15 yaşımdan bu yana sofradan tok kalkmadım

Güncelleme Tarihi:

15 yaşımdan bu yana sofradan tok kalkmadım
Oluşturulma Tarihi: Haziran 19, 2011 00:00

Çocukken mızmızlıktan vereme yakalanan Cemil İpekçi’nin iştahı o hastalıktan sonra bir açılmış, pir açılmış. O gün bugündür sofradan asla tok kalkamamaktan şikayetçi. Gerçi kendisini tutmasında fayda var çünkü bir oturuşta bir kilo çikolata yiyebiliyor

Çocukluğunuzdan aklınızda kalan yemek anılarıyla başlayalım...
- Çok karışık mutfaklı bir ailede doğdum. Babam Selanikli. 1480’de İspanya’dan göç etmiş, sonradan Müslüman olmuş bir aile. Yani Sefarad mutfağı... Sefarad Mutfağı’nın hakikisini maalesef hakiki Sefaradlar bile unutmuşlar fakat babamın ailesi mutfaklarını sıkı tutmuş. Anne tarafından da ‘Yağma Hasan’nın Böreği’ dedikleri, Karaköy Börekçisi Hasan Bey’in torunuyum. Anneannem Safranbolulu, Hüseyin Amcam ve erkek kardeşi de Sarıyer Börekçisi. Börekçi bir ailenin de torunuyum anlayacağınız. Anneannem çok küçük yaşta öldüğü için ninem büyütmüş annemi. Ninemin de babası Erzincanlı bir Zaza, annesi de Bağdatlı. Ben doğduğumda çevremde çok karışık bir mutfak vardı anlayacağınız.

Ailenizde hala Sefarad yemekleri yapanlar var mı?
- Şu anda iki kuzenim yapıyor, ikisi de 80 yaşında, bir de ablam biliyor. Ben de öğrenmeye çalışıyorum. Allah’tan ‘Sefarad Selanik Mutfağı’ diye yemek kitapları çıktı. Ailemden birileri yazdı, çok da iyi oldu.

Annenizin mutfakla arası nasıldı?
- Annem bir sultandı, hayatında ilk pilavı 48 yaşında falan yaptı. Hiç unutmuyorum ona ayıp olmasın diye yemiştik ama lapa olmuştu. Annem sekiz yaşında annesini kaybetmiş ve bütün miras ona kalmış. Onu babaannesi büyütmüş, bir hanedan üyesi nasıl yetiştirilirse annem öyle büyütülmüş.

Çocukluğunuzda mızmız mı yoksa iştahlı bir çocuk muydunuz?
- Yedi yaşına kadar çok mızmızdım. Zaten yedi yaşında verem olmuşum. Yemek yemezdim, lokmaları ağzımdan alıp, halının altına koyardım. Verem olunca bir sene yattım. Sonra iştahım açıldı. 15 yaşına kadar 98 kilo, 1.60 boyunda, damağına düşkün biri oldum.

Babanızın mutfakla ilişkisi var mıydı?
- Babam çok iyi yemek yapardı. Bir yemeği vardı, bahar gelsin de babam o yemeği yapsın diye beklerdik. Her baharda sakatatçıya gider, kuzu bağırsağı alır, onları bir güzel yıkar yıkar, sonra onları saç örgüsü gibi örer, marul, kıvırcık salata, dereotuyla kapama yapardı. İnanılmaz lezzetli lahana sarması yapardı, kendisi sarardı. Maalesef mi diyelim, iyi ki mi diyelim, benim ailemde herkes yemek yemeği çok sever, garip bir şekilde de erkek de kadın da yemek yapmayı bilir.

Siz ne zaman ve nasıl girdiniz mutfağa?
- Mutfağa beş yaşında girdim. Köşkte, biz harem tarafında oturuyorduk, harem tarafının mutfağı çok büyüktü. Yanımızda çalışan Bulgar göçmeni Cevriye Hanım vardı. O yemek yaparken aşağı iner seyrederdim. Önüme konan hamur parçalarıyla onun yaptıklarını yapmaya çalışırdım.

FORMUMU KORUMAK İÇİN HER GECE DANS EDERİM

Modellerinizi yaratırken bir şeyler atıştırıyor musunuz?
- Her dakika, uyuyana kadar saat başı çok az bir şeyler yerim. Ben büyük tabak yemek yemem. Kuru incirdi, kuru kayısıdır, fındıktır gibi şeyleri çok atıştırırım. Ekmek olarak da bol tahıllı çavdar ekmeği yiyorum yıllardan beri.

Bildim bileli hep formdasınız, bunun sırrı nedir?
- Sık yemek, az yemek, kendini hiçbir şeyden mahrum etmemek, ‘rejimdeyim’ sendromuna girmemek ve canının çektiği her şeyden önüme alıp, onun dörtte birini yemek. Ben 15 yaşımdan beri hayatımda “Ohhhh doydum” demedim. Aslında mide doyuyor ama göz doymuyor, ben damağımla gözümü hiç doyurmadım. 68-71 kilo arası hep gider gelirim. 15 yaşımdan beri her gece dans ettim, son yedi sekiz senedir yürüyorum ama eskisi gibi değil çünkü İstanbul müsait değil.

Sokak yemekleriyle aranız nasıl?
- Çok iyidir. O da babamdan kalma. Babam bizleri haftada bir Tahtakale, Mısır Çarşısı, Beyoğlu’na götürüp, sokakta yemek yedirirdi. Ne varsa artık onu yerdik, babam, “Vücudunuzun bu mikroba alışması gerekiyor” derdi. Onun için sokakta ne bulursam tiksinmem ve yerim. Sokak köftesine, sokaktaki lahmacuna, balığa bayılırım.

Tatlı sever misiniz?
- Tatlıda çikolata birinci sırada yer alır. Çikolata konusunda alkolik gibiyim, rahmetli annem de öyleydi. Ama kendimi çok tutuyorum çünkü bıraktığınız zaman bir kilo yiyebiliyorum. Tatlılarda baklava türü değil de daha çok puding türü şeyleri seviyorum.

SIFIR BEDEN KADIN KEMİK TORBASI GİBİ

Mankenleriniz sıfır beden mi?

- Sıfır beden hiç kullanmadım, ben zayıf kadın da sevmem. Benim için 38 beden 20 yaşına kadar, 20’den sonra bir 40 beden, 30’dan sonra 40-42 arası olmalı. Kadın dediğinin kalçası, göğsü, bacağı olmalı. 34 beden doğaya aykırı, hastalıklı bir insanı neden giydireceksiniz ki, kemik yığını yahu.

Tasarımlarınızda siyah renk biraz ön plana çıkıyor, yemeklerde hangi rengi tercih ediyorsunuz?
- Sanıyorum kırmızıyı. Domatesi çok severim. Yemekte renk kullanmayı çok severim. Bir kere 17 yaşındayken bir pilav yapmıştım, çok şık olacağını düşünüp yemek boyasıyla turkuvaz rengine boyamıştım. İçinden de yengeç ve ıstakoz ayaklarını çıkarmıştım, çok şıktı fakat kimse yemedi. Çok üzülmüştüm, bir daha yemek boyası koymayacağım diye yemin ettim. Bence bugün yemeklere de giysiler gibi renk verilebilir, şekil verilebilir. Yeşil fasulyeyi yeşil yiyoruz, neden kırmızı yada mor fasulye yemeyelim yani.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!