Güncelleme Tarihi:
Bu üç kafadar, üç ay önce yerli ve yabancı sanatçıların buluşma noktası olacak bir sanat evi projesi için kolları sıvadı. Cihangir Lenger Sokak’taki 21 Sanat Evi de işte böyle kuruldu. Haber kulaktan kulağa yayıldı ve sanat evinin sanatçı sayısı şimdiden 200’ü buldu. Bu perili ev sakinlerinin tek dertleri, kategorilerin ve klişelerin ötesine geçerek hayallerini gerçeğe dönüştürmek. Sizi de bu geniş ağın parçası olmaya çağırıyorlar: “21’in ziline dokunun, başlasın!”
İstanbul Cihangir’de Lenger Sokak’ta yer alan 21 numaralı evin 20 yıllık geçmişi var. Dışarıdan belli olmasa da aslında dört katlı. İlk kat sergi alanı olarak kullanılıyor. İkinci ve üçüncü katlarda sergileri açılan sanatçıların konaklayabilecekleri misafir odaları bulunuyor. Çatı katı ise sanatçıların birbirleriyle tanışıp proje üretmeleri için ayrılmış. Aslında bu evin hamamından mutfağına kadar her alanı sanat projeleri için kullanılıyor. Küçük göründüğüne aldanmayın, kapısından içeri girdiğiniz anda ne demek istediğimizi anlayacaksınız.
Sanat evinin kurucu yöneticileri Sema Juliet Tombaz ve Güldeniz Akpolat. Biri yönetmen, diğeri söz yazarı ve bestekar. Aynı zamanda doktor olan heykeltıraş Levent Duran ise sanat yönetmenliğini üstlenmiş. Türk sinemasının ünlü aktristi Sevda Ferdağ da sanat evinin isim annesi olmuş. Kapı numarasından yola çıkılsa da, aslında ruhun 21 gram olduğu rivayetine dayanıyor. Sema ve Güldeniz başka işlerden edindikleri kazanç ile sanat evini döndürmeye çalışıyorlar. Giderek kalabalıklaşan ağlarına dahil olan herkes bir işin ucundan tutuyor aslında. Şimdiden 200 sanatçısı olan bu sanat evi, yurtiçi ve yurtdışından sanatçıların buluşma noktası haline geliyor. Her 10 günde bir başka sergiye ev sahipliği yapacak 21 Sanat Evi’nin kapısı herkese açık. Sema Juliet Tombaz’in söylediği gibi: “Yeter ki özel işler yapın ve 21 numaranın kapısını çalın.”
ESKİ ARABA PARÇALARINDAN DOĞDU
21 Sanat Evi’nin ilk büyük sergisi ‘Zaman Mekan İnsan An’ başlığı altında Rıfat Koçak’ın resim ve heykellerine yer veriyor. Bodrum’da yaşayan sanatçı, sergi için bir süreliğine 21 Sanat Evi’nin sakinleri arasına katıldı. Kendisiyle işlerini konuştuk:
* 21 Sanat Evi ile buluşmanız nasıl gerçekleşti?
- Sanat evinin kurucu yöneticilerinden Sema Juliet Tombaz ile telefonda birkaç görüşme yaptık. Bana neler yaptıklarını anlattı. 21 Sanat Evi’nin kendi içindeki oluşum ruhu, paylaşımları beni çok etkiledi. Özellikle de birçok farklı disiplinden gelen bu gençlerin dinamik ruhu. Birkaç telefon görüşmesinden hemen sonra böyle bir sergi açmaya karar verdik. Sanat evinde kaldığım süreçte kendi evimin sıcaklığını buldum. Orada tanıştığım ve birçok şey paylaştığım insanların o sıcak kalpleri oraya bağlanma nedenlerimden birisiydi.
* Sergi isminin nasıl bir hikâyesi var?
- Serginin adı ‘Zaman Mekan İnsan An’. Bu kavramlar bir araya gelince sanatçının doğal üretimi için gerekli ortam zaten ortaya çıkıyor. Sema Juliet Tombaz’a, Sadık Türksavaş dostumun sergi ile ilgili yazdığı bir yazıyı göndermiştim. Bu yazı ona daha önceden aynı kavramlar üzerine yazdığı bir yazıyı hatırlattı. Onun isteği üzerine serginin ismini oluşturduk. Biz zaman içerisinde tanışmıştık. Önce mekânı tanımaya, insan olarak ne yaptığımızı anlamaya çalıştık. Son olarak da anı birlikte yaşadık. Bu tüm hikâyeyi yansıtan bir isim oldu.
* Serginin en ilgi çeken işlerinden biri Anka Kuşu heykeli. Eski araba parçalarının bir araya gelmesiyle yeniden doğmuş... Nasıl çıktı ortaya?
- Zümrüdü Anka Kuşu veya Simurg, birçok medeniyette farklı isimlerle yer alan efsanevî bir kuş. Küllerinden yeniden doğan Anka Kuşu, bütün kuşların kurtarıcısıdır. Heykellerimde genelde atık malzemeler kullanıyorum. Tamamıyla çöp olacak malzemeleri yeniden hayata kazandırmak heykellerimin temelini oluşturuyor. Böylece, çevreci bir yaklaşımla tüketim toplumlarına da gönderme yapıyorum. O ‘eski’ parçaların her birinin bir kullanılmışlığı, bir yaşanmışlığı ve macerası var. Böylece eski zamanı geleceğe taşıyorum. Daha doğrusu zamansızlaştırıyorum.
* Portrelerdeki bulanıklık için ne söyleyeceksiniz?
- Bu silikleşmeler, insanların kendi iç ışıklarının yüksekliklerinden kaynaklanan bir ifade biçimi. İçlerindeki o kuvvetli duruşlarıyla kendilerini hep var edecekler. Sadık Türksavaş bununla ilgili, “Rıfat Koçak’ta, zamanın ve mekanın koordinatlarından kurtulan özne, artık hep şimdiki an’dan bakmakta ve sadece olmakta olana tanıklık etmektedir. Onun dünyası seyredildiğini seyreden insanların dünyasıdır” diye yazmıştı. Flu yüzlerdeki ifadeleri en iyi yine onun sözleriyle anlatabilirim.