Oluşturulma Tarihi: Nisan 28, 2007 00:00
Atlas Dergisi 15’inci yılını kutluyor. Bu kültür ve tarihin, doğanın, arkeolojinin ve elbette keşif ve maceranın 15 yılı. Türkiye kültüründe, Atlas’tan önce Atlas’tan sonra denebilecek bir dönem var. Pek çok konu, Atlas olmasaydı Türk halkı tarafından bilinmeyecek, keşfedilmemiş halde olacaktı. Dergi sayesinde vahşi ormanlara girdik, okyanuslara daldık.
Toroslar’ın vadilerinden Himalayalar’a, Kuzey Kutbu’ndan Antarktika’ya gittik. Sibirya’da, Kızılderililer’de, Afrika’da, Yezidiler ya da Aborijinler’de kendi hikayemizi aradık. Hem sulak alanları hem kurak alanları öğrendik. Derginin, Anadolu’nun anıtsal biçimde ayakta kalan ören yerlerinden Hasankeyf için başlattığı Sadakat kampanyasına destek olduk. 1915’te Sarıkamış’ta neler oldu, Ermeni trajedisi neydi bütün boyutlarıyla gördük. Türk dünyasının en kalabalık ve etkili gücü Oğuzlar’ın peşinden gittik. Çünkü Atlas bizlerin keşfetme ruhunu yükseltti. Doğum günü kutlu olsun.
Atlas Dergisi 15’inci yılını özel bir sayıyla kutluyor. Hem yayınlanmaya başladığı ilk günden bu yana hangi konuları işlediklerini, nasıl kapaklar yaptıklarını anlatıp anımsatıyorlar, hem de Atlas okurlarına özel bir bölüm ayırıyorlar. Yani Atlas, okurunu bir Atlas konusu yapıyor. Bunun sebebi Atlas’ın, Türkiye’de belki de okurların en çok etki yaptığı yayın organı olması. Atlas okuru, hem dergisinden çok etkileniyor, hem de etkiliyor. Atlas bu yüzden, örneğin Türkiye’nin her tarafına, üniversitelere, liselere, ilkokullara, şehirlere, kasabalara, şenliklere çağrılıyor. Konuşmalar yapmak, fotoğraf gösterileri sunmak için...
DEDEMİ YALNIZ BIRAKMADIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLERDerginin okurlarına ayırdığı Atlas’ı Okumak başlıklı bölümde ilginç, neşeli, heyecanlı ve hüzünlü portreler var. Okurlardan Burcu Kütükçüoğlu’nun anlattığı hikaye hüzünlü olanlardan. Hayatını Türkiye’nin dört bir yanında barajlar, sulama kanalları ve setler inşa ederek geçirmiş mühendis dedesi Adnan Gökalp’in Atlas tutkusunu anlatıyor. Dede Gökalp, Atlas’taki yazıları okudukça, fotoğraflara baktıkça, yaşı nedeniyle artık onun için imkansız olan seyahatlere çıkıyormuş zihninde. Birçok yazıyı torunlarıyla paylaşıyor, adeta yazıda geçen yere gitmiş, orada yaşayan insanları tanımışçasına kanlı canlı yorumlar yapıyormuş. Kütükçüoğlu, dedesini 2006 Kasım ayında kaybetti ve Atlas’a yazdığı mektubu şöyle bitirdi: "2006 yılı için abonelik zamanı yaklaştığında dedem ’Artık abonelik istemiyorum kızım, tadım yok’ demişti. Atlas’la olan ilişkisini birçok başka zevkiyle birlikte ölümünden kısa süre önce sonlandırdı. Atlas’a, dedeme hayatının son 12 yılında arkadaşlık ettiği için gönülden teşekkür ederim."
Oyuncu Pelin Batu da sıkı bir Atlas okuyucusu. Dergiyle ilgili onu en çok etkileyen özellik, Atlas’ın çevreci tutumu. Şöyle diyor Batu : "Biz bencil varlıklarız, gücümüzün farkında değiliz. Oysa ki, bir kuşun göç hikayesini okuyunca, kurutulan göllerin fotoğraflarını görünce tek olmadığımızı hatırlayabiliyoruz. Atlas gibi oluşumların bu adımları hızlandırdığını, noktaları birleştirme rolünü üstlendiğini düşünüyorum."
OLMASAYDI NE ÇOK ŞEYDEN MAHRUM KALIRDIMBir tıp fakültesinde öğretim üyeliği yapan Hülya Över Hamzaoğlu’nun dergiyle ilgili komik bir anısı var: "Ankara’da gastroentoroloji ihtisası yaptığım dönemde, erkek arkadaşım (şimdiki eşim) İstanbul’da cerrahi başasistanı olarak çalışıyordu. Genellikle İstanbul ya da Ankara’da buluşuyorduk hafta sonları. Bir seferinde arada bir yerde buluşmaya karar verdik. Atlas’ın o ayki sayısında Mudurnu’yla ilgili çok güzel bir yazı ve fotoğraflar vardı. Oraya gitmeye karar verdik. Fakat kasabaya girmeden birkaç kilometre önce ağır bir tavuk kokusu bizi karşıladı, ardından kasaba merkezinde konaklayacak yer bulamayarak kös kös geri döndük. Ne yazık ki, gerçek hayat her zaman objektiften göründüğü kadar şık olmayabiliyor."
37 yaşındaki medya planlama uzmanı Ercüment Saraçlar ise hayatında Atlas olmasaydı ne olurdu sorusunu şöyle cevaplıyor: "Büyük bir keyiften mahrum kalırdım. Örnek vermek gerekirse hayatımda ne İzzet Keribar’ın ne de Hakan Öge’nin muhteşem fotoğrafları olurdu. Ne Hıristiyan Türkler Gagavuzlar, ne de Lazlar, Çerkesler hakkında bir şeyler bilirdim. Ne Himalayalar’da zirve yapan Türk dağcıları takip ederdim ne de İnsuyu Mağarası’na dalış yapanları."