Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2008 00:00
Her parmağına ikişer, üçer tane taktığı yüzükleri, parmaksız eldivenleri, üçgen vücudu, dik yaka gömlekleri, dar deri pantolonları, arka cebinden sarkan zincirleri, beyaz saçları, asla bozulmayan muazzam at kuyruğu ve gözlükleriyle moda dünyasının en önemli fenomenlerinden biri. Tam 70 yaşında. Chanel’i 1980’lerin bir fenomeni haline getirip yüzyılın en önemli markası yaptı.
Düz beyaz atletlerin, motosiklet botlarının üzerine çift C’den oluşan logoyu basıp gençleri tavladı. Daha önce Balmain, Patou, Chloe ve Krizia gibi birçok markada çalıştı. İroni ustası, kumaş gurusu, müzefobik Karl Lagerfeld’in efsanevi bir karizmaya sahip olduğunu bugün dünya üzerindeki herkes kabul ediliyor. Bu yüzdendir ki ona "Kral Karl" ya da "Sezgili Diktatör" deniyor. Saplantılı bir kontrol manyağı olduğu da bir gerçek. Chanel, Fendi, Karl Lagerfeld ve KL olmak üzere dört marka için tasarım yapan Lagerfeld çok ama çok büyük bir oyun alanına sahip. Peki ama sırrı ne? Yönetmen Rodolphe Marconi bu sırrı çözmeyi, Karl Lagerfeld’in bir filmini yapmayı 10 yıl önce kafasına koydu. Marconi’ye göre Karl gözlüklerinin arkasında saklanan biriydi. Gizemi bir an önce çözülmeliydi. Çalışmaya 2004’te başladılar. Karl ilk defa günlük hayatını biriyle paylaşmayı kabul etti. Bugüne kadar hakkında yazılan biyografilerin hiçbiri onun izniyle olmamıştı. Karl Lagerfeld’in Sırları adlı dokümanter film 7 Mart Cuma günü Vakko ve Mars Group ortaklığıyla vizyona girdi.
MEDYUM, PEDER OLACAĞINI SÖYLEDİ
ANNESİ KİLİSEYE GİTMESİNİ YASAKLADIFilm Karl’ın evinde başlıyor. Kitaplarla ve dergilerle dolup taşan beyaz ağırlıklı bir ev. Düzenli demek çok zor. Ama öyle karman çorman da gözükmüyor. Sanki dağınıklığın içinde kendine has bir düzen kurmuş Karl Lagerfeld.
Biraz telaşlı, bir an önce çıkmak istiyormuş gibi hızlı hızlı hareket ediyor. Her parmağına ikişer üçer yüzük geçirmek için yüzüklerinin bulunduğu dolaba gidiyor. Etraf bijuteri dükkanı gibi... Aradıklarını bulmakta biraz zorlanıyor ama toplam iki dakikada 10-15 kiloluk gümüşü parmaklarına geçiriyor.
Birinci sırrını anlatmaya başlıyor: "Bir medyum, anneme oğlunun büyüyünce peder olacağını söylemiş. Bu sebeple annem beni dinden hep uzak tuttu. Kiliseye gitmem yasaktı. Dinle ilgili hiçbir şey bilmiyorum."
Kuzey Almanya’da Danimarka sınırında bir yerde doğdu. Savaş sonrası her şeyin karaborsada olduğu yokluk yıllarıydı. Ama Karl evin şımarık çocuğuydu. "Amerika’nın en ünlü çocuk aktrisi Shirley Temple’ın erkek versiyonu gibiydim. Dünyanın kendi etrafımda döndüğünü zannederdim" diyor.
Ailem gay olmamı önemsemedi üvey ablam da lezbiyendiFilmin ortalarına doğru yönetmen Rodolphe Marconi, Karl’ı cinsel tercihi ile ilgili, bu tercihi ne zaman yaptığı ile ilgili konuşturmaya çalışıyor. Fazla zorlandığını söyleyemeyiz. Karl hemen dökülüyor: "Homoseksüellik diye bir şey olduğunu ilk 11 yaşında duydum. Gidip anneme ne demek olduğunu sordum. Bu bir konu değildir, bu saçının rengi gibi doğal bir şeydir dedi. Aynı yıl bir Alman çiftin tacizine uğradım. Bugün olsa pedofili, cinsel taciz davaları açılabilirdi. Yine anneme gidip her şeyi anlattım. O da bana hepsi senin suçun, çok fazla kırıtıyorsun dedi. Bu yüzden çok genç yaşta aktif oldum. 13’ümde o işi yapmaya başladım. Ailem durumu önemsemedi. Çünkü üvey kız kardeşim de lezbiyendi. Öğretmenleriyle yattığı için okuldan atılmıştı. Ailemin de çok masum olduğunu zannetmeyin. Onlar da gençliklerinde boş durmamış, homoseksüelliği denemişler. Melek değillerdi yani... Çok cool’lardı. Ailemde herkes ne mal olduğunu iyi biliyordu."
Bu şoke edici açıklamalardan bir süre sonra Marconi, şimdiki seks hayatı hakkında konuşuyor. Karl’a bir dergiye "Şu anda seks açısından herhangi bir şey yapma isteğim yok" dediğini hatırlatıyor. Tasarımcının cevabı çok eğlenceli: "Evet, bu halk için yeterli bir açıklama."
KENDİM İÇİN BİLE GERÇEK OLMAK İSTEMİYORUM
Çok sevdiğim kişilerin bile beni tanımasını istemiyorum. Onlar için bile imkansız olmak istiyorum. İnsanların hayatında bir gerçek olmak istemiyorum, geçip giden bir görüntü olmak istiyorum. Gerçeküstü bir şey olmak istiyorum. Çünkü ben kendim için bile gerçek olmak istemiyorum. Bütün sırrım bu.En iyisini istiyorsan kendin yapKıyafetleri çizmeyi seviyor. "Atölyede zaman geçirirken çok sabırsızım. Sadece bir göz atıp çıkıyorum" diyor.
Hava 40 derece de olsa karnının üstüne bir şey örtmeden uyuyamıyor. Klima alerjisi var. Bu ona babasından miras.
Moda tasarımını hayatının bir parçası olarak görüyor. "Yüzde iki yüzlük bir alanı kapsasa da hayatımın sadece bir parçası, tamamı değil" diyor.
Modayı sinemaya benzetiyor. Aktörün her filmde farklı bir karaktere bürünmesi gibi o da her sezon farklı bir şey yapıyor. Ve "Sinema modern düşüncenin tek ifade biçimidir" diyor.
Çok sıkı bir adrenalin diyeti uyguluyor. "Stres mi? Ondan bahsetmezsen sıkıntısını da çekmezsin. İşin en sevdiğim yanı bizzat işin kendisi..."
En favori sanat malzemesi tip-ex. Gazlı kalemle yaptığı çizimlerin üzerine tip-ex’le birkaç rötuş yaptığında kendini yağlıboya tablo yapmış gibi hissediyor.
Film sırasında sık sık fotoğraf çekiyor. Bu işi 19 yaşında öğrenmiş. Yaşlılar ve ergenler için uygun bir uğraş olduğunu düşündüğü için meslek edinmemiş. Basın bültenleri için gerekli tüm fotoğrafları o çekiyor. "En iyisini istiyorsan, kendin yap" diyor.
Koskoca (yaklaşık 1,5 saatlik) film boyunca toplasanız Karl’ı 10 saniye gözlüksüz görüyorsunuz. O sırada da kameramana fırçayı basıyor: "Bu film boyunca asla gözlüksüz görünmek istemiyorum."
Lagerfeld uzun yıllar hayatını paylaştığı kişinin ölümüyle yaralanmış. Yalnız ama yine de nostaljiye tahammül edemeyen bir adam. "Daha öncesi daha iyiydiyse, o zaman hemen intihar etmeli" diyor."
O, her pazartesi sabahı yardımcılarına çikolata göndermeyi unutmayan bir patron. Ayrıca her defileden sonra çalışanlarına kendileri için bir çanta, ayakkabı veya ceket almalarını söylüyor.
Yönetmen Rodolphe Marconi Mutfağında, banyosunda kameram her yerde yanındaydıÇekimlere Eylül 2004’te başladım ve 1,5 sene sonra New York Guggenheim müzesinde tuvallerini sergileyeceği güne kadar Karl Lagerfeld’in yanından ayrılmadım. Bu uzun ve yoğun dönemde, onunla olan ilişkim ne bir çalkantı yaşadı, ne de bir kesintiye uğradı.
Kameram günlük hayatını yaşadığı ve geçirdiği her yerde dolaştı: Paris’te her sabah çalıştığı Universite Sokağı’ndaki evinde, Chanel ve Lagerfeld Gallerie’deki kreasyon stüdyolarında, Lille Sokağı’ndaki kütüphanesinde, fotoğraf stüdyosunda, yaratım stüdyosunda, tam teşekküllü arabasında, hatta tatillerini ve bazen hafta sonlarını geçirdiği Biarritz’deki 26 hektarlık malikanesinde. Bunlar arasında en şaşırtıcısı kütüphaneydi. Karl, dünyanın en büyük özel kütüphanelerinden birine sahip.
Onu her an filme çekmeme izin verdi. Mutfağında, banyosunda, bir sonraki Chanel koleksiyonunu tasarlarken, Monaco Prensesi Caroline’le akşam yemeği yerken, hatta evinde bir yemekte masayı terk ederek, bekleme salonundaki aktris Nicole Kidman’ın yanına sığınırken, yere oturmuş Kidman’ın fotoğraflarını çekerken. Çekimler dünyanın dört bir yanında yapıldı: Başta Paris olmak üzere, iki hafta Japonya’da, bir hafta New York’ta, 15 gün Biarritz’te ve 4 gün Monaco’da.