13-14 yaşımdan beri vicdanımın emrindeyim

Güncelleme Tarihi:

13-14 yaşımdan beri vicdanımın emrindeyim
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 07, 2004 00:00

Mehmet EroÄŸlu, Yarım Kalan Yürüyüş, Yürek Sürgünü, Adını Unutan Adam, Issızlığın Ortası gibi, ‘‘bir kısım okur’’un üzerinde ‘‘kalıcı hasar’’ bırakmış romanlarının ardından, yine yapacağını yaptı. Yazarın fanatik olarak tanımlayabileceÄŸimiz okur kitlesi tarafından uzun zamandır beklenen yeni romanı Kusma Kulübü, günümüzün tüketim kültürü üzerine ciddi bir eleÅŸtiri. EroÄŸlu, son kitabında, tabiri caizse, magazin kültürünün, medyanın ve ‘‘bu gezegenin üstündeki en tehlikeli hastalık’’ olarak tanımladığı zenginliÄŸin üzerine kusuyor. Kusma Kulübü; ‘‘Hayat mutlu olmak içinmiÅŸ! Benimki mutsuzluÄŸuma alışmaktan ibaret’’ cümleleriyle baÅŸlıyor. Kitabın kahramanı Umut, Ä°stanbul'u terk etmeye karar verdiÄŸi gece, matematik olimpiyatlarına katılmış, garip bir gizli örgütün baÅŸkanlığını yürüten ve hayatını tümüyle deÄŸiÅŸtirecek olan Nihan ile tanışıyor. Sonrası günümüzün tüketim ve Televole kültürü ortamında bir baÅŸkaldırış ve ‘‘varkalış’’tan ziyade ‘‘varoluş’’ öyküsü. Mehmet EroÄŸlu ile yazarlık seminerleri verdiÄŸi UÄŸur Mumcu Vakfı'nda görüştük. Yüz: 1981'den beri dört yıl... Kusma Kulübü'nde günümüzün popüler kültürü üzerine acımasız tahlilleriniz var. Oysa yazarların da ‘‘popstar’’ gibi davrandığı bir dönemde yaşıyoruz. Siz ÅŸimdinin edebiyat çevresini nasıl buluyorsunuz?- Ben tabii son dönem-ilk dönem diye bakmıyorum ama uzun vadede edebiyatı son derece ciddiye alıyorum. Bunun için aÅŸağı yukarı beÅŸ yıl önce, kimsenin terk etmeyeceÄŸi bir iÅŸi, çok önemli bir ÅŸirkette yöneticiliÄŸi terk edip, sadece yazmak iÅŸiyle ilgilendim. 25 yaşımdayken, 50 yaşıma gelince her ÅŸeyi bırakacağım diye kendi kendime söz vermiÅŸtim. O sözümü tuttum ve artık sadece edebiyatla ilgileniyorum. Yazmak gelecek için yapılan bir ÅŸey. Bizi ölümsüzleÅŸtirecek okuyucuların, eleÅŸtirmenlerin bir kısmı belki daha doÄŸmadı. Her zaman aynı ÅŸeyi söylerim: Genel kabul gören her ÅŸey, en fazla üçüncü sınıftır. Siz kendi okurunuzu ‘‘derin’’ okuyan bir tür olarak addediyorsunuz...- Evet, benim okurum, her zaman diklemesine bir okurdur. Bundan hiç şüphem yok. Beni ilk kez okuyanlar bile sonradan gidip tüm kitaplarımı alır okurlar. Şöyle söyleyeyim, 10 bine yakın çok saÄŸlam okurum var; bu da bana bir edebiyatçı olarak her ÅŸeyi yapma özgürlüğü verir.AÄžLAYAN Ä°HTÄ°YAR'IN HAYATIMDAKÄ° ROLÃœKitap, taraf olmak üzerine bir alıntıyla baÅŸlıyor: ‘‘İnsan eÄŸer insan kalacaksa taraf tutmak zorundadır. (Sessiz Amerikalı / Graham Greene.)’’ Åžimdilerde futboldan ziyade bir konuda taraf tutmak pek kabul gören bir tavır deÄŸil oysa?- Bizim için öyle deÄŸil. Belki yeni kuÅŸaklar için bu söylenebilir ama ben tüm hayatım boyunca azınlıktan yana oldum. Onun için bu dediÄŸiniz bana pek bir ÅŸey ifade etmiyor. Ben 13-14 yaşımdan beri vicdanımın emrindeyim. Yani vicdanım benim yüreÄŸime çöreklenmiÅŸtir. O zamanlar yatılı okuyordum. Bir akÅŸam okuldan kaçmıştık. Dönüş yolunda, hani filmlerde ya da masallarda anlatılır ya; nur yüzlü bir ihtiyar gördük; oturmuÅŸ aÄŸlıyordu. Ä°nsanı, acı çeken yetiÅŸkin insan sesi kadar etkileyen çok az ÅŸey vardır. Ä°ÅŸkence de o yüzden zordur ya... Adamı baÅŸkasının acı çeken sesiyle korkuturlar. Bu 80'lerine yakın adam, hiçbir ÅŸey demeyip, aÄŸlıyor. Sadece ‘‘Káğıt’’ ve ‘‘Beni havuza atacaklar’’ diyor. Bir türlü ne dediÄŸini anlamak mümkün olmuyor. Elindeki káğıtlar orada bir yerdeki mazgala düşmüş, sonunda onu anladık. Mazgalı açıp içine girdik. İçinde siyah, kararmış, katlanmış bir káğıt. Bilmem ne mahallesi muhtarlığından verilmiÅŸ bir belge. Ãœzerinde ‘‘İşbu káğıda sahip olan kiÅŸi, kimsesizdir, öldüğü zaman defin iÅŸlemleri tarafımızdan yapılacaktır’’ yazıyor. MeÄŸerse diyorlarmış ki kahvede: ‘‘Sen öleceksin. Kimsesiz olduÄŸun için seni Ege Ãœniversitesi'nin havuzuna atacaklar. Cesedini de kadavra olarak kullanacaklar.’’ Adam onu söylermiÅŸ. Sonra biz de aÄŸlamaya baÅŸladık. Ä°lk gizli örgütümü orada kurdum ben. 13-14 yaşındaydık. Öldüğü zaman yargılanmakta olduÄŸumuz için gidemedik ama aÅŸağı yukarı on kuÅŸak, nesilden nesile o adama baktı, göz kulak oldu. Orada yemin ettik çünkü; ‘‘Emin ol, seni gömeceÄŸiz’’ diye... Adam sadece gömülmek istiyordu. O zamandan beri benim efendim, vicdanımdır. Efendisi vicdanı olan bir yazar, kalemini günün modasına göre kullanmaz. Benim yazarlık seçimim ve eÄŸilimim böyledir; hiçbir zaman moda bir yazar olmadım. Solcu iken solu anlamsız bir biçimde eleÅŸtirdiÄŸim söylendi. O eleÅŸtirileri yapanlar sonra saÄŸcı oldular, TÃœSÄ°AD'a girdiler ama ben olduÄŸum yerde duruyorum.80'lerden sonra ‘‘kaybedenlerin asaleti’’ toplum nezdinde ciddi bir hasara uÄŸradı. Åžimdilerde baÅŸarıya tapınma döneminde yaşıyoruz. Sizse hálá bir nevi kaybeden edebiyatı yapıyorsunuz.- Bu dediÄŸiniz çok kötü bir ÅŸey. DeÄŸer yargılarının hakikaten de erozyona uÄŸramasıyla ilgili... Bir de tabii 12 Eylül'ün toplumsal vicdanı kazır gibi, bir sürü yerden yok etmesinin sonuçları bunlar. Anlamsız, mide bulandıracak biçimde bir güce tapınma var. BaÅŸarılı olanın önünde, her ne olursa olsun, eÄŸiliniyor. Ama bu tür ÅŸeylerin moda olduÄŸunu düşünüyor, günün birinde geçecek diyorum. Düşünsenize özgürlük kavramı, bir konsept olarak cep telefonuyla bir araya getiriliyor. 200 yıl sonra bunları kimse hatırlamayacak. Hatırlanan, kitaplarda olandır, edebiyattır. Åžimdi bazıları diyecekler ki: ‘‘Dinozor! O da böyle düşünüyor.’’ Ama dinozor olmak, solucan olmaktan iyi bir ÅŸeydir.Kitaplarınızdaki her ÅŸeye, bütün o kaybedenler kalabalığına raÄŸmen ben sizin epey umutlu bir perspektifiniz olduÄŸunu düşünüyorum. Kusma Kulübü'nün esas kahramanın adı da Umut nitekim...- Cesaret dediÄŸimiz ÅŸey, korkarak ilerleyebilmek ve asla pes etmemektir. Cesaret biraz da inatçılık demektir.Kitaptaki Selim karakteri, filozof Kadir'den bahsederken; ‘‘Yalnızlığa katlanamayan birinin Tanrı'yı kıskanması aymazlık deÄŸilse nedir?’’ diye soruyor. Tanrı ile hesaplaÅŸma, sizin tüm külliyatınızda yer alan bir ÅŸey. Tanrı'yla kavganız bitecek gibi görünmüyor.- Bitmiyor, zor... Bir yazar ve sanatçı için Tanrı fikri nedir? Bir kere yaratıcılık kulvarına girdiÄŸiniz zaman en büyük yaratıcı Tanrı. En büyük özelliÄŸi hem yok etmesi, hem de yoktan var etmesi. Ve her zaman karşınızda olan O... Ä°kincisi, ne kadar önemli bir yazar olursanız olun, öneminizi onaylatmanın tek yolu yine de Tanrı'yla belli seviyede atışabilmek. Bunu becermeniz gerek. Yani yazarlar ve sanatçılar için Tanrı'nın gereÄŸi bu. Varlığını onaylatma kaygısı... Bir yandan da kendinle hesaplaÅŸabilmek için bir ölçek ya da platform diye de düşünebiliriz Tanrı kavramını. Yıllar önce felsefe hocam; ‘‘Tanrı'yla meselesi olmayan hiçbir büyük sanatçı yoktur’’ demiÅŸti. Bir sanatçı Tanrı'yla didiÅŸmiyorsa, en azından gelecek kaygısı yoktur.Kitap mutsuzluÄŸa alışmakla baÅŸlıyor.. Sizin durumunuz nasıl?- Ben ‘‘Yüz: 1981’’de bir ÅŸey yapmaya çalıştım. Ondan önce hep solcu, eylemci genç adam tipini sorguladım. Bu çünkü çok ilginç bir tipti ve bir insanlık durumuydu. Sonra ‘‘Yüz: 1981’’de ilk defa sıradan bir insanı yazdım. 12 Eylül insanı. ‘‘Bana ne? Beni ilgilendirmez. Ben sorumlu deÄŸilim.’’ Bakış açısı bu; sıradanlık... Bir insanın zeka seviyesiyle ilgili deÄŸil, hayata yönelik bakış ve seçimleriyle ilgili bir ÅŸey. Son derece akıllı insanlar da sıradan insanlar olabilirler. Sıradanlığı yazmıştım. Bu kitapta da ilk bakışta Umut, sıradan bir tip. Sıradan kaygıları var: Büyük bir kentte barınabilmek, büyük bir pastadan küçücük ısırıklar alabilmek... Ne diyor: ‘‘Beni döl yatağından bir düşük gibi atan bu kentte kalmak istiyorum.’’ Yola öyle, o büyük kentin empoze ettiÄŸi ÅŸeyleri kabullenerek baÅŸlıyor. Ama iÅŸte vicdan... Bir müddet sonra süt içemeyen bebekleri hatırladıkça, bu magazin dünyası içinde baÅŸlayan serüveni, onu bambaÅŸka bir yere, büyük bir Tanrı'nın kulu olmaya kadar götürüyor.BÃœTÃœN AFRÄ°KA BENÄ°M OLSUN DÄ°YEN ÇİTA VAR MI?‘‘Bu gezegen üzerindeki en tehlikeli hastalık zenginliktir, yok edilmesi gerekir’’ gibi bir cümle var. Bu rahatlıkla servet düşmanlığı ÅŸeklinde algılanabilir.- Ben bunu bilerek, yıllardır söylüyorum. Zenginlik, istemekle ilgili bir hastalık. Çok zengin gördüm. Mesela o zenginliÄŸe yol açan haris biriyle aranızda bir kase fındık dursun da yiyin bakalım. Siz biraz aldığınızda o bütün tabağı bitirmiÅŸ olur. Çok gördüm bunu... Kendine hakim olamıyor; adab-ı muaÅŸeret kanunlarına aykırı olduÄŸunu düşünse bile kendini tutamıyor. Daha fazlasını istiyor, her ÅŸeyi kendi malı sanıyor. DoÄŸada böyle bir ÅŸey var mı? Bir çita düşünün; ‘‘Bütün Afrika benim olsun’’ diyeni var mı? Ä°ÅŸin acayibi, ÅŸimdi herkesin zengin olması gerektiÄŸini söylüyorlar. Olsa, ÅŸimdiye herkes zengin olurdu. Bir kısım daha fazla zenginleÅŸiyor, bir kısım fakirleÅŸiyor; bu çok açık belli. Bu küreselleÅŸme, globalleÅŸme dedikleri ÅŸeyler ise yüz kızartıcı, utanç verici ÅŸeyler... Geçen gün okudum; ABD'de, yılda zayıflamak için 80 ile 180 mi ne milyar dolar harcanıyormuÅŸ. Milyar dolar... Biz sekiz milyar dolar için amuda kalkıyoruz. Demek ki insanlar 75 milyar dolar zayıflamak için harcıyorlarsa, en az bir 75 milyar dolar da fazladan yiyorlardır.SUPERMAN’DEN NEDEN NEFRET ETTÄ°M?Ben yatılı okuldayken bir kere disipline verildim. Çok parlak bir öğrenciydim, sporcuydum falan da; o yüzden bana çok iliÅŸmezlerdi. Yine orta üç gibi... Sanıyorum bize ta 45'lerden beri nüshaları gelirmiÅŸ; London Illustrated diye bir dergi vardı; büyük bir resimli haber dergisi... Onda, açlığın sorun hálinde ortaya konuluÅŸunu, çocukların ne kadar zayıf olabileceÄŸini gördük. Nijerya'daki karnı çıkmış, zayıf çocuklar var ya, onları gördük; dehÅŸet verici bir ÅŸeydi... Ben o sırada Superman okuyorum. Orada dank etti kafama: Superman, her ÅŸeyi yapıyor, oraya uçuyor, buraya uçuyor ama dünyadaki açlığı yok etmiyor mesela. Ä°deolojik olarak çok aÅŸağılayıcıydı... ABD'de kasabanın birinde Tanrı gibi bir adam yani; elini sıktı mı her ÅŸeyi altın yapıyor. Ama yok, bu düzenin gidiÅŸatında bir dahli yok. Okulun bütün dolaplarını kırdım, okulda ne kadar Superman varsa yırttım. O zamandan beri Superman'den nefret ederim. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!