Güncelleme Tarihi:
“Bazıları şanslı doğar” derler... Sen onlardan mısın?
- Evet, çok şanslı bir çocuktum ama sormak istediğin maddi açıdansa, değil. Devlet memuru bir ailenin tek çocuğuydum.
Şımarıklığın tek çocuk olmandan mı kaynaklanıyor?
- Bir gün okulda “Tek çocuksun, şımarıksın” diye dalga geçtiler. Ağlaya ağlaya eve geldim. Annem şöyle bir baktı “Sen neden şımarıkmışsın?” diye sordu. “Çünkü her istediğim oluyormuş” dedim. “Evet, her istediğini yapıyorum ama sonra da burnundan getiriyorum. Sen şımarık falan değilsin oğlum” dedi. Sen karar ver şimdi.
İlk kadın darbesini annenden mi yedin yani?
- (Gülüyor) Annem otoriter olduğu kadar sevgi dolu bir kadın... Babam Danıştay Daire Başkanlığı’ndan, annem de Danıştay Başkanvekilliği’nden emekli...
Anne de baba da hukukçu. Hiç “yargı”lamadılar mı senin yaşadıklarını?
- İlk boşanmama kadar onları rahatsız eden bir şey olmadı. Ama ben çocukluktan beri çok yaramazdım. Lisede evden bile kaçtım. Anlayacağın süzme bir fırlamaydım.
Neden, artist mi olacaktın?
- Hayır. Annemin ve babamın hukuk fakültesindeki kitaplarının körü körüne doğru kabul edildiği bir ortamda yaşamaktan sıkılıyordum. “Hava karardıktan sonra sokakta olamazsın!” Erkek çocuğuyum üstelik.
BİSİKLET İÇİN DOLABI YAKTIM
Ev hapsi desene...
- Sorma. Ama benim çılgın fikirlerim vardı. Neron keyfi için Roma’yı, ben de bisikletim için dolabı yaktım.
Dolabın ne günahı vardı?
- Oturduğumuz caddeden vızır vızır arabalar geçtiği için dışarıda bisiklete bindirmiyorlardı. Evde upuzun bir hol vardı. Oradan başlıyorum, salona girip masanın etrafında dönüyorum, geri gidiyorum. Bir gün son hızla giderken pencereye kafamı tosladım.
İyi uçmadın aşağıya...
- Evet, ucuz atlattım. 6’ncı kattayız düşün. Zaten ondan sonra yasak geldi, bisikleti aldılar, dolabın üstüne koydular. Bir gece bizimkiler beni uyuyor sanıyordu. Bense bisikletle aramdaki tek engel olan dolabı ateşe vermekle meşguldüm. Az kalsın bütün ev yanıyordu.
Çok zekiceymiş!
- IQ’mu hiç ölçtürmedim ama çok iyi satranç oynarım. Dedem bütün müfredat kitaplarını yazan bir matematik öğretmeniydi. “Hafta sonları Efe matematiği dedesinden öğrensin” dediler.
Sen dedeyi bile matematikten soğutursun...
- Öyle deme... Üç ayda matematiği, cebiri, geometriyi söktüm. Bir problem soruyor, öğretmediği bir yoldan çözüyorum. O zaman dedem “Annenlere söyleme, gel artık biz seninle satranç oynayalım” dedi. Dedem rahmetli oldu; annem hâlâ o zamanlar bizim matematik çalıştığımızı zanneder. Gerçeği bu röportajı okurken öğrenecek.
20 YILDIR HÜMA İLE BİRLİKTEYİM
İlişkilerini genelde uzun yaşadığını söyleyen adamın üç beş yılı geçen ilişkisi yok. Matematikte mi bir hata var yoksa senin iddianda mı?
- Ama bunda benim bir suçum yok. Aslında 20 yıldır aynı ilişkiyi yaşıyorum. Bundan keyiflisi var mı?
Kendine olan aşkından mı bahsediyorsun?
- Dalga geçme. Ben 20 yıldır Hüma ile birlikteyim.
Zamanında eski eşin Duygu için de “çocukluk aşkım” demiştin. Nasıl hovarda bir çocuksan artık!
- Ben hep Hüma’ya aşıktım. Ankara’da efsane bir aşktı bizimki. Duygu, gençlik arkadaşımdı.
İki kişi birbirini sevip de kavuşamazlarsa efsane olmaz mıydı?
- Biz de kavuşamadık. Söyledim ya, bizimkiler devlet memuru... Maddi durumlar kısıtlı yani. Bense çok hırslıyım ve bir şeyler yapmak istiyorum. Arthur Andersen şirketinin mülakatına girdim, kazandım. Ama İstanbul’a gitmem gerekecek...
İLK EVLİLİĞİM RESMİ BİR FLÖRT GİBİYDİ
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olurmuş.
- Ben öyle düşünmüyordum. Hemen Hüma’ya koştum. “İstanbul’a gideceğim. Çalışıp büyük adam olacağım. Evleneceğiz” dedim.
Hüma ne diyor bu işe?
- “İstanbul’a gidersen eninde sonunda bu aşk biter” dedi. “Ölüm bile bizi ayıramaz. Hatta üstü açık bir BMW’miz olacak” diye ısrar ediyorum.
“Pembe panjurlu evimiz olacak” değil mi onun orijinali?
- Benimki erkek versiyonu... Neyse fazla uzatmayalım sonunda Hüma haklı çıktı. Hayat bizi ayırdı.
Hayat mı, insanlar mı?
- Tercihler... Ama insan olarak soracaksan galiba ben suçluyum çünkü önce ben evlendim. İlk evliliğimi Asena (Bayhan) ile yaptım. İkimiz de çok küçüktük. Evlilik değil resmi bir flört gibiydi bizimkisi. Bu arada Hüma da evlenmişti.
Sen de Asena’dan sonra hızını alamayıp Duygu ile evlendin...
- Duygu’ya “Kaç yıllık arkadaşız, iyi anlaşıyoruz, ikimiz de yalnızız” dedim. Üstelik bu kadar kepazelik olmuş yaşamımda. Huzurlu olmak için en iyi arkadaşımla evleneyim diye düşündüm. Evdeki hesap çarşıya uymadı.
Bu arada bilinçaltında hâlâ aşık mısın Hüma’ya?
- Bilinçaltında da mı? Altında, üstünde, sağında, solunda, önünde, arkasında... 20 yılda onu iki kere gördüm İzzet. İkisi de birer dakikayı geçmedi. O kadar zaman sonra eşinden ayrıldığını duydum, ertesi gün yanındaydım. Hüma benim en büyük aşkım.
Senin hayatında kimse var mıydı o zamanlar?
- Çok kadın, hiç kadındır. Anlayacağın kimse yoktu. Duyduğun, okuduğun insanlar hayatımdaydı ama kalbim hep Hüma’daydı.
ONU NASIL İKNA ETTİĞİMİ SÖYLEMEM İMKANSIZ!
“Neden geldim İstanbul’a” dediğin oluyor mu?
- Ankara’da Hüma ile devam etseydik, belki de birkaç yıl sonra ayrılacaktık. 20 yıl sonra kaldığımız yerden bu aşkı yaşadığımız için şükrediyoruz.
Hadi bunları anladık... Peki evlenecek başka yer bulamadın mı da, gidip annesinin evinin karşısında düğün yaptın?
- Dört gün içinde evlenmeye karar verdik. Ben özellikle Pera Palas’ı istedim. Ancak bir tek Ottoman’da yer vardı. Kimse altında art niyet aramasın. Çünkü benim aklıma bile gelmedi.
Biraz çılgınlık var mı sende; dört günde evleniyorsun?
- Fevrilik diyelim. Bir anda evlendik ama belki altı ay düşünmüşümdür.
E, tabi artık Hüma senin için ulaşılmazdı...
- Vazgeçilmişti diyelim. Hüma çok gururlu bir kadındı. Arkasını döner gider... Sepetlerle çiçekler, güller, pırlantalar göndersen kandıramazsın.
Peki en sonunda nasıl kandırdın?
- Söylersem önümüzdeki 20 yıl Hüma ne isterse yapmak zorunda kalırım (gülüyor).
KADINLARDAN KEYİF ALIYORUM
Bu kadar çok ilişki, bu kadar farklı kadın... Maymun iştahlı mısın Efe?
- Yok canım nereden çıktı bu? Maymun iştahlı olmadığım kesin ama hızlı tüketiyorum. Çok hızlı yaşıyorum. Nedir bunun altında yatan bilmiyorum.
Çapkınlık olmasın?
- Çapkın hoş bir sözcük değil. Demin dalga geçtin ama bütün ilişkilerim uzun sürdü benim. Güzel insanları seviyorum, kadınlardan keyif alıyorum ve sevdiğim zaman saklamıyorum.
Peki ya sevgi bitince?
- Beraber olduğum hiçbir kadına sevgimin bittiğini söyleyemem. Zaten sevgi dediğin et ve kemik değil ki. Kalp ile göz...
Ne yani aşk adamı mısın?
- Sevdim mi tam severim. Birlikte olduğum insanı göklerin tepesine çıkarırım. Oradaki keyfi alır, sonra birden aşağıya düşmeye başlar. Düştüğünde tutsan ne olur, tutmasan ne olur.
MADEM ARKANI DÖNECEKTİN O YATAĞA NİYE BERABER GİRDİK
Ne yapıyorlar da kadınları bir göklere çıkarıyorsun, bir yerin dibine sokuyorsun?
- Beraber olduğum insan arkasını dönüp uyursa dayanamam. Madem arkanı dönecektin, o yatağa niye beraber girdik?
Hem bu kadar atarlısın, hem de bu kadar güzel kadınlarla birlikte oldun. Dışarıdan bakınca da gayet antipatik görünüyorsun.
- Tanımayanların çoğu beni sevmez. Çok da umrumda değil zaten. Beni sevenler eleştirirse o zaman günahımı, sevabımı koyarım masaya. Bahsettiğin topu topu 15-16 tane fotoğraf karesi.
CNN TÜRK’Ü 28 YAŞINDA KURDUM
Medyanın bu parlak çocuğu neden insanların kendisini sadece 15-16 fotoğraf ile tanımasına izin verdi?
- CNN Türk’ün kuruluş aşamasında 28 yaşındaydım. Medyada böyle bir örnek çok azdır. Kim bilir belki bunun için negatif elektriği çektim. Bir de basın mensuplarının racon hakkını hiç kullanmadım.
Ne demek o?
- “Benim haberimi yapma” diye rica edersin, olur biter. Hayatımda hiçbir zaman böyle bir talepte bulunmadım.
Hakkında yazılanlara sinirlenmiyor musun?
- Umursamam, onun için de hiç cevap vermem. Başarı ve güzellikle hiçbir kıskançlığın başa çıktığı görülmemiş. Yerinde olmak istediğiniz kişi sizden daha iyi bir yerdeyse, tek yapabileceğiniz saldırmaktır.
Yani bilerek mi saldırdılar sana?
- Onu bilemem ama bu haberler en çok işime zarar verdi. Karımdan ayrıldıktan sonra ünlü bir hanımefendiyle beraber oldum. Gazeteler hemen yazmaya başladılar tabii. “Umurumda değil” deyip geçtim. Zaten doğruyu yazıyorlardı. Ama, işin cılkı çıktı. Medyada patronlara bu derece yakın olup da, hakkında bu kadar magazin haberi çıkan başka örnek var mı?
KIZIMIN BENİM GİBİ BİRİYLE BİRLİKTE OLMASINI İSTEMEM
Gün gelir de kızın senin özelliklerini taşıyan bir adamla birlikte olmaya karar verse ne yaparsın?
- En korktuğum şey o... Ama belli ki benim gibi biriyle beraber olacak. Benim istediklerimi istiyor, sevdiklerimi seviyor. Ayşe de benim gibi bir adamı sevecek; çaresi yok.
Sen iyi bir baba mısın?
- Bırak görmeyi, Ayşe’nin adını duyunca bile gözlerim doluyor. Dokunmaktan, sarılmaktan kendimi alamıyorum.
Sen kızının adını duyunca gözlerin doluyor da, senin peder senin adını duyunca saçları diken diken oluyor mudur acaba?
- Birkaç yıl önceydi, hakkımda sürekli haberler çıktığı bir dönem... Baktım babam arıyor, “Eyvah şimdi canıma okuyacak” diye korkuyla açtım telefonu. Hüngür hüngür ağlıyordu koskoca adam, “Benden bile güçlüymüşsün, ben olsam dayanamazdım, seni çok seviyorum, gurur duyuyorum” dedi.
AYŞE’NİN VELAYETİNİ ALMAK İÇİN DAVA AÇTIM
Kızınla müstakbel eşin Hüma’yı neden aynı kareye sokup sanki birilerine nispet yaparcasına fotoğraf çektirdin?
- Aslında bunun nedeni Ayşe’nin annesinin (Deniz Akkaya) daha önce yaptığı talihsiz bir açıklama. “Efe, kızımı düşüp kalktığı kadınlarla gezdiriyor” dedi. Oysa Hüma’nın çocukları ile Ayşe aylardır tanışıyorlar. Onların uyumları bizim için çok önemliydi. Ve konunun kapanması için yaptığım bir hareketti bu.
Yaşananların Ayşe’ye zarar verdiğini düşünmüyor musun?
- Kızım daha 3,5 yaşında İzzet. Babam bana “Sen benden daha güçlüsün” demişti ya hani, Ayşe benden bile güçlü. O yüzden zarar göreceğini sanmıyorum. Zaten ona zarar verecek bir şey de yapmıyorum.
Biten ilişkilerinden sonra dizginleri elinden bırakmadığın, onların özel hayatlarına karışmaya devam ettiğin söyleniyor...
- Hayır, hiçbirine karışmadım. Ama doğum günü, babalar günü gibi özel günlerde kızım ile buluşmam önlenmeye kalkılırsa, kıyameti koparırım. Kızımın velayetini de alacağım.
“Benim yanımda daha iyi olur” diye mi düşünüyorsun?
- Ne düşünmesi, velayet davasını açtım bile...
Bu yaşta bir kızın annesinden uzak yaşaması doğru mu?
- Önemli olan Ayşe’nin sağlıklı ve mutlu büyümesi. Şu anki şartlarda bunun mümkün olacağına inanmıyorum.
Peki oğlun için de velayet davası açacak mısın?
- Asla böyle bir şey düşünmüyorum, çünkü Duygu Hanım çok iyi bir anne.
Ama söylenenlere göre oğlun Can’ı uzun zamandır görmüyorsun...
- Can’ı da görüyorum ama Ayşe kadar sık değil. Çünkü daha çok küçük. Ayrıca Duygu’nun da bir hayatı var ve çok girmek istemiyorum onun hayatına. Azıcık daha büyüsün, sen o zaman gör oğlumla beni. Ayşe ile Can’ın hiçbir farkı yok benim için.
UYUŞTURUCU KULLANDIĞIM KÜLLİYEN YALAN
Bir ara evindeki hizmetçinin Ayşe’yi dövdüğü yazılıp çizildi.
- Saçmalama! Öyle bir şey olabilir mi? Bir kere Semra hizmetçi değil, Ayşe’yi en az bizim kadar seven, 14 aylık dadısı ve aile dostumuz. Gece gündüz kızımın başındaydı eskiden.
Bir başka dedikodu da uyuşturucu kullandığın yönünde...
- Külliyen yalan. Öyle bir olay yaşadım ki, bırak uyuşturucu kullanmayı, yanından bile geçmem. Eşimden boşandıktan sonra benden küçük bir kız arkadaşım oldu. Meğer uyuşturucu kullanıyormuş. Böyle illet görmedim. İşimden bile zaman zaman izin alıp, bıraksın diye 6 ay başında bekledim. O zaman öğrendim bunun nasıl bir bela olduğunu.
Peki bütün bu dedikodular nereden çıkıyor?
- Kızım için velayet davası açtım ya, çamur atmaya çalışıyorlar. Böyle bir şey olsa iki günde ispatlanmaz mıydı?
DENİZ’İN HAMİLE OLDUĞUNU GAZETELERDEN ÖĞRENDİM
Çocuklarına ne kadar nafaka ödüyorsun?
- Ayşe’ye 6, Can’a 3...
Niye, Ayşe’yi daha mı çok seviyorsun?
- Ne alakası var? Deniz ile evli olmadığımız için ona nafaka veremem, o yüzden kızıma 6, Can’a ve annesine de 3’er veriyorum. Denge kuruluyor.
Dikkat ettim de iki çocuğun da ayrılık arifesinde dünyaya gelmiş.
- Bunu sen söyleyince fark ettim desem? Deniz’in hamile olduğunu bile gazetelerden öğrendim. İlk konuştuğumuzda böyle bir duruma hazır olmadığını söylemiştim. Meğer benim haberim olmadan Deniz hamile kalmak için tedavi görmeye başlamış. Şok oldum tabii...
Sen ne yaptın?
- “Hayırlısı” diye mesaj attım. İstese 6 hafta içinde çocuğu aldırabilirdi. Buluştuk, konuştuk. Dedim ki “Gel durumumuzu toparlayalım, evlenelim, sonra hamile kal”... Daha önce yaşadıkları nedeniyle samimiyetime inanmadı. Hayatımda bana en çok acı veren, beni üzen kadınlar, babalarıyla sıkıntısı olan kadınlardı. Ayşe’nin de ilerde böyle olmasını istemedim.
İSTEDİĞİM TEDAVİYİ OLSA DENİZ’LE EVLENİRDİM
Gerçekten evlenir miydin?
- Söylediğimi yapsaydı, o tedavileri görseydi evlenirdim.
Yahu, az önce senden habersiz tedavi görmüş dememiş miydin?
- Başka tedavilerden bahsediyorum. Boşver şimdi, derine inmeyelim. Çocuğumu bile icra ile gördüğüm bir ilişkiden söz ediyoruz.
İcra mı?
- Olay şu... Cumartesi sabahı Ayşe’yi almaya gittiğimde, kızı vermezse Deniz’i içeri alabilirler. Medeni kanun ne diyorsa, anne ve babanın buna uyması gerekiyor.
Kızma ama kafam karıştı. İcra bunun neresinde? Haciz mi ediyorsun çocuğu?
- Şöyle anlatayım. Çocuğunu göremeyeceğini düşünüyorsan, 24 saat önce müracaat ediyorsun. İcra memuru, pedagog, psikolog ve polis seninle birlikte annenin kapısına geliyor. Bir keresinde kıyamet koptu. Deniz pedagogun üstüne yürüdü. “İsterseniz beni hapse atın, vermeyeceğim kızı. Bu herif kokainman, bu herif o.. çocuğu” diye küfürler ediyordu. Polis, Deniz’i eve soktu, Ayşe’yi de arabaya. Bu ayrı bir dava konumuz.
100 BİN DOLAR BORCUM OLDUĞUNU ANNEME SÖYLEYEMEZDİM
Mahkeme koridorlarını seviyorsun galiba.
- Aslında hiç sevmem. Ama Efe 5 yaşından 14 yaşına kadar yüksek mahkemenin koridorlarında koşuşturup hakimlerle şakalaşan bir çocuktu.
Peki sonra ne oldu?
- 40 yaşında hiç ummadığım bir anda kendimi mahkeme salonlarında buldum. Şahsi bir davaydı. Avukat bulmak için Nurettin Hasman’dan yardım istemiştim
Annen de, baban da Yüksek Yargıdan. Avukatı neden onlardan değil de arkadaşından istedin?
- Aynı soruyu mahkeme başkanı da sordu. Ama anneme 100 bin dolar borcum olduğunu söyleyemezdim, kalbine inerdi. Ben zaten İstanbul’a geldiğim andan itibaren onlarla para ilişkimi kestim. İşimle alakalı da hiçbir şey sormadım.
Üst düzey yöneticilikten parmaklıklar arkasına düşmek sarstı mı seni?
- Bu ülkede herkesin başına gelebilir. Başbakanlar bile tutuklandı.
KIZIM “BABA BENİ EVE GÖTÜRME” DİYE AĞLIYOR
Ne zaman bitecek bu Deniz Akkaya’yla aranızdaki savaş?
- Benim Deniz’le bir savaşım yok, Ayşe’ye bağlanmakla alakalı bir savaşım var. Kızım Etiyopyalı bir kadınla yaşıyor şimdi. Asla din, ırk ayırımı yapmam ama kadından bildiğin korkuyor kızım, orada yaşamak istemiyor.
Nasıl emin olabiliyorsun bu kadar, belki mutludur annesinin yanında?
- Ne mutlusu İzzet... Bizim evde köpek havladığında bile “Köpekler havlıyor, annem bağıracak” diyor. Mutfakta temizlikçi bardakları şangırdattığında “Annecim ben yapmadım” diye ağlıyor. Mutluysa neden eve götürürken arabanın arka koltuğunu yırtıp “Beni anneme götürmeyin, bari dedeme götürün” diyor. Düşünsene “bari” diyor küçücük kız...
Senin babana mı gitmek istiyor?
- Hayır, Deniz’in babasına. O çok önemli ve özel bir adam. Ayşe’nin tek kurtuluşu dedesi. Eğer kızımın iyi ve mutlu büyüyeceğini bilsem yarın kaybolurum ortadan.
HAYATIMI FİLM YAPIYORUM
2013 planların nedir?
- Artık yöneticilik yapmayacağım. Sevdiklerime daha çok vakit ayırmak istiyorum. Zaten gidiyorum buralardan...
Hayırdır, yolculuk nereye?
- Bu şehre 1993’te Hüma için gelmiştim, 20 yıl sonra yine bu şehirden Hüma için gidiyorum.
Vay be, film gibi...
- Zaten içinde benim hayatımdan kesitler olan bir film yapmayı planlıyoruz. Hüma da bana yardımcı olacak. Çünkü beni en iyi anlayan insan o. Ekip kurmaya çalışırken yabancılar da girdi devreye, dünya çapında stüdyolardan biriyle çalışacağız.
En büyük hayalin miydi hayatını filme çekmek?
- Hayır, Başbakan olmaktı. Başbakan ile doğum tarihlerimiz aynı. Doğum saatlerimiz bile tutuyor.
Doğum tarihleri aynı diye Başbakan olabilir mi insan?
- İnanırsa neden olmasın. Ama hakkımda çıkan magazin haberlerinden sonra vazgeçmek zorunda kaldım.