12 kilo aldı depresyona girdi seks hayatı çöktü

Güncelleme Tarihi:

12 kilo aldı depresyona girdi seks hayatı çöktü
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2004 00:56

Fast food tarzı beslenmenin zararlarını vurgulayan Şişir Beni filminde, yönetmen Morgan Spurlock kendini bir kobay olarak kullanarak yaşadıklarını belgesel diliyle aktardı. 30 gün sadece McDonald’s’tan beslendi.

‘Büyük seçim ister misiniz?’ teklifini hiç geri çevirmedi. Sonunda 12 kilo aldı, depresyona girdi, seks hayatı yerlerde süründü, fast food bağımlısı olmanın eşiğine geldi. Doktor kontrolünde çekilen belgesel sırasında Spurlock’un kendisini böyle riske atmasının nedeni, üç yıl önce, iki genç kızın obeziteye yol açtığı gerekçesiyle McDonald’s aleyhine bir dava açması ancak dava dosyasının daha görüşülmeden kapanması. Buna gerekçe olarak obez olmanın nedeninin hiçbir zaman ispatlanamayacağı söylenince, Spurlock, ispat görevini üstlenmiş. Şimdilik yargının obeziteye bakışında bir değişiklik olmadı ama daha film ortaya çıkmadan McDonald’s mönülerinden süper seçimlerini kaldırmıştı bile. Türkiye’de yeni gösterilen Şişir Beni’nin New York’ta yaşayan yönetmeni Morgan Spurlock ile konuştuk. ‘Umarım seyrederken eğlenirsiniz, çünkü bu film çekilirken çok acı çekildi’ diyor.

Bu filmi çekerken öncelikli amacınız neydi? Sanatsal kaygılar mı, toplumsal duyarlılık mı?

- Öncelikle uzun zamandır tutkuyla çekeceğim bir film hikayesi peşindeydim tabii. Ama işin öbür yanı da var. Benim büyüdüğüm evde annem günde üç öğün yemek pişirirdi. Sağlıklı yemekler yiyerek yetiştim. Ama bugün ABD ve dünyanın geri kalanı düzenli fast food’la besleniyor. Bu, beslenmek ve yaşamak için hiç de sağlıklı bir yol değil. Bunu ortaya koymak istedim.

Filminiz McDonald’s’a mı, fast food sektörüne mi savaş açıyor?

- Aslına bakarsanız filmimin, tüm bir Amerikan yaşam biçimine karşı olduğunu söyleyebilirim. Ama bu tarz, artık sadece Amerikalıların değil, franchising (zincir) sistemi sayesinde tüm dünyanın yaşam biçimi haline geldi. Dolayısıyla dünyayı tehdit eden Amerikan beslenme ve yaşam biçimine karşı bir film bu.

O zaman neden sadece ABD üzerine odaklandınız?

- 65 bin dolardan daha fazla param olsaydı, dünyanın geri kalanıyla da ilgilenebilirdim. Belki bir dahaki sefere bana bir çek yazarsınız ve ben de sorunun Türkiye’deki boyutuyla ilgili bir film yaparım.

Belgeselde bir ay içinde sağlık durumunuzun ne hale geldiğini gördük. Peki şu anda nasılsınız?

-
Çok daha iyiyim, eski kiloma geri dönmeyi başardım ancak artık eskisinden çok daha hızlı kilo alıyorum. Eğer günlük ihtiyacımın biraz üzerine çıkarsam bu bana kilo olarak geri dönüyor.

Neden deneyinize kobay olarak kendinizi seçtiniz? Riskli olduğunu düşünmediniz mi?

-
Kobay olarak birini işe alacak param yoktu. İkincisi kendim yapmadığım bir şeyi başkasının yapmasını bekleyemezdim. Başka birinin kamera önünde benim kadar rahat davranacağından da emin olamazdım. Yani klozetin üzerinde otururken alınmış görüntüler bile var filmde...

Sahiden, 30 gün boyunca kameranın önünde yaşamaktan, hayatınız en ince ayrıntısına kadar (doktorların anal muayenesi, kusmak, seks performansınızın düşmesi gibi) gözler önüne serilmesinden rahatsız olmadınız mı?

- Son derece dürüst olmam gerektiğinin farkındaydım. Tamamen izleyiciye açık bir yolculuğa çıktım. O yüzden bu tip şeylerin filmde yer alması tam aksine benim için çok önemliydi.

Kız arkadaşınızla özel hayatınız da epeyce etkilendi sanırım?

- Filmi çekmeye başladığımızda çok güçlü bir ilişkimiz vardı, hálá da öyle. Ama filmde de izlediğiniz gibi seks hayatımız çok etkilendi. Şimdi her şey normale döndü. Film sayesinde ilişkimizin daha da kuvvetlendiğini söyleyebilirim çünkü birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu fark ettik.

BELKİ 2012’DE BİR BIG BURGER YERİM

Şimdi aranız nasıl fast food ile? Görünce mideniz kalkıyor mu?

-
New York’ta yaşıyorum ben, Burada fast food’un çok lezzetli olanları var. Gayet hızlı yemek hazırlayıp servis yapan İtalyan, Çin, Japon, Meksika, Hint restoranları var. Onlar da en az McDonald’s kadar hızlı ve yemekleri çok daha sağlıklı. Ama zincir fast food restoranlarına gitmiyorum.

Yakın zamanda McDonald’s’a girip bir big burger yemeği düşünür müsünüz?

-
Asla asla dememek lazım. Filmde bir beslenme uzmanı ayda bir kez yemenin bir sakıncası olmadığını söylüyor. Eğer bu tavsiyeyi temel alacak olursak ben zaten filmi çekerken önümüzdeki sekiz yıl boyunca yetecek kadar fast food yedim. O yüzden belki 2012’de bir big burger yemeyi düşünebilirim.

Filmde McDonald’s’ın simgesi Ronald McDonald karakterinin Amerikalı çocuklar arasında Hz. İsa’dan daha fazla tanındığını ortaya koyuyorsunuz. Bu noktaya nasıl gelindi sizce?

- Bence McDonald’s’ın daha fazla parası olduğu için. Belki de Hz. İsa da kendi oyuncaklarını yapıp satmaya başlarsa Ronald McDonald kadar popüler olabilir.

Sizce bu aralar neden Amerika’da belgeseller bu kadar çok ödül alıp, izleyici buluyor?

-
Diğer tür filmleri çeken yönetmenler zaten var. Şimdi insanlar belgesellerle ilgilenmeye başladı. Çünkü öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, belgesel filmler özgür sesi duyurmanın en kuvvetli yollarından biri. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, medya şirketlerin etkisi altında. Ne izleyeceğimize, ne yiyeceğimize, ne okuyacağımıza, ne giyeceğimize şirketler karar veriyor. Bağımsız belgeseller bağımsız sesinizi duyurabileceğiniz son kalelerden biri. Orada kimse ne söyleyip, ne söyleyemeyeceğinizi dikte edemez.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!