Güncelleme Tarihi:
MUSTAFA UZUNYILMAZ (YAŞAR): BABASINI ÖLDÜREN GENÇLER GÖRDÜM
Bu son olsun “12 Eylül komedisi” olarak geçiyor. Proje size geldiğinde “12 Eylül’ün komedisi olur mu canım!” demediniz mi?
- Açıkçası bunun, 12 Eylül’ü hiç yaşamamış arkadaşların sadece kendi duygu ve düşüncelerini yansıttıkları bir hikâye olacağını düşündüm. Nitekim öyle de bir anlatımı var. Kara mizah...
Siz filmde beş evsizden birini, Yaşar’ı canlandırıyorsunuz. Nasıl biri bu Yaşar?
- Yaşar, geçirdiği bir travma sonrası sokaklarda yaşamaya başlayan Egeli bir balıkçı. Aynı zamanda hikâyenin kırılma anını belirleyen bir anlatıcı...
Yaşar bu ekibin başı mı?
- Oyun kurucu diyebiliriz.
“Bu Son Olsun” sadece bir 12 Eylül filmi değil sanırım, yanılıyor muyum?
- Doğru, tamamen 12 Eylül filmi dersek, filme zarar veririz. Senaryoyu yazan arkadaşlar Orçun Benli ve şükrü Üçpınar çok daha gerçekçi bakıyorlar döneme...
Ekip içinde o dönemi en iyi bilen kişi sizsiniz. Çekimler sırasında kendinizi nasıl hissettiniz?
- 12 Eylül’den çok daha öncesine gideceksin. Onu getiren şey bir politikaydı. Ben aile içindeki çatışmaları gördüm. Annesini, babasını, yakın akrabasını öldüren karşıt gruplar gördüm. 70’li yıllarda ölen insanlara baktığımızda, onları yaşatmadıklarını görüyoruz. O yaştaki insanlardan neden korktuklarına bakmak lazım. Çünkü o yaştakiler bu ülkenin varlığı ve bağımsızlığı için savaş veriyordu. Onların kimisini idam ettiler, kimisini kurşuna dizdiler. O ailelerden hiçbiri de çıkıp çocukları hakkında konuşmadı. Bugün de aynısı yaşanıyor. Fark eden bir şey yok.
FERİT KAYA (KOVBOY ALİ): BİZİMKİLER “TEK YOL EVİM” DİYOR
Bu filmin diğer 12 Eylül filmlerinden farkı ne?
- Bugüne kadar iyisiyle kötüsüyle birçok 12 Eylül filmi yapıldı. Biz onlarda hep işkence, dayak ve miting sahneleri gördük. Bu filmde de var bunlar ama biz güzel bir pencereden baktık. Beş evsizin gözünden anlatıyoruz 12 Eylül’ü, çünkü o dönem sadece solcular, sağcılar, askerler, darbeciler yoktu. Evsizler de vardı. Bu da başka bir gerçeklik. ışkence gören adamları filmlerde, o insanlar günün 24 saati işkence görüyormuş gibi gösterdiler. O işkence gören adamın da bir hayatı, gerçekliği, bir espri dünyası var. “Tek yol devrim”in ötesinde, “Tek yol evim” diyor bizimkiler.
Bu beş evsiz sağcı mı, solcu mu?
- İkisi de değil, siyasi bir tavırları yok.
12 Eylül’de siz kaç yaşındaydınız?
- Ben doğmadan dört yıl önce olmuş darbe... Annem ve babam olayların çok içinde olmamış ama kıtlıklardan etkilenmişler.
“Öyle Bir Geçer Zaman ki” de sizi sağcı bir genç olarak izliyoruz...
- Evet, Resul diye biri... 67-68 kuşağı Milli Türk Talebe Birliği öğrencilerinin üniversitedeki liderlerinden birini oynuyorum, enteresan tabii...
VOLGA SORGU (CEVAT):
Nasıl bir film oldu “Bu Son Olsun”?
- Ajitasyon yapmadan, kimseye yaranma gayreti olmadan bir film çektik. Çok güzel göndermelerin olduğu, izlenmesi gereken bir film olarak görüyorum “Bu Son Olsun”u...
Çekimler boyunca konuşmamışsınız, öyle mi?
- Evet. Bir filmi hiç konuşmadan bitirdim, benim için değişik bir deneyimdi. Cevat, mekanizmanın bir dişlisi. Türkiye panoramasına hizmet eden bir karakter. Konuşurken görmüyoruz, tercihen böyle olduğunu düşünüyoruz. Gamsız gibi görünüyor ama kendi trajedisini taşıyor. Grupla olduğu için memnun. O gün herkesi içeri alsalar, bir tek Cevat dışarıda kalsaydı onun için çok kötü olurdu.
Son olarak “Kaledeki Yalnızlık” filmini yönettiniz, sonuçtan memnun oldunuz mu?
- Filmde umduğumu bulamadım. Çünkü kötü bir yapımcıyla yola çıkmanın bedelini ödedim. Dönüp bakınca çoğunlukla olumsuz hatıralarla geçen bir film oldu.
Bu durum sizin şevkinizi kırmasın...
- Yok, bu benim şevkimi kırmaz. Ben film adamıyım. Filmlerde oynarım, senaryo yazarım, film çekerim. Tehlike anında camı kırdım, geldim bu filmde oynadım. Ben o filme iki yılımı verdim ve ciddi bir şekilde yıprandığımı gördüm. Bunu hak edecek bir çocuk değildim.
ORÇUN BENLİ (YÖNETMEN): BU, HER DÖNEMİN FİLMİ OLACAK
Sizin filminizde de işkence görüntüleri var mı?
- ışkence, Türkiye’de münferit bir iş gibi gösteriliyor. Sadece 12 Eylül’de değil, o dönemleri anlatan bütün filmlerde münferit bir şey gibi gösterildi. Kötü bir adam var, psikopatlıktan işkence yapıyormuş gibi... Bunun aslında devlet politikası olduğunu göstermek maharet... Onu koyduğun zaman bir şey söylemiş oluyorsun. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile çıkıp “Evet, bu ülkede işkence var” dedi 90’larda.
Yapılan diğer darbe filmlerini nasıl buluyorsunuz?
- Ben hiç devrimcilerin gözünden yapılan bir iş görmedim. 80’lerdeki birtakım kaçkın, dönek devrimcilerin gözünden anlatılanların dışında... “Eve Dönüş” filminde de olay bir tane lümpen işçinin gözünden anlatıldı mesela. Ama bu zaten bir 12 Eylül filmi değil. Bir kara komedi diyebiliriz.
Filmin konusunu sizden dinlesek?
- Sokağa çıkma yasağı olduğu günlerde geçen bir film. Beş ana karakter var ve bunlar Türkiye halkını temsil ediyor.
Karakterleri nasıl oluşturdunuz?
- Yaşar, Apo, Kovboy Ali, Cevat ve Ertuğrul kendilerine Balat semtini mesken tutmuş beş evsiz. Bir tanesi Çingene, ötekileştirilmiş... Bir tanesi Egeli bir balıkçı, zengin bir ailenin oğlu, bilgin ve hikâyenin anlatıcısı. Bir de meraklı olan var, Adanalı. Yılmaz Güney hayranı, artist olmak için kaçıp İstanbul’a gelmiş. Cevat karakteri, Kürt ve dilsiz. Ufuk var, o da İstanbul fırlaması. Türkiye’yi temsil etmesi için farklı etnik kimliklerden olması gerekiyordu, tat kattılar filme.
Siz kaç yaşındaydınız o dönem?
- Ben yedi aylıktım ama bu onunla ilgili değil ki... Fransız ıhtilali’ni de biliyoruz, o dönemde yaşamamıza gerek yok. Herkes çıkarımını izledikten sonra yapacaktır zaten. Bu, her dönemin filmi olabilecek bir iş...