Güncelleme Tarihi:
Şöhret hikâyeniz nasıl başladı?
- Ses Mecmuası’nın kapak yıldızı oldum. O zamanın Yeşilçam’ında başroldeki 22 yaşında bir oyuncuydum. İlk filmim Türkân Şoray’la oynadığım ‘Veda Busesi’ydi. Bunu diğer filmlerim takip etti. 24 yaşımda da yurtdışına çıktım.
Bu tercihi ‘Otobüs’ filmi yasaklandığı için verdiğiniz doğru mu?
- Hayır. ‘Otobüs’ü yurtdışına gittikten sonra çektim. Türkiye’de yapılan filmler ve sinema dünyası tatmin etmedi. Dünyayı görüp lisan öğrenmek istedim. Çok toydum. Sinema dünyasının ortamına da adapte olamadım. Düşündüm; 10 sene daha burada filmlerde oynasam sadece biraz daha ünlü olacaktım.
Siz ne istiyordunuz? Sekreterinizle birlikte aşk için yurtdışına kaçtığınız bile söylendi...
- Yok canım! Hiçbiri doğru değil. Yurtdışına açılmak istiyordum. Bu benim için başkaldırı ve hürriyetime kavuşmaktı.
Hürriyetinize kavuştuğunuz ilk adres neresi oldu?
- Önce İsviçre’ye gittim. Aslında diş doktoruyum. Ardından Almanya’da mesleğim üzerine doktora yaptım. Bir yandan Almanca öğrendim. Sonra Fransa’ya gidip Fransızca’yı çözdüm.
Siz ne kadar özgürlüğünüze kavuşsanız da ilk filminiz ‘Otobüs’ 1974’te bir süre yasaklandı...
- O zamanın Türkiyesi’nin koşullarına göre düşünmeli. Filmde bir yerde adamlar tuvalet yapıyordu. “Türkler öyle çiş yapmaz” bile dendi. Sonra şikâyet ettik ve film gösterime girdi. Aslında aynı şey yeni filmim ‘Umut Üzümleri’nde de başıma geldi.
DOĞRU SÖYLEYENİ DOKUZ KÖYDEN KOVUYORLAR
Ne oldu?
- Hikâye Fakir Baykurt’un ‘Kaplumbağlar’ romanından uyarlandı. 1983-84 yıllarında bu filmimin senaryosunu yazmıştım. Ama film kurulu yasak koydu. O dönemde bu film için Anthony Quinn ve Nastassja Kinski ile anlaşmıştım. Ama yasak yüzünden çekemedik. Ben de ‘Cumartesi Cumartesi’ ve ardından ‘Sarı Mercedes’i bitirdim.
Yeni senaryo neden yasaklanmıştı?
- Devleti köylüye karşı gösteriyormuşum.
Siz yasakları seviyor musunuz? Yoksa onlar mı sizi buluyor?
- Aramıyorum ama işte bazen doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar. Yoksa yasaklanmak güzel bir şey değil.
Mart ayında vizyona girecek dördüncü film yıllar sonra çekildi. Peki geçiminizi nasıl sağladınız?
- Diş doktorluğu yaparak... Ondan kazandığım parayı da sinemaya yatırdım. Oradan da para kazanamadım. Ama yaşamanın gayesi ne ki? Mümkün mertebe çok kazanmak mı? Yoksa mutlu olup yaratmak mı?
Sizce?
- Benim bu filmde anlatmak istediğim de insan olarak yarattıkça insanız. Daha yüce bir iş. Ben ne fakir, ne de zenginim. Elimdekiler bana yetiyor.
İLYAS SALMAN KENDİNİ YAKACAĞINI SÖYLEDİ
İlyas Salman’ın filmde oynayacağı söylenmişti. Ne oldu?
- Evet ama olmadı. Hatta olmayınca İlyas Salman, Atatürk heykelinin önünde kendini yakacağını söyledi. Tabii yakmayacağını biliyordum. “Gelirim çekim yerinin yanına çadır kurup orada yaşarım” dedi. Sonra “Prodüksiyona parasal yardımda bulunabilirim” diye haber yolladı. Ama ben inatçıyımdır.
Neden olmadı?
- Onunla çalışırsam prodüksiyonun doğru düzgün yürüyeceğine inanmadım. Kalkıp uyanamazsa onu o çekime götüremezdim.
Alkol probleminden mi bahsediyorsunuz, nasıl hissettiniz?
- Alkol sorununu herkes biliyor. Bana “Bıraktım” dedi. Otelde buluştuk ama bırakamadığını gördüm.
Sonra İlyas Bey’in rolünü kim oynadı?
- Ahmet Mekin. İnanılmaz değişti. Yanına torununu aldı. Tek damla içki almadı. 82 yaşında adam eşeğe bindi, kuyulara indi. Karakter için yapmadığı şey kalmadı.
Kanun mu, insan mı?
Yeni filmim ‘Umut Üzümleri’, bir üzüm bağı kurma projesi etrafında geçen hikâyeyi anlatıyor. Yarı komik yarı ciddi. Biraz varoluşçu. Alışılmışın dışında bir komedi. Felsefi yanı da var. Birey üzerinde devletin baskısı artıyor. Giderek bireyin özgürlüğü daralmaya başlıyor. Filmde de bürokrasi ve birey arasındaki zıtlaşma işleniyor. “Kanun mu? İnsan mı? daha önemli” diye soruyorum. Bu aslında dördüncü filmim ama bana sorarsanız ‘ilk filmim’ derim.
Arada kalmış bir asiyim
Ferzan Özpetek ve Fatih Akın gibi yönetmenler aynı benim gibi yurtdışında yaşıyor. Biri Alman, biri İtalyan olarak kabul ediliyor. Ve o ülkelerdeki bütün imkânlardan faydalanabiliyorlar. Ben biraz arada kalmış gibiyim. Daha asi ve tek başımayım. Ne yaşadığım ülkenin sineması ne de Türk sineması bana film yapmam için imkân verdi.
Politika Türk insanının gelişmesinin arkasında kaldı
Sizce insanlar bu kadar süre sonra sizi hatırlıyor mu?
- Evet. Az film yaptım ama bunlar beklemediğim şekilde kült oldu.
Yıllardır yurtdışındasınız. Dışarıdan bakınca Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?
- Daha özgürlükten yana biri olarak bazı şeylere ben de katılmıyorum. Ama Cumhuriyet’ten bu yana idare eden ve edilenler diye bir toplum ortaya çıktı. Son zamanlarda bu ayrım azalmaya başladı. İdare edilenler de oylarıyla idare etmeye katılıyorlar. Biz belki verilen oyları sevmiyoruz. Yalnız insan beyni gelişiyor ve aşama kaydedeceğimize inanıyorum. Birçok ülkede olduğu gibi politika Türk insanının gelişmesinin arkasında kalmış durumda.
Evli misiniz?
- Evet. Üçüncü evliliğim. Son eşimden 11 yaşında oğlum, 16 yaşında kızım, ikinci eşimden 27 yaşında bir kızım var.
İlk evliliğinizi ne zaman yaptınız?
- Yurtdışına çıkarken evlenmiştim. Türktü. Çok gençtim. Gerçi hür olmak sevdam vardı.
Sürekli hür olmaktan bahsediyorsunuz. Nedir sizin hürlük anlayışınız?
- Hür olmaya yönelik üç önemli aşama var: Birincisi baba otoritesinden hür olmak. Özellikle Türk toplumunda bu çok zor. İkincisi, çok genç yaşta âşık olup bütün bir hayatı bağlayacağınız ilişkiyi kabullenememe durumu. Üçüncüsü sol bağımlılıydı. Her şeyi o açıdan görüyordunuz. Bundan da kurtulmam gerekiyordu. Benim için hürriyet bunlardı.
Ama siz buna rağmen ikinci kez evlenmişsiniz...
- Evet. İsviçre’de tanıştık. İtalyan asıllıydı. Üçüncü eşim de Fransız asıllı. Aramızda bir yaş farkı var ki... Ama o, ilişkinin devamı için yardım ediyor.
Ne kadar fark var?
- 25 yaş. Elizabeth Taylor ve Ava Gardner’a benziyor. Çocuklarım Fransa’da okuyor.
Nasıl tanıştınız?
- Diş hijyenisti. Muayenehaneye geliyordu. 20 sene önce bu şekilde tanıştık. Sonra ilişkimiz evliliğe kadar uzandı.
Kadınlar konusunda hep şanlı olmuşsunuz sanırım...
- Evet. Yalnız benim için kadın hayatımın en önemli şeyi olmadı. Kadın onun bir parçası olsa da önemli olan azim ve işinizin üzerine gitmek.
Avrupalı Türküm
Diş doktorluğumu Cenevre’de yapıyorum. Fransa’da oturuyorum. Türkiye’de film çekiyorum. Hayatım yollarda geçiyor. Zaten Türkiye’yle bağımı hiç koparmadım. Yalnız Avrupalı bir Türküm. Kendimi Boşnak asıllı, Avrupa’da yaşayan bir Türk olarak tanımlayabilirim. Dünyaya bakışım ve sinemamda da Slav bakışı ve karamizah var.