Güncelleme Tarihi:
Gece hayatım olmadığı için ancak uzaktan gazel okuyabiliyorum. Dedim ya, şampanya patlatılan bir mekâna ömrü hayatımda bir kere gittim, oğlumun zoruyla, galiba size de anlattım o macerayı.
Bir iddiam var : Gece ‘klab’larında, sahnedeki ‘ünlüler’e göz koyanlar (yahut da ‘mekân’ sahibi) tarafından ikram edilen ve patlatılan ‘o şey’ mümkünü yok şampanya değildir.
Bir defa, Türk malı şampanya olmaz, Champagne denilen alkollü içecek Fransa’nın Champagne denilen (tıpkı konyak gibi) belli bir bölgesinde üretilir. Onun için, bizde şampanya diye satılanların adı aslında köpüklü şaraptır. Ama bu önemli değil.
Önemli olan, adam niye dandik bir şarkıcı için 40 şişe adam gibi içkiyi heder etsin ki? Nasılsa, söz konusu türkücü, popçu, her neyse şöyle bir dudağını değdirip bırakacak, taş çatlasa ön masada oturan manitası yahut potansiyeline bir bardak gönderecek, gerisi gazı kaçıp lavaboya dökülecek.
Mekân sahibi kaçın kurası?
“Patlatır gibi yapıyorlar” diyorum da, bu işin üçkağıdı nedir, çözemiyorum. Bazen Cordon Rouge şişeleri bile görüyorum...
Eh, haliylen bilmem ne barın işletmecisine de açıp soramıyorum, “Afedersiniz, şampanya diye patlatır gibi yapıp müşterilerinize gömdüğünüz o şey aslında nedir? Mersi...” diye, iş stresi, asabi insanlardır bunlar...
Milliyet’te, Şakir Aydın - Gürkan Akgüneş imzalı haberi okuyunca ‘of kors my hors’ oldum:
30 MİLYONA DANSÖZ ŞOVU
Varoşlar da yılbaşı gecesine hazırlanıyor. 30 milyon liralık mönülerin yanında, buralarda patlatmak için 2 milyon liraya 'havalı şampanya' bile bulunuyor...
Evde meyve ve kuruyemiş eşliğinde televizyon izlemeye alternatif yılbaşı eğlenceleri sunan varoşlardaki eğlence mekânları yeni yıla hazırlanıyor. Kâğıthane'deki Bizim Ora Müzikhol'ün 30 milyon liralık yılbaşı mönüsünde bira, ızgara, çerez ve mezeler bulunuyor. Eğlencede, çekilişle bazı müşterilere elektronik eşyalar verilecek.
Esenyurt Balıkevi ve Eylül Türkü Evi, müşterilerine türkü ziyafeti vaat ediyor. Duvarlarına tebeşirle 'Mutlu Yıllar' ve '2005' yazılan mekânda gecenin solistleri Hasan Sağlam ve Murteza Sezgin.
Dansözlü kanatçı
Esenyurt'taki Kanatçı Ova da özel yılbaşı hazırlıkları yapan mekânlardan biri. Konuklarına türkü eşliğinde yılbaşı programı hazırlayan İsmet Yaşar, sabaha kadar sürecek eğlencenin semt sakinlerine pahalı geldiğini söylüyor. 5 türkücü ve bir dansözün sahne alacağı Kanatçı Ova'da gecenin maliyeti 60 milyon lira.
Sefaköy'deki Öğüt Pastanesi, yeni yıla özel sepetle hazırlanıyor. Oyuncaklar, süs eşyaları, çikolata, kuruyemiş ve milli piyango bileti bulunan sepetlerin fiyatı 100-150 milyon lira. Pastane, gece için perili ev ve Noel Baba pastası yapıyor.
*
Haberde yok, ama resimaltı yapmışlar:
“Canlı müzik eşliğinde yılbaşına girmeye hazırlanan Taylan Müzikol’de 2 milyon lira ödeyen, içinde asitli sıvı olan şampanyaları patlatacak.”
Meğer, boş şampanya şişelerinin içine asitli sıvı basıyorlarmış, içmek için değil, sadece patlatmak için...
Gece klablarında patlatılan Cordon Rouge’ların sırrı buymuş demek ki...
Bu milletten korkulur vallahi!
*
İLAVE BÖLÜM - ESKİ YAZIYI OKUMAMIŞLARA
Yukarıda söz konusu olan eski yazımı da ekleyeyim, okumamışlar için. Orijinali 6 Şubat 2001 tarihli Milliyet’te yayımlanmıştır:
Giden de pişman
Etiler ve Levent'teki "gece klabları"na (kulüp değil, klab denilecek) gidemeyenler, gönlünüzü ferah tutun. Sizin için böyle bir yeri test ettim: kaçırdığınız bir şey yok!
Nispetiye Caddesi'nde bir "mekan". Cumartesi gecesi 00.30 - 03.30 arası (Gece birden önce gitmek krolukmuş; genelde 4'ten önce çıkmak da öyle).
Cüneyt Arkın'ın önünü kesen kötü adamlara benzer üç dört kişi üzerinize geliyor:
- Rezerveniz var mıydı?
Kaldırım olmadığı için, geçen belediye otobüsünden gerinizi kurtarmanız gerek; siz kapıya hamle ettikçe, birileri yolunuzu kesiyor.
- Var. Serdar adına..
- Hi - da - yet! Bak bakiim Serdal diye birine rezerve var mı?
- Buyur Serdal abicim...
- Vestiyer alalım abi.
Sizin "vestiyer alınırken" biri, hala, klabın kapısına yaklaşmanızı engellemekte. Üzeriniz aracak, makine var mı diye. Racon gereği silahsız girilen mafya toplantıları gibi, ceketin önü şöyle bir el hareketiyle açılıp, tık tık, kemer yoklanacak.
- Buyur abi!
*
Ancak, asıl zorluk şimdi başlıyor. İçeri daldığınızda (dalmak doğru fiil, çünkü koyu bir karanlık, kesif duman ve kaldırma kuvveti hayli yüksek bir müziğe dalacaksınız) midenize midenize darbe başlıyor. Sonuna kadar açık ampliden gelen müziği, kulağınızla değil, diyaframınız ve mide kaslarınızla hissediyorsunuz. Her biri 15 dakika tekrarlanan, dım - tıs - dım - tıs şeklinde bir bas.
- Ne alırdınız?
Ne içerseniz için. Hesabı, içtiğinizden çok, oturduğunuz yer belirliyor. Sahnenin önüne yaklaştıkca, fiyat artıyor. Tam önde oturdunuz mu, şarkıcıya bir Cordon Rouge açtırmak racon icabı. (Şarkıcıya ikram edilen şampanyaların bir özelliği, gecede 7 - 8 kere patlayabilir olması.)
İçkiniz gelince, dikize geçiyorsunuz. Müşteriler çeşit çeşit. 25 - 40 yaşlarında çiftlerden oluşan gruplar çoğunlukta. Beyler etrafı incelerken, hanımlar ceple mesaj atmakta. Sohbet zaten imkansız. Bir başka grup, duvar dibindeki taburelere tünemiş "saplar". Derken, 17 - 18 yaşında iki delikanlı, en öne buyur ediliyor. Palto ve atkıyla oturup, derin derin burun çekiyorlar. Arasıra birileri gelip onlarla kafa tokuşturuyor.
*
Gece 2'ye doğru orkestra yerini alıyor ve sırasıyla, bir kro, bir nonoş ve bir travesti "sahne alıyor." Eski ve yeni şarkılardan oluşan bir potpuridir başlıyor. Müşteriler çılgın gibi. Bağırarak şarkıya eşlik ediyor, bir yandan da, oturdukları yerde 45 derece öne eğilerek, tuhaf bir hareket yapıyorlar. İki kol havaya kalkık, alkışlar gibi değil, içeriden dışarıya, elinin tersiyle havayı iter gibi bir hareket.
Arasıra kordonruj geri geliyor. Şarkıcı, 50 - 60 milyonu toka etmiş hayranına dönerek teşekkür ediyor:
- Ertem bey, hem yakışıklı hem jantiysiniz!
"Sarı saçlarını gönlüme bağlamışım, çözülmüyor, Mihrişah"
- Elleri görelim elleri.. Ay kız bilseydim tesettürlü gelirdim!
"Bile bile gönlüme gir diyemem..."
İlk gidişinizse, şarkılara eşlik edemiyorum diye üzülmeyin. Zaten hangi şarkının çalındığı belli değil. Müziği duyamaz, mikrofonu ağzına sokmuş şarkıcının söylediklerini anlayamazsınız. Ama herkes memnun. Elleri görelim...
- Hadi baay; yarın ikide Akmerkez'de, unutma!
- İyi akşamlar Serdal abi, araç vardı mı? Taksi çağıralım...
*
Üzülme gidemiyorum diye, Kemal. Dertlenme!
Topla Melih'i, Atilla'yı; çağır Serdar'ı, İmam'ı, Osman'ı. Hacı abide bir okey çevirelim. Sonra, eski günlerdeki gibi, minibüse atlar, ıslama köfte yemeye gideriz.
Buralar bize göre değil!