Güncelleme Tarihi:
Her zamanki gibi samimi gülümsemesiyle kapıyı açıyor Deniz Pulaş. Yıllar sonra çok sevdiği şehre, İstanbul’a geri döndüğünden mi bilinmez ama onda özlediğimiz o “mutlu” olma hali, daha kapıdan bize de iyi geliyor. İçeri girer girmez neden Hollanda’ya gittiğini soruyoruz. Şöyle anlatıyor: “Her şey çok çabuk gelişti aslında. Eşim bankacı. İşi gereği belirli bir süre Hollanda’da olması gerekiyordu, biz de aile birliğini bozmamak için hep birlikte Hollanda’ya taşındık. Her şey önceleri çok güzeldi. Trafik yok, herkes çok medeni, her şey tıkır tıkır işliyor, hoşgörü ve saygı her daim geçerliliğini koruyor, her yer yemyeşil... Ama her gün gri havaya uyanmak ve her gün karamsar, buz gibi bir havada yaşamak çok moral bozucuydu.”
Bu durumu kızları Nehir’e nasıl anlattıklarını sorduğumuzda aldığımız yanıt da son derece net oluyor: “Babanın işi Amsterdam’da, dolayısıyla bizim de oraya gitmemiz gerekiyor dedik.” Bu kadar net bir yaklaşım Nehir üzerinde etkili olmuş ki, “Bir daha bu konuyla ilgili hiçbir sorun yaşamadığımız gibi Nehir mutsuz da olmadı” diyor Pulaş. “Zaten Nehir, iletişim sorunu olmayan, her yerde mutlu olabilecek bir çocuk. Türkiye’ye geri dönüşümüz de yine aynı şekilde oldu. Eşimin, her ay iki hafta Türkiye’de olması gerekti. Bu yüzden eşimden ayrı 15 günü Türkiye’de geçirebilirdim, ancak Amsterdam’da geçiremezdim. Bu kararı vermemdeki en büyük nedenlerden biri de memleketimi çok özlemem. Nehir’in gittiği İngiliz okulunda Viking tarihini öğrenmesindense bizim tarihimizi öğrenmesini istedim.”
ANNESİNİN PEDLİ GÜNLERİ OLDUĞUNU BİLSİN
7 yaşındaki kızı Nehir’le aralarının nasıl olduğunu soruyoruz Pulaş’a. Cevap bizi şaşırtmıyor, zira herkesle kısa sürede arkadaş olabilecek potansiyele sahip Deniz Pulaş, “Kızımla da arkadaş gibiyiz” diyor ve ekliyor: “Nehir’den önce etrafımda ne bir bebek oldu ne de bir çocuk. Bu yüzden bir çocuk nasıl büyütülür bilmiyordum. Her annenin kendi doğrusu vardır bence, ben de içgüdülerime dayanarak Nehir’i büyüttüm. Bir müddet sonra kendi doğrunuzu buluyorsunuz zaten. Herkese karşı nasıl açık ve netsem Nehir’e karşı da öyle oldum. Hiçbir zaman pedimi Nehir’den saklama ihtiyacı duymadım, annesinin pedli günleri olduğunu bilsin istedim. Çok fazla ayıp, yasak gibi tutumlar içine girmedim. Her şeyi olduğu gibi yaşadık. Bizim ailede ben iyi polis rolündeyim, kötü polis babadır. Buna rağmen babasını çok seviyor. Baba kız ayrı bir ilişkileri var. Babasını özlediğini çok güzel bir şekilde dile getiriyor.”
Bugünden biraz daha eksilere gidip hamileliğinden bahsetmeye başlıyor Pulaş: “Evlendikten 10 ay sonra hamile kaldım. Her şey çok çabuk oldu bizim hayatımızda. Yıllar süren bir arkadaşlığın ardından altı aylık bir birliktelik yaşadık ve evlendik. Bir ay sonra da hamile kaldım ve sorunsuz bir hamilelik geçirdim, her şey normaldi. Sadece normal doğumdan korktuğum için sezaryen olmayı tercih ettim. Hamilelikte gelişen hormonlarla kadınlar hassaslaşır ya hani, o hormonlar hamileliğimden bu yana hâlâ çalışmaya devam ediyor sanırım. Çünkü Nehir’in içten gülümsemesini görünce hemen gözlerim doluyor. Eşimle her zaman birbirini seven ve bunu gösteren bir çift olmuşuzdur. Sadece bazen Nehir’le ilgili konularda ters düşeriz, o kadar.”
YEMEK YEDİRİRKEN ÇOK ZORLANDIM
Çocuk büyütürken en zorlandığınız şey ne oldu diye sorduğumuzda birçok annenin hislerine tercüman oluyor Pulaş: Yemek yedirmek... “Nehir çok yemek seçtiği için bir ara evde beş çeşit yemek pişiriyordum. Kereviz istemezsen ıspanak yaptım ya da kapuska da var diye alternatifler sundum. Biz de köfte, makarna ile büyüdük ama diğer besinlerden gereken vitaminleri de aldık. Nehir’e de bir şekilde her yemeği yedirmeye çalıştım.” Peki zorlandığınızda yardım aldınız mı diye sorduğumuzda, “Bugüne kadar hiç yardımcımız ya da bakıcımız olmadı, Nehir’e hep ben baktım. Karı koca, baş başa kalmak istediğimizde ya da bir herhangi bir işimiz olduğunda anneanne ya da babaanneden yardım aldık” diyor.
Bu kadar çocukları seven bir kadına neden ikinci çocuğu yapmadın diye sormamak olmaz. “Aslında ikinci çocuğu çok istedim ama eşim hiç istemedi. Nehir beş yaşına geldiğinde tekrar bir çocuğumuz daha olsa mı diye çok düşündük, eşim de tamam dedi ama bu sefer ben 45 yaşına gelmiştim. Hadi doğurdum diyelim, o çocuğun peşinden koşacak enerji olması gerekir. Keşke Nehir 2 ya da 3 yaşındayken bir çocuk sahibi daha olsaymışım. Şimdi arkadaşlarıma iki-üç sene arayla doğurmalarını öneriyorum.”
HAYAL KURAN BİRİ DEĞİLİM
Annelik Deniz Pulaş’a neler kattı, ya da neler götürdü? “Arkadaşlarım geceleri dışarı çıkmadığım için anneliğin beni değiştirdiğini söylüyor. Çünkü her sabah anne saatiyle uyanıyorum. Bu yüzden sabahları erken kalkmaya alıştım, hafta sonları bile erken kalkarım. Eskiden barlardan çıkmazdım, sabaha karşı barlardan ayrıldığım günleri çok iyi bilirim ama artık doydum galiba, ev ortamlarını daha çok seviyorum. Arkadaşlarım bize gelsinler, yiyelim, içelim, sohbet edelim... Bu daha çok hoşuma gidiyor. Belki de yaşla alakalı bir durumdur bu. Bunun dışında anne olduktan sonra bütün çocuklara karşı çok hoşgörülü olmaya başladım, daha önce de hoşgörülüydüm ama şimdi daha duyarlıyım ve sabırlıyım. Anneliği çok sevdim, 19 tane daha çocuğum olabilirmiş, hepsine de gayet iyi bakardım. Annelerin çocuklarıyla ilgili hayalleri olur ya ben Nehir’le ilgili hiç hayal kurmuyorum. Normal zamanda da hayal kuran biri değilim zaten. Belki hayal kırıklığına uğramamak için hayal kurmamayı tercih ediyorum. İkili ilişkiler de beklenti içerisine girmem.”
YARDIM ETME GÜNÜ
Bir ara söyleşiye Nehir dahil oluyor ve annesiyle nasıl vakit geçirdiklerini anlatmaya başlıyor: “Anneme yardım etmeyi çok seviyorum. Haftanın bir gününü ‘yardım etme günü’ ilan ettim, o gün annem için her şeyi yapıyorum. Ayrıca annem çok şakacı ve çok komik. Onunla gülmeyi, eğlenmeyi çok seviyorum” diyor.
MANKENLİĞİN KİTABINI YAZDIM
Türkiye’ye daha yeni dönmüş olsa da planları olup olmadığını sorduğumuzda, herhangi bir planının olmadığını ama aktif olarak çalışmayı çok istediğini belirtiyor Deniz Pulaş. “Bundan önce televizyonda çok şey yaptım. ‘Annenin Günlüğü’ isimli programım da bunlardan biriydi. Yine televizyonda bir şeyler yapmak isterim. Daha önce E.S.E.K Tiyatro ile sahneye çıkmıştım, Türkiye’ye döndükten sonra ekipten Uğur Uludağ ile görüştüm, istediğim zaman tekrar ekibe dahil olabileceğimi söyledi. Bu çok hoşuma gitti. Podyumdan sonra en mutlu olduğum yer tiyatro sahnesiydi. Bir ara Hollanda’dayken kitap yazmayı denedim. Çünkü öyle sessiz ve huzurlu bir ortamımız var ki, ister istemez insana ilham geliyordu. Ne yazabilirim diye düşünürken mankenliğin kitabının yazmaya başladım. Kitabın adını da ‘Mankenliğin Kitabını Yazdım’ koydum. Gayet güzel ve bilgilendirici şeyler yazmaya başlarken bir müddet sonra fark ettim ki içimde kalan, beni üzen yönlerini de yazmaya başlamışım. Bu yüzden bir müddet sonra yazmayı bıraktım.”