ANKA / Necmi Çelik
Oluşturulma Tarihi: Nisan 29, 2008 00:00
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, küresel kriz koşullarının egemen olduğu 2008’in ilk çeyreğinde bankacılık sektörünün gaz kesmeden büyümeye devam ettiğini ve İş Bankası olarak biraz yavaşlama politikası içinde olduklarını belirterek, bankacılıkta yaşanan rekabete ve yabancı sermaye ilgisine yönelik önemli açıklamalarda bulundu.
Özince, “Bugün ülkemizde sermaye birikimi açısından yapılması gereken çok fazla şeyler vardır. Ve bizlerin de, devletin de yapması gereken çok şeyler var. Yağmur duasına çıkmış gibi yabancı sermaye beklemekle hiçbir yere varılamayacağını düşünmemiz lazım. Mademki biz büyük bir ülke olmak istiyoruz, mademki nüfusumuzun büyüklüğünden kendimize bazı güçler atfediyoruz ve kültürel zenginliğimizle, bugüne kadarki tarihi birikimimizle övünüyorsak, sermaye konusunda da kendi içimizde geliştirecek bir ulusal politikanın somutlaştırılması gerekir” dedi.
YABANCI SERMAYENİN BAŞIMIZ ÜSTÜNDE YERİ VAR AMATürkiye İş Bankası Genel Müdürü Özince, ANKA'nın sorularını yanıtladı. Bankacılıkta son dönemde yaşanan sermaye politikaları ve sermayedar değişiminin yararlı olduğunu, Türkiye’ye sürekli sağlıklı bir kaynak aktaracak bir mali sektör gerektiğini söyleyen Özince, “Yerli sermayedar arzusu ve kapasitesi buna yetmiyorsa mutlaka bizim devletimizin ve yetkili otoritenin uygun gördüğü yabancı sermayedarlar ülkemize gelmelidir. Başımızın üstünde de yerleri vardır. Başımızın üstünde yeri var derken de biz de onlardan böylesine kamusal bir lisansla yapılan iş için de yerli sermaye bankalardan beklediğimiz her türlü hususu bekleyeceğiz. Ancak Türkiye’nin sorunu sadece bankacılık sektöründeki yabancı sermaye artışı sorunu değildir. Türkiye’nin hemen tür alanlarda yerli sermayenin zayıf olmasıdır. Bankacılık, sigortacılık değil, sınai alanlarda da çok ciddi bir yabancı sermaye artışı söz konusu” diye konuştu.
DÜNYANIN 16. BÜYÜK EKONOMİSİ GÜÇLÜ SERMAYE İLE OLURUluslararası sermayenin Türkiye’ye gelmesine karşı olmadığını vurgulayan Özince, “Ama Cumhuriyetin ilk yıllarında o günün çok kıtlık koşulları ve bilgileriyle ulusal sermaye oluşturulmaya çalışılmışsa bu anlamsız bir politika değildir. Bugünde mutlaka ulusal sermaye konusunda adım atmamız lazım. Güçlü, büyük devlet olacağım diyorsanız mutlaka kendi sermaye piyasalarınızı geliştirmelisiniz. Dünyanın 16’ıncı büyük ekonomisi olan ülkesiyiz diyen bir ülkenin buna uygun sermaye piyasası yoksa ve ülkesel servetini sermayeye tahvil edemiyorsa, sürekli suni yağmur gibi yabancı sermayeye el açıyorsa, yabancı sermaye gelsin diye yağmur duasına çıkıyorsa bu ülke ne yaptığını bilmiyor ve yaptığı işi yanlış yapıyor demektir. Her ülkenin mutlaka her alanda olduğu gibi, savunma politikası, dış politikası, kültürel politikası nasıl varsa, sermayeyle ilgili de ulusal politikası olması şarttır. Yoksa görevinizi eksik yapıyorsunuz, devlet olmanın bir parametresini ihmal ediyorsunuz demektir” şeklinde görüşünü açıkladı.
KÜRESELLEŞME ÖNÜNÜZE GELEN HER ŞEYİ YEMEK YUTMAK DEĞİLDİRKüreselleşme sürecinin de doğru algılanması ve yorumlanmasından yana olduğunu kaydeden Ersin Özince, “Uzun lafın kısası küreselleşme böyle önünüze gelen her şeyi yutmak, önünüze ne konursa
yemek değildir. Bunu dünyanın yetkin ülkeleri böyle yapmıyor. Benim gördüğüm örnek alabileceğim hiçbir ülke böyle davranmıyor. 16’ıncı büyük ekonomi isek, ilk 15 ülkenin ne yaptığına iyi bakmak lazım. Öyle tesadüfen kof bir vücutla 16’ıncı olmak hiçbir işe yaramaz. Aynı zamanda akıllı ve stratejik davranmayı bilen olmak lazım” dedi.
FELAKET ORTAMI OLASILIĞI GÖZLEMİYORUMErsin Özince, küresel kriz koşullarının egemen olduğu ve felaket senaryolarının tartışıldığı 2008’in ilk çeyreğiyle ilgili görüşlerini açıklarken, “Ben halen Türkiye’de bir felaket ortamı olasılığı gözlemiyorum. Ancak Türkiye’nin dünyanın içine girdiği durgunluktan etkileneceğini, bunun yanı sıra dünyanın yaşamakta olduğu finansal krizin Türkiye’yi etkileyeceğini buna ilaveten Türkiye’deki siyasi ve ekonomik zayıflamanın da işlerimizi bir miktar olumsuz etkileyeceğini ben de aynen düşünüyorum. Ancak Türkiye siyasi iklimin ve dolayısıyla ekonomik iklimin çok hızlı değişebildiği bir ülke. Bu konuda doğru adımlar ve istikrarsızlık bulutlarını hızla dağıtacak adımlar atılırsa, ki bunu biraz zor görüyorum, işleri çabuk düzeltebilir. Bilakis bu ortamı Türkiye fırsata bile çevirebilir. Bunun yapılamadığı bir senaryoda, bir de işi süratle kötüleştirecek gelişmeler de olursa, o durumda felaket olmasa da işlerin daha da zorlaşabileceğini düşünüyorum. Bu kötüleşme en fazla hangi alanda olur, en fazla enflasyon ve faiz konusunda tabi ki. Bu hasarlar da sonuçta düzeltilebilir, ama çok daha fazla emek ve zaman ister” değerlendirmesini yaptı.
BİZ YAVAŞLAMAYI TERCİH ETTİK, AŞIRI PROMOSYONDAN KAÇINIYORUZÖzince, 2008’in ilk çeyreğinde özellikle bankacılık sektöründe büyümenin devam ettiğini, bankaların gaz kesmediklerini hatırlatarak, “Büyümenin gerçekleştiği bu süreçte kamu bankaları da dahil belli başlı bankalarımızın tavırları etkili oldu. Doğrusunu isterseniz İş Bankası olarak bu konuda biraz farklı bir siyaset içindeyiz. İncelediğinizde geçen yıldan bu yana büyümemizde biraz yavaşlama gözleyebilirsiniz. Bu eğilim muhtemelen bu yılın ilk döneminde bazı rakiplerimize göre görülebilir. Türkiye’nin geleceğinden karamsar değiliz, ama biraz daha tedbirli olmakta yarar görüyoruz. Ve tedbirsiz davranışın da ekonomiye de müşterilerimize de bir şey sağlamayacağını biliyoruz. Bu nedenle biraz fiyatlarımız arttırdık. Özellikle tüketime yönelik işlerde de aşırı promosyona gitmiyoruz” dedi.
KREDİ VE FAİZ RİSKİNİ KENDİMİZ DE TATMAK MÜŞTERİMİZE DE TATTIRMAK İSTEMİYORUZÖzince, temkinli bir politika izleme nedenlerini ise şu sözlerle dile getirdi :
“Birincisi likidite açısından çok sağlam olmak istiyoruz. İkincisi kredi riskini de faiz riskini de ne tatmak ne de müşterilerimize tattırmak istiyoruz. Müşterilerimize şartlar değişti, faizleri yükselttik hadi ödeyin bakalım demek istemiyoruz. Onun için biraz yavaşladık. Bu bizi bir-iki dönem belki etkileyebilir ama biz maratoncuyuz. Yavaşladık derken aşırı rekabete, karsız rekabete girmiyoruz anlamında kullanıyorum. Şubeleşmede, istihdamda ve yatırımlarımızda bu politikaya bağlı bir çizgi izlemeye devam ediyoruz.”
TÜRK BANKALARININ ZARAR AÇIKLAMA LÜKSÜ YOK"Dünya bankaları sürekli zarar açıklıyor. Sizce Türk bankaların zarar açıklama lüksü var mı?" şeklindeki soruya Özince, “Lüksleri de yok, gerek de yok. Onun için biz çok aşırı kaldıraçlı gitmeyen bir bankayız. Biraz dikkatli gitmek durumundayız. Maalesef 2007 ve 2008’de ekonomimizin hamle yapması açısından uygun geçmedi, geçmeyecek de görünüyor. Dikkatli olmakta ve ayağımızı yorganımıza göre uzatmakta fayda var. Kendi imkanlarımızı çok iyi hesaplayarak iş yapmalıyız. Kişi bazında da şirket bazında da böyle düşünmek lazım. İlla felaket senaryosu çizmeye gerek yok. Hiçbir şey kaybetmeyelim. Mümkünse bizde enflasyon 2 puan artmasın, mümkünse faiz de 2 puan artmasın. Felaket falan olmayacak, ama en ufak kötüleşmeyi dahi önlemeye çalışalım” değerlendirmesini yaptı.
DIŞ FONLAMADA ZORLUKLARA HERKES HAZIRLIKLI OLMALIBankaların dış fonlama konusundaki gelişmeleri değerlendiren Özince, her bankanın bu konuyu kendi politikası çerçevesinde ele alacağını, uluslararası sermayeye sahip bankaların da grup politikaları içinde davranacağına işaret ederek, “Malumun ilanı olacak ama şunu söylemeliyim ki bankacılık kesimin de reel sektörümüzün de önemli yurtdışı borçları var. Bu borçları tüm Türk borçlular olarak çok uygun fiyatlar ve vadelerle aldık. İyi ettik de aldık. Şimdi bunları aynı şartlarla, fiyat, vade ve diğer teminatlar açısından uzatamayabiliriz. Nedeni de birincisi bu borçları verenlerin durumları bozuldu. İkincisi bizim kredibilitemizde de iyileşme değil kötüleşme görünüyor. Basel II, bizim gibi ülkelerin risklerinin alınması açısından daha da sıkılaştırıldı ve sıkılaştırılacak gibi görünüyor. Dolayısıyla işlerimizi daha dikkatlice yaparak bu borçları ödeyebilmeyi ve azaltabilmeyi mümkün kılacak bir ihtiyat içinde olmak lazım. Ben Türkiye’ye gelecek yabancı fonların ve kredilerin de çok azalacağını düşünmüyorum. Nereden bakarsanız Türkiye’de kaliteli borçlular ve projeler var. Ama bir miktar fiyat artışı ve vade kısaltması ve daha selektif bir borç verme temayülü göreceğiz. Buna herkesin kendini hazırlaması gerekir. Bu süreç zaten başladı ve yaşanıyor” dedi.
İŞ BANKASI OLARAK YÜZDE 20 LER CİVARINDA BÜYÜMEYİ ÖNGÖRÜYORUZİş Bankası’nın küresel piyasalardaki gelişmelere rağmen, iş programında koyduğu hedefleri revize ederek azaltma, düşürme gibi bir tavır içine girmediğini belirten Özince, “Bu hedefleri her an yeniden değerlendiririz ve gerekirse revize de ederiz. Eğer işler çok iyi gider ve mucize olur da işler patlarsa hedefleri yeniden değiştiririz. Ancak öngörümüz her iş alanında reel anlamda büyümektir. Reel derken en azından yüzde 20’ler civarında ve bazı kalemlerde yüzde 20’ye yakın büyüme sağlayabilmeyi ümit ediyoruz. İş Bankası özelinde en önemli gelişme karlılık olmaya devam eder. Çünkü biz sürekli serbest sermayemizi ve gelir getiren aktiflerimizi iyileştirmeye devam ediyoruz” diye konuştu.
SEKTÖRDEKİ KARSIZ REKABETTEN ÜZÜNTÜ DUYUYORUM2008’de genelde karlı bir yıl geçirmeyi hedeflediklerini kaydeden Özince “ Pazar payımızı da genel itibariyle korumayı öngörüyoruz. Korumak dememin nedeni sektörde halen çok randımansız, karsız bir rekabetin olmasından duyduğum üzüntü. Örneğin bazı rakiplerimizin çok yüksek fiyatlarla kaynak topladığını, bazı rakiplerimizin de çok düşük fiyatlarla uzun vadeli krediler vermeye çalıştığını, sonra bunu komisyon ve yan unsurlarla desteklemeye yöneldiklerini izliyoruz. İş Bankası olarak bankacılığı karlı yapmak istiyoruz. Neden diye soracak olursanız, kar hırsı gözümüzü bürümüş de ondan değil. Bugün bankacılığı, bir zahmet devlet tahvili getirisi kadar karlı idare edemezsek istediğiniz kadar piyasa payı elde edin, yatırım bankası analistlerine aman işler iyi biz Türkiye’de bir pay ele geçirdik bunu büyüteceğiz deyin çok anlamlı olmayabilir. Türkiye gibi bir ülkede iş yapmanın, nakit sermaye bağlamanın alternatif maliyetlerini, imkanlarını dikkate alarak yüzde 20’ler üzerinde değerlendiremiyorsanız karlı iş yapmıyorsunuz demektir. Karlı iş yapmıyorsanız da önce sermayedarlarınızın başına sonra da vergi mükelleflerinin başına dert olursunuz” değerlendirmesinde bulundu.
LİMİTLERİ SONUNA KADAR ZORLAMAMAK LAZIMİş Bankası’nın en önemli avantajlarından birinin bilançosunda gerek aktif gerekse pasif yönüyle tercihinin ve ağırlığının Türk Lirası olduğunun altını çizen Özince, bankalara bu konuda yaptığı uyarıları şu sözlerle özetledi:
“Aktif ve pasif yönetimi de tabi ki her bankanın kendi bileceği iş, ama Türkiye’de aşırı kaldıraçlı gidilmeyeceğini gördük. Sermaye yeterlilik rasyolarının limitine kadar dayanarak hareket etmenin doğru olmadığını gördük. Türkiye’de bankacılık yaparken, şartlar çok iyi, faizler düşecek ve bu nedenle geleceği iyi görüyoruz diye hareket etmek doğru değil. Türkiye’de bankacı kendine ne kadar güven duyarsa duysun dikkatli olmak zorundadır. Dikkatli olmak demek de korkak olmak ve yarınlar için sürekli felaket senaryoları yapmak ve buna inanmak anlamında alınmamalı. Biz İş Bankası olarak diyoruz ki hızlı büyümek hızlı küçülmek bize göre değil. Biz her zaman istikrarı tercih ederiz. Mucize yaratacağız gibi Balkanların ve Ortadoğu’nun en büyük bankası olacağız gibi yaklaşımlarımız olmaz. İtidal ve sakin davranmaktan kimseye zarar gelmez. Son söz olarak diyorum ki 2008’de limitleri zorlama konusunda oldukça dikkatli olmak lazım.”