Güncelleme Tarihi:
İki yıl önce ilk albümün çıktığında konuşmuştuk en son. Büyük başarı yakalamıştın. Neler değişti iki yılda hayatında?
- Muhteşem bir deneyimdi. Neredeyse bütün Avrupa ve Kuzey Amerika’yı gezip konserler verdim. Bunların içinde sizin şahane şehriniz İstanbulda vardı. Hatırlarsan İstanbul Caz Festivali için oradaydım.
Hatırlamaz mıyım... Şahane bir konserdi.
- Evet, teşekkürler. Bunun dışında bir hayalim daha gerçekleşti: Londra’daki Royal Albert Konser Salonu’nda kapalı gişe bir konser verdim. Kendimi bu yüzden çok şanslı hissediyorum.
Bir de yeni albümü kaydettin tabii bu arada. Müzikal anlamda nasıl değişiklikler yaşadın?
- İlk albüm benim için ‘turbo hızında bir eğitim’ oldu diyebilirim, sanatçı olma yolunda. İlk single’ım ‘Back it up’ın demosunu kaydettiğimde albümün 40 ülkede yayımlanacağını ve şarkılarımızın binlerce kişinin ruhuna dokunacağını hayal bile etmiyordum.
Bu durum seni yüreklendirmiş olmalı.
- Kesinlikle! İlk albümün başarısından aldığım etkiyle ikinci albüme doğru yol aldım.
İkinci albümün içeriğine bakmadan dikkatimi ilk çeken ismi oldu açıkçası; ‘The Shocking Miss Emerald’ (Şoke Edici Bayan Emerald), neden böyle bir isim tercih ettin?
- Çünkü, yine ilk albümde olduğu gibi cesaretli ve meydan okuyan işler yaptım bu albümde de. Hatta styling de dahil olmak üzere ilk albüme göre çok daha renkli bir Bayan Emerald var karşınızda.
Albümdeki şarkılardan ve içeriğinden biraz bahsetsen. Belli bir tema var mı mesela sana göre?
- Bu albümün çıkış noktası çok farklı oldu. Çünkü artık kendimi gerçekten bir ‘sanatçı’ gibi görüyorum.
Nasıl yani?
- Her şarkıda fazlasıyla duygu yoğunluğu ve kendi enerjisi var. Bende de öyle.
Tüm albümü özetleyecek olsan
- Aşk, melankoli, hayal kırıklığı, yalnızlık. Bu albüm uzun ve yorucu çalışma saatlerimizin ve aşkın göz yaşları gibi.
Peki, sence bu şarkılardan seni en çok anlatan hangisi ya da hangileri?
- 14 şarkı arasından özellikle söyleyebileceğim bir isim yok açıkçası. Ama bu albümün altyapılarının ekibimle birlikte Avrupa turundayken oluştuğunu söyleyebilirim. Bu da bizi, Avrupa sanatının, etkinliklerinin ve hatta modasının (1920-1960’lar) etkilediğinin işareti olabilir. Gördüğümüz pek çok fotoğrafın, duyduğumuz hikâyelerin, tanıştığımız insanların etkisi büyük.
Özel bir hikâyesi olan var mı peki?
- ‘The Maestro’ şarkısı, yaşayan moda efsanesi Karl Lagerfeld için yazıldı. Çünkü onun, ‘stil senfonisi’nin lideri olduğunu düşünüyorum.
Biraz da seninle ilgili sorulara geçersek, hayatta en çok neden korkarsın?
- Sevdiğim birini kaybetmekten.
Neyi daha erken öğrenmeyi isterdin?
- Aslında hayatımın şimdiye kadarki gidişatından mutluyum. Kariyerimin 20’li yaşlarımda başlamasından memnunum.
Ruhunu ne dinlendirebilir?
- Mutfak. Arkadaşlarım ve ailem için yemek pişirip büyük organizasyonlar yapmayı çok seviyorum.
“İyi ki yapmışım” dediğin şey nedir?
- Şarkı söyleyebildiğim ve Back It Up’ı çıkarabildiğim için Tanrı’ya teşekkür ediyorum.
Müzik dışında seni ne etkileyebilir?
- Hayat bana göre oldukça etkileyici. Seyahat etmek beni etkiler. Yollarda olmayı seviyorum.
Peki, kiminle birlikte ortak projede yer almak isterdin?
- Justin Timberlake ya da Robbie Williams.
Hip-hop ve R&B’den de etkileniyorum
Pek çok sanatçıdan etkileniyorum. Ella Fitzgerald, Nina Simone and The Andrew Sisters gibi eski günlerdeki cazcılara tapıyorum. Caz sevgimin dışında şaşırtıcı şekilde hip-hop ve R&B seviyorum. Bunun için The Fugees ve Beastie Boys hayranıyım. Ve tabii ki soul; Aretha Franklin ve Otis Redding vazgeçilmez.
*Ruhumu dinlendiren yer mutfaktır. Arkadaşlarım ve ailem için yemek pişirip büyük organizasyonlar yapmayı çok seviyorum.
*‘The Maestro’ şarkısı, yaşayan moda efsanesi Karl Lagerfeld için yazıldı. Çünkü onun, ‘stil senfonisi’nin lideri olduğunu düşünüyorum.