Rıza Bilginer, 1964’te girdiği İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra askeri doktor olarak Anadolu’nun dört bir yanını dolaşmış. 1981’de çok sevdiği İstanbul’a geri dönmüş. 1989’da emekli olana kadar Çamlıca Asker Hastanesi’nde çalışmış. “Küçük Çamlıca Tepesi’nin güney eteklerindeki Çamlıca Asker Hastanesi, bahçesinin yeşil örtüsü, değişik cinsteki ağaçları, türlü yaban çiçekleri, şakıyan bülbülleriyle İstanbul’un çok yakınlarında gizli bir doğa hazinesiydi” diyor. Yıllar boyunca her mevsim Çamlıca’yı fotoğraflayarak bu hazineyi bizlere kitap olarak ulaştırdı. Ardından Hakkari’nin Yüksekova ilçesine gitti. 14 ay Cilo ve Satlar Dağları’nın dört mevsimini fotoğraflayıp toprağın üstündeki bitkiler üzerine araştırmalar yaptı.
İLK SEVDASI SİNEMA
Bilginer aslında fotoğraftan çok sinema tutkunu. Tıp fakültesini Ankara yerine İstanbul’da okuması da bu nedenden. Kurulan ilk sinema derneklerine katılıyor, efsanevi Sinematek’e üye oluyor ve burada dünyanın bütün sinemalarıyla buluşuyor. Lubinel-2 markalı bir fotoğraf makinesi alıp kent çevresindeki kırları fotoğraflıyor. Çamlıca’yı da ilk kez o dönemde keşfediyor. Yahya Kemal’in, Ahmet Haşim’in anlattığı Çamlıca köşk ve bahçelerinin son demlerine yetişiyor. Hanımeli, zambak, yasemin ve illaki güllerle dolu, hasbahçe tarzını yaşatan bu doğal yaşam alanlarında bitkileri görüntülüyor. Tayini çıkıp yollarına düştüğünde boynunda her daim taşıdığı stetoskobunun yanına fotoğraf makinesini de ekliyor. Anadolu’nun eşsiz coğrafyasına hem insanların hem de tabiatın kalbini dinliyor yıllarca.
YÜKSEKOVA’NIN BÜYÜLÜ ORKİDELERİ
2003’te Hakkari’ye düşüyor yolu. Hayatında ilk kez gördüğü Cilo ve Sat Dağları karşısında büyüleniyor ve Yüksekova’ya adım attığı ilk günden itibaren deklanşörüne basmaya başlıyor. Yıllardır yaşanan terör nedeniyle kimselerin uğramadığı Yüksekova, Şemdinli, Çukurca, Zapsuyu Vadisi ve Cilo-Sat Dağları’nın bulunduğu yörede 14 ayını geçiren Bilginer, İran, Irak sınır boylarında, yüksek yaylalara, dağlara, derin vadilerden, nerdeyse el değmemiş göllere ormanlara uzanan alanda hayranlık ve coşkuyla gezerek
fotoğraf çekiyor.
“Dağlarda, vadilerde yürürken zaman zaman aşırı avlanmaktan Anadolu’da nesilleri tehlikede olan keklik sürülerinin varlığımdan ürkmeden yakınlarımda uçuşup oynaştıklarını izledim. Yüce dağlarda kayaları patlatırcasına delerek metrelerce yükseklerden akan şelaleler, baharda düzlükleri renkten renge büründüren çiğdem, orkide, süsen tarlaları, uzun süren kış aylarında beyaza boyanan zirvelerin altında aylarca buz tutan ağaçları gözlemledim. Rüzgarı hemen hiç eksik olmayan nemsiz, yaz aylarında ferah bir atmosferde hayatımın çok renkli günlerini geçirdim. Ortalama 1900 metre yükseklikteki Yüksekova düzlüğünü çevreleyen 3 - 4 bin metre yükseklikteki ulu, buzlu dorukların oluşturduğu kış tablolarının nefes kesici güzelliklerine hayran kaldım. Bu olağandışı görüntülerin içinde yaşarken yörede edindiğim dost, arkadaşların sıcak konuksever davranışlarını hiçbir zaman unutamam. Aralarında, yaşadığım sürece bir kardeş yakınlığı duyacağım insanlardan dostlarım oldu.”
UÇAKSAVAR MERMİSİNDE YEŞEREN KARANFİL
Bütün bu güzelliklere bambaşka bir lezzet katan olay ise Sat (İkiyaka) Dağları’nın derinlerinde karşısına çıkan sürprizdi. El değmemiş, masmavi Sat Gölleri’nin yanı başındaki Satbaşı Kaya Resimleri’nin bulunduğu büyük kaya kütlesinin önünde rastladı bu doğa mucizesine. “Toprağa yarı gömülü duran bir uçaksavar mermisinin belli belirsiz görünümü üzerinde birkaç pembe yabankaranfili çıkmıştı. Hayatımda duyduğum, gördüğüm en etkileyici şiirlerden birisiydi. İnsan ve doğanın ortaklaşa oluşturdukları çarpıcı bir görüntü şöleni... Bir ülkenin binlerce yıldır birlikte yaşayan insanları arasında yaşanmakta olan anlamsız bir savaşın simgesi, yarısı toprağa gömülü bir mermi ve onu toprağa gömmeye, yok etmeye çalışan, üzerine çiçekler serperek gözlerden uzak tutmak isteyen doğanın gizli gücü; hayatın iki zıt, everensel boyutu, savaş ve barış, ya da savaşma ve çiçeklen çağrısı insanlığa...”
Dr. Bilginer karşısına çıkan tüm güzellikleri fotoğrafladı. Bölgenin coğrafyası, tarihi, bitkileri hakkında bilgi topladı. 180 sayfalık “Cilo&Satlar” kitabını hazırladı. Kitabı fotoğrafçı Ersin Alok’un “Alok Producton” firması yayımladı. Dr. Bilginer, bölgenin doğaseverlere açılması konusundaki umutlarını da kitabına eklemeyi
ihmal etmedi.
“Mutlaka bir gün terör tamamiyle sona erecek ve binlerce yıldır iç içe yaşadığımız bu topraklarda hepimiz ülke bütünlüğümüzü koruyarak kardeşçe, kaygısızca yaşamayı sürdüreceğiz. O zaman Cilo-Sat ve eteklerimdeki bu eşsiz doğa hazinesinin güzelliklerini ülkemiz ve dünya insanlarıyla paylaşarak sonsuza değin koruyacağız. Bizim de bu kitapla bu dileğimizin gerçekleşmesine ufacık bir katkımız olabilirse mutluluğumuz daha da artacaktır. Hayata, Anadolu’ma, Ersin Alok’a, her şeye ve herkese teşekkürler...”
ÇAMLICA’NIN CENNET BAHÇELERİNİ FOTOĞRAFLADI
Dr. Bilginer, Anadolu’daki görevlerinden sonra İstanbul’a dönüp çalışmaya başladığı Çamlıca Asker Hastanesi, Küçük Çamlıca Tepesi’nin güney eteklerindeydi. Bahçesinin yeşil örtüsü, değişik cinsteki ağaçları, türlü yaban çiçekleri, şakıyan bülbülleriyle gizli bir doğa hazinesi olan hastane Dr. Bilginer’e doğaya daha dikkatli gözlerle, yakından bakma fikrini verdi. Çevresindeki görüntüleri fotoğrafla saptayarak yarınlara bırakabilme endişesiyle harekete geçti. Ancak bitkileri tanımlamakta, adlandırmakta sorun yaşıyordu. Binlerce kareden oluşan fotoğraf albümünü eline alıp botanikte hocaların hocası olarak bilinen Prof. Dr. Tuna Ekim’in kapısını çaldı. Ve onun için yeni bir öğrencilik dönemi başladı. Prof. Dr. Ekim, Bilginer’e Çamlıca’da tespit ettiği bitkilerin bir kısmının Avrupa-Sibirya bitki alanı içinde, diğerlerinin ise Akdeniz bitki örtüsü türlerinden olduğunu anlattı. Bilginer bu sayede, Türkiye’nin 122 önemli doğal bitki alanından yedisinin İstanbul ve çevresinde bulunduğunu; Çamlıca’nın ise bu yedi bitki alanından Ömerli Havzası Doğal Bitki Alanı’nın sınırları içinde yer aldığını öğrendi. Çektiği fotoğraflarla bitkiler üzerine yaptığı araştırmayı birleştirip “Çamlıca: İstanbul’da kalan yaban yaşamın son bahçesi” adlı kitabı yazdı.
Bu kitap sayesinde İstanbul’un ortasındaki, beton yığınlarıyla kuşatılan bir tepede Hollanda’dakilerin üçte biri kadar yabani bitki yetiştiğini öğrendik. Tam 550 çeşit çiçekli bitki ve eğreltinin doğal mekanıydı Çamlıca. Aralarından 37’si ülke çapında nadir bulunan türlerdi. 6’sı Bern Sözleşmesi’nce doğal yaşam ortamında korumayı taahhüt ettiğimiz türler arasındaydı.