Güncelleme Tarihi:
Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz şu anda?
- Mutluluklar ve acılar yaşadım. Şimdi bunların bendeki tahribatlarını, artılarını, eksilerini, getirdiklerini, götürdüklerini muhasebe ettiğim bir süreçteyim.
Yakın zamanda yaşadıklarınız; zorlu geçen hamileliğiniz ve yakınlarınızı kaybetmeniz, sizde nasıl izler bıraktı?
- Ajitasyon yapmak istemem ama gerek hamilelik süreci, gerek sonrası, gerek anneannemi ve ardından dayımı kaybetmem, kendime göre ciddi virajlar benim için. Daha önceki yıllardan gelenler de var... Tüm bunları yaşadıktan sonra şimdi kendimi keşfediyorum, yeni halimi ve doğumdan sonraki halimi kabulleniyorum... Her kadının doğumdan sonra vücudu gibi fikirleri de, hayata bakışı da farklılaşıyor. Genel olarak, kendimi keşfettiğim bir süreç aslında bu.
Tam böyle bir dönemde “Umutsuz Ev Kadınları” sizin için bir umut oldu o halde...
- Aynen öyle oldu. Gerek mesleğe “Umutsuz Ev Kadınları” ile dönmem gerekse böyle bir ekiple birlikte olmak bana mutluluk veriyor. İçinde olmaktan keyif aldığım bir proje.
MELİSA YOĞUN BAKIMDAYKEN KENDİMİ YEMEYE VERDİM
Hamilelikte mi aldınız tüm bu kiloları?
- Hamileyken 78 gün yattım, buna rağmen çok kilo almadım, çünkü sağlıklı bir doğum olması için çok dikkatli beslendim. Melisa’yı doğurduğumda 72 kiloydum ama Melisa yoğun bakıma girdiğinde ve üç haftalık uyutulma sürecinde, her gün neyle karşılaşacağımı bilemiyor olmak o kadar yıpratıcıydı ki, kendimi yemeye verdim. Melisa’yı yoğun bakımdan almaya gittiğimde 80 kilo olmuştum.
Ne öğretti tüm yaşadıklarınız size? Nasıl bir hayat dersi çıkardınız tüm bunlardan?
- Hayatı çok planlamamak, kurgulamamak ve gerçek isteklerini anladıktan sonra, anda ne hissettiğine bakmak, galiba bu hayatta en önemlisi. Yapmak istediğin şeyi gerçekten yapmak istiyor musun, gitmek istediğin yere gidebiliyor musun, nefes aldığın yerde sohbet ettiğin insanlarla mutlu musun? Rehberin iç sesin olmalı.
Canlandırdığınız Elif karakterinin size ne gibi artıları oluyor?
- Ben öyle karakterden çıkarım yapan bir kişilik değilim. Benim bu karakteri tutma noktalarım ve sevme nedenlerim oldu. Çünkü bize bu öğretildi. Bir katili de bir sokak kadınını da oynuyor olsanız, onu sevmek zorundasınız. Benim de çıkış noktam bu; karakterin ne olursa olsun onu mutlaka sev, her ne yapıyor olursa olsun onu sonsuz sev... Şanslıydım, sevmeyeceğim karakterleri canlandırmadım ama hiçbir zaman karakterden bir şey öğreneyim, bana bir şey katsın, kişisel gelişimime bir şey eklesin diye de bakmadım. Belki de bakmalıydım ama bakmadım. Bu anlamda Elif’ten öğrendiğim bir şey yok ama Elif’te sevdiğim çok şey var. Evini, dört çocuğu idare ediş biçimi, kocasıyla sorunlarını halletme şekli, üslubu; bunlar benim çok hayran olduğum şeyler...
İŞİN İÇİNE MADDE GİRİNCE AŞK ÇABUK BOZULUYOR
Yaş 35. Yolun neresindesiniz?
- Hiç yarısı değil, o kesin. Çok değer verdiğim biri, bana kulağıma küpe olacak cinsten bir şey söylemişti... 35 yaşına kadar hayat senin farkında olmadığın kurgularda geçiyor; ilkokul, ortaokul, lise... Zaten anlamıyorsun. Meslek seç, paranı kazan, yüksek lisans yap, evlendin, çocuğun oldu derken bir bakıyorsun her şey akmış gitmiş. Hani mahalle baskısının direttiği bazı taşlar yerine oturmuşsa, işte ondan sonra kendine dönebiliyorsun ancak. Hele ki anne olduysan artık aynada başka bir kadın görüyorsan, işte o zaman baskıları, öğretileri bir kenara bırakıp “Bakalım ben neyim, ne yapmak istiyorum”a bakabiliyorsun. Bu yüzden 35 yaş benim için bilinçli hayatımın başladığı, her şeyin benim kontrolümde olduğu, kalbimi dinlediğim, iç sesimi dinlediğim, yaralarımı tedavi ettiğim, önceliklerimi belirlediğim bir yaş oldu.
Peki aşkta nasıl bir evredesiniz?
- Aşk benim için başkalaştı. Aşk, her şeyden alabildiğim bir duygu haline geldi; başta çocuğum olmak üzere. Okuduğum bir kitap, dinlediğim bir müzik, gittiğim konserdeki müzisyenin yaptığı işe duyduğu aşk, izlediğim bir oyundaki oyuncunun performansı, baktığım manzaradaki bir an, birinin bir cümlesi... Yani benim için aşk daha da soyutlaştı. Daha bir aşka aşık olma durumuna geçtim. Galiba bu, Mesnevi okumaya başladıkça, o aşkı anladıkça gelişti. İlla iki insan arasında olması gerekmiyor aşkın. Madde işin içine girince, aşk çabuk bozulan bir şey sonuçta. İşte bende de başka bir boyuta geçti. Özellikle de anne olduktan sonra.
ÖĞRETMEN OLMAK İÇİN DERS ALIYORUM
Yaşam temponuz içinde nelere özellikle yer var?
- Ben boş durmayı hiç sevmiyorum. Tabii ki set çok vaktimizi alıyor ve düzenimiz yok. Özel günler yok. Ama ben mesleğimi çok sevdiğim için bu programsız hayat beni o kadar da yormuyor. Bunun dışında yaratıcı dramayla ilgileniyorum, öğretmen olmak için Çağdaş Drama Derneği’nde ders alıyorum. Yaratıcı dramayla ilgili bir okul açmak istiyorum. Bir kitap kurdu olduğumu da söylemeliyim. Tiyatroya ve sinemaya gidiyorum. Haftanın üç-dört günü spor yapıyorum. Akşamları mutlaka 60-70 sayfa kitap okuyorum. Şu anda Zhi Gang Sha’nın “Dört Anahtar” isimli kişisel gelişim kitabını ve Orhan Pamuk’un “İstanbul” romanını okuyorum.
Kızınızla nasıl vakit geçiriyorsunuz?
- Melisa’nın belli bir yaşa kadar yapacağı bir fizik terapi süreci var. Günde sekiz saat kadar sürüyor. Çok güvendiğim bir ablamız var ve genellikle onunla geçiriyor günlerini. Çünkü beni gördüğünde hiçbir hareketi yapmıyor. Benimle sadece oyun oynamak istiyor. Biz sabahları birlikte vakit geçiriyoruz, sonra o fizik terapisini yapıyor. Mutlaka her gece banyosunu yaptırıp akşam 8’de yatırıyorum.
Gözlerinizdeki ışıltıyı neye borçlusunuz?
- Sevilmeye... Ve yavaş yavaş iç huzurum toparlanmaya başlıyor, iyi hissediyorum kendimi, hem kadın hem insan olarak. Hayattaki her başlığın altı doluyor. Hani insanda iç dengeler oturdukça her şey yoluna giriyor ya, onunla alakalı sanırım.
HERKES OYUNCU OLMAK İSTİYOR
Yıllardır işin içinde olan biri olarak Türkiye’deki dizi ve oyunculuk sektörünü nasıl buluyorsunuz?
- Güvencesi ve çalışma saatleri düzeltilirse çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Göz önünde olmanın cazip görünmesi ve çok para kazandığımız düşünüldüğü için herkes oyuncu olmak istiyor. Ama işin aslı hiç de o kadar basit değil. Her yakışıklı ya da güzel insan oyuncu olabilir diye bir durum yok. Oyunculuk ciddi mesai ve çaba isteyen bir meslek. Bunun bir bedeli var; yorgunluğu var, mesaisi var, bunu karşılayabilecek güçte ve birikimde olmak gerekiyor. Oyuncu dediğin hep öğrenmeli hep ileri gitmeli... Kendini geliştirmeyen adamı kabul etmiyor zaten insanlar.
17 KİLO VERDİM
Kaç kilo verdiniz?
- Doğumdan sonra 17 kilo verdim. Bir diyetisyenle programa başladım; yoğunluktan çok sık gidemedim ama dikkat ettim. 17 kiloyu 1,5 yılda verdim. Pilates de yapıyorum. Haftanın en az üç günü gidiyorum. Akşam belli bir saatten sonra yemek yemiyorum. Dikkatli yaşıyorum.