Oluşturulma Tarihi: Haziran 04, 2006 00:00
ABD’de her altı çiftten biri, hamile kalma sorunu yaşayarak doğurganlık tedavisi görüyor. Yumurta dondurma teknolojisi, adı verilen yöntemle, kadın doğurganlığında yeni bir dönem başlayabilir. Gençken yumurtalarını donduran bir kadın, daha sonra çocuk sahibi olmak için kendini hazır hissedinceye kadar bekleyebilir ve dilerse 50, 60 ve daha üstü yaşlarda çocuk sahibi olabilir.
Geçtiğimiz yaz New York Üniversite Hastanesi’nde normal doğumla dünyaya gelen bir kız çocuğunun, görünüşte diğer sevimli bebeklerden hiçbir farkı yoktu. Ama o, doğurganlık konusunda tıp araştırmalarının geldiği son noktanın eseriydi. Dondurularak saklandıktan sonra, eritilerek döllenen bir yumurtadan meydana gelen bu bebek, bugüne dek aynı yöntemle doğan 125 çocuktan biri. Sayının az olmasının nedeni, geçtiğimiz yıla kadar dondurulmuş yumurtaları zarar vermeden eritmenin iyi bir yönteminin bulunmamasıydı.
Artık böyle bir yöntem var. New York Üniversitesi Tıp Fakültesi Reprodüktif Endokrinoloji Bölümü Direktörü Jamie Grifo ile meslektaşı Nicole Noyes, bugüne dek sekiz kadından alınan yumurtaları dondurduktan sonra, başarıyla çözmeyi başarmışlar. "Bu hastalarımızdan beşi, şu anda hamile. Sonuçlar, taze yumurtalarla yapılan yapay döllenmeyle karşılaştırılabilir düzeye erişti" diyor Grifo.
DOĞURGANLIKTA YENİ DÖNEM
ABD’de her altı çiftten biri, hamile kalma sorunu yaşayarak doğurganlık tedavisi görüyor. Yumurta dondurma teknolojisi adı verilen yöntemle, kadın doğurganlığında yeni bir dönem başlayabilir. Gençken yumurtalarını donduran bir kadın, daha sonra çocuk sahibi olmak için kendini hazır hissedinceye kadar bekleyebilir ve dilerse 50, 60 ve daha üstü yaşlarda çocuk sahibi olabilir. Burada ortaya çıkan tek soru işareti, geç anne olmanın etik sorumluluğu. Bir kadının ortalama yaşam süresinin 75 yıl olduğu düşünülürse, 60 yaşında anne olmanın ve çocuğu 15 yaşında annesiz bırakmanın ne kadar kabul edilebilir olduğunu tartışanlar da var.
Etik tartışmalar bir yana, uygulamada asıl pürüz, daha çok pratiğe dönük: 20’li yaşlarında cinsel üretkenliğin doruk noktasında olan genç kadınlar, genellikle bu yaşlarda yumurtalarını dondurmak için gerekli öngörüye sahip olamıyorlar. Ya da olsalar bile bu sefer yeterli maddi imkánları bulunmuyor. Yumurtaların toplanması zahmetli olduğu kadar, yumurta üretimini tetiklemek için kullanılması zorunlu ilaçlar da pahalı...
İKİ FARKLI TEKNOLOJİ VAR
Yumurta dondurma teknolojisi, aslında yıllardır var. Ancak yakın zamana kadar, büyük oranda su içeren yumurta hücresinde, çözülme işlemi sırasında buz kristalleri oluşuyor ve bu da hücrede kromozomların bölünme sürecini aksatıyordu. Dolayısıyla, dondurulan her 100 yumurtadan sadece biri, döllenme için uygun özellikleri koruyor; bunların da sadece küçük bir bölümü dünyaya gelebiliyordu.
Araştırmacılar, şimdi bu kristalleşme sorununu iki farklı yaklaşımla çözmüş görünüyorlar. Yöntemlerden biri, yumurtanın hızlı şekilde dondurulmasını gerektiriyor. Montreal’deki McGill Üniversitesi’nde geliştirilen bu yöntemde, yumurtalar sıvı nitrojene daldırılarak, sıcaklık hızla -196 santigrat dereceye düşürülüyor. Bu şekilde, eritildikleri zaman yumurtaların yeniden yaşama oranının yüzde 90’ları bulduğu görülmüş.
ABD ile İtalya’dan farklı ekipler tarafından denenen ikinci bir yöntem ise, yumurtaların dondurulduğu çözeltinin kimyasal yapısında ayarlamalar gerektiriyor. New York Üniversitesi Tıp Fakültesi, iki yöntemden hangisinin daha fazla sayıda nitelikli yumurta ürettiğinin anlaşılması için bir çalışma birimi oluşturdu bile. Araştırmacılar, şimdi de yumurtanın dışarıda olgunlaştırılması ve elde edilen embriyonun mikroenjeksiyonla tekrar anneye transferini gerektiren yeni bir yöntem üzerinde çalışmayı sürdürüyorlar.
KADIN DOĞUM UZMANI DR. JAMIE GRIFO
Günümüzdeki tutucu koşullar geçerli olsaydı tüp bebek teknolojisi hiç ortaya çıkmazdı
New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kadın-doğum hastalıkları uzmanı olan Dr. Jamie Grifo, aynı zamanda okulun Reprodüktif Endokrinoloji Bölümü’nün de yöneticisi. ABD’de doğurganlık tedavisi veren bir klinik işleten Dr. Grifo, sağlıklı bir yumurtaya çekirdek transferi yoluyla doğurganlık sağlama yönteminin de öncülerinden. Dr. Grifo ile, bu alanda yaşanan son gelişemeleri konuştuk.
Doğurganlık tedavisinde bizi neler bekliyor?
- Şu anda, özellikle kanser hastası kadınlar için önemli bir garanti olan yumurta dondurma yöntemini sunabiliyoruz. Bu sayede yumurtalarını saklayan kadınlar, tedavileri tamamlandığında veya uygun partneri bulduklarında çocuk sahibi olabilecekler. Yöntemin, sağlıklı kadınlar arasında ne kadar rağbet göreceğinden ve aile kurmalarını geciktirip geciktirmeyeceğinden emin değilim. Yine de artık böyle bir seçenekleri olacak. Yine son zamanların önemli gelişmeleri arasında, blastokist transferini sayabiliriz. Bu yöntem, embriyonun anne bedeni dışındaki canlılığını 3 günden, 5-6 güne kadar uzatmış durumda. Bu sayede, blastokist evresine (yani döllenmiş yumurtanın dölyatağına tutunmaya hazır hale geldiği evreye) kadar geliştirilebilen embriyo anneye transfer ediliyor ve doğurganlık ihtimali artırılıyor. Bu tedavi yaygınlaştığı zaman, gebeliği garantilemek için birden fazla embriyo transferi yapılması ve çoklu gebelik riski de ortadan kalkacak. Günün birinde, yapay yoldan döllenen embriyolara genetik test uygulaması da yaygınlaşacak ve bu sayede, genetik anormalliği bulunan embriyoların transferi önlenebilecek.
Daha yaşlı yumurtalar için bir yöntem üzerinde çalışıyorsunuz. Bu tekniğin avantajları neler?
- Yaşlanan yumurta sorununu teoride çözecek bir yöntem bu. Çekirdeği çevreleyen sitoplazmanın sağlıklı olmadığı yumurtalarda, çekirdeği alarak sağlıklı bir başka yumurta hücresine transfer edebiliyoruz. Bu aslında bir tür klonlama, o nedenle de ABD’de uygulanması yasak.
Bu teknolojiyi Çinli araştırmacılara aktardınız. Onlar da insan yumurta hücresinde çekirdek transferini ilk kez denediler. Sonuçları ne oldu?
- İlk denemede, anne adayı üçüz gebelik geliştirdi. Ancak ne yazık ki, 18. haftada ikizleri, 25. haftada ise üçüncü bebeği kaybetti. Düşükler, tekniğin uygulanmasına bağlı değildi. Tabii ki bunu yüzde yüz bilmek mümkün değil; ama bu vakada, çoklu gebelik komplikasyonlarının yaşandığı anlaşılıyor.
Günümüzün politik atmosferi düşünüldüğünde, doğurganlık terapisi için nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz?
- Şöyle ifade edeyim: Eğer 1978’de IVF (tüp bebek) tedavisi geliştirildiği zaman, günümüzdeki tutucu koşullar geçerli olsaydı, bu tedavi belki de hiç ortaya çıkmayacaktı. Tüp bebek yöntemiyle hamile kalan ilk iki hastadan birinde dış gebelik gelişti, diğerinde ise düşük yaşandı. ABD Hükümeti o zaman devreye girmiş ve araştırmaları engelleme kararı almış olsaydı, günümüzde bu denli başarıyla uygulanan ve birçok aileye umut veren bu teknolojiye belki de hálá sahip olamazdık. Bizim şu anda üzerinde çalıştığımız teknolojiler de, ciddi sağlık sorunları olan insanlara yardım etmeyi amaçlıyor; Frankestein’lar yaratmaya değil.
Sizce insan klonlanması düşündüğümüzden daha mı yakın?
- Başarılı bir şekilde insan klonlamaya henüz uzağız. Ama bu konuda duyulan korkuya da bir anlam veremiyorum. Doğa zaten klonlama yapıyor; tek yumurta ikizlerine bakın! Genetik malzemeleri bire bir aynı olmakla birlikte, birbirlerinden ne kadar farklı insanlar olarak yetiştiklerine bakın. Çevresel faktörlerin kişisel gelişimdeki payını unutmayalım. Aynı şekilde, farklı zamanda ve yerde yetişen klonlar da farklı insanlar olacaklar.