Güncelleme Tarihi:
“1 Milyon Canlı Para” ile canlı yayınlara dönüş yaptınız. Bu yarışmanın sunuculuğunu neden kabul ettiniz?
- Benim için hem canlı yayın tecrübesi hem de televizyona yeniden ısınmak anlamında önemli bir yarışma “1 Milyon Canlı Para”. Yarışmalar, televizyonun en zor formatlarıdır. Bu yarışmada da diğerlerinden farklı olarak 1 milyon lirayla yarışma yapıyoruz. En ufak bir hata, sıkıntı olur. Mesela geçen hafta iki şık açılmış, ben üçüncü şık da açıldı zannedip yanıtı söylemişim. Para zaten bir şıkka konduğu için sıkıntı yaratmadı ama yine de çok dikkatli olmak gerekiyor.
Kazanmasını istediğiniz yarışmacılara yardım edememek, size nasıl hissettiriyor?
- Kaybettiklerinde çok üzülüyorum tabii. Geçenlerde bir baba-oğul geldi mesela, baba kanser hastasıydı. Son soruya 225 bin lirayla girdiler. O soruda yanıtı biliyordum, paralarını yanlış seçeneğe koyduklarında da gözlerinin içine baktım, “Emin misiniz?” diye sordum ama yanıtlarında ısrar edince kaybettiler. Tabii bir şey yapamazdım, öyle bir yetkim yok ama gerçekten çok üzüldüm. Sağlık açısından hayatını değiştirebilecek bir rakamdı. Ama neticede bu bir yardım programı değil, yarışma.
YAYINDAN ÖNCE İÇİME KAPANIRIM
Kamera önünde kendinizi rahat hissediyor musunuz?
- Kesinlikle. Herkesin kendini ifade etmeyi sevdiği bir yer vardır. Benimki de kamera önü ve sahne.
Çok mu kolay geliyor artık sunuculuk?
- Hiçbir iş kolay değil. Sunuculuk yapmak, başka bir kondisyon gerektiriyor. Normal hayatta olduğu gibi konuşamazsınız. Sinirlerinize, kahkahanıza bir ölçü koymanız gerekiyor mesela. Ayrıca her şeyi sizin kontrol etmeniz gerekiyor.
Mesela neleri?
- Mesela programa agresif gelen birini nasıl yumuşatacağınızı, nasıl idare edeceğinizi, yarışmacının heyecanını nasıl yatıştıracağınızı bilmeniz, bunları hep kontrol altında tutmanız gerekiyor.
Sizin yayında heyecanlı, sinirli, agresif olduğunuz zamanlar olmuyor mu?
- Ben ekrana çıkmadan önceki 1,5 saati baygın geçiririm. İçime kapanırım. Birileri bir şey sorar, cevap vermem. Sonra yayın için son 10 sayılırken, kendimi başka bir dünyaya geçiyor gibi hisseder, nasıl bir insan olmak istiyorsam kamera önüne öyle çıkarım. Haftanın beş günü yayın yapmış insanım, şimdi iki gün yapıyorum. Canlı yayın biraz da risktir. Supleksinizin (çabuk ve doğru tepki verebilme yeteneği) iyi olması, biraz da zeki olmanız gerekiyor. Bunlar varsa, canlı yayın sunuculuğu çok kolay bir iş.
EVE POLİS ARACIYLA BIRAKILIYORDUM
Peki işi sunuculuk olmayan kişilerin sunuculuk yapmasına nasıl bakıyorsunuz?
- Uzun vadede hedefi sunuculuk yapmak olanlar, bu alanda kendilerini geliştiriyor zaten. Geliştiremeyenleri de seyirci kabul etmiyor. Sinemada, dizilerde çok başarılı olan bazı isimler talk show programı yapmayı denedi, beceremediler.
Sizin hiç talk show programı yapmayı düşünmediniz mi?
- Yaptım aslında. BRT kanalında 13 bölüm yayınlandı. İkinci 13 bölüm için TGRT’ye imza attık ama evlendiğim için devam etmedim, bıraktım. Yine yapmayı düşünüyorum ama şimdikilerden farklı bir şey yapmak lazım.
İlk kez bir erkeğin evlenirken mesleğini bıraktığını duyuyorum. Neden böyle bir ihtiyaç hissetmiştiniz o zamanlar?
- O dönem “televizyon starı” denilince Şebnem Dönmez ve ben akla geliyorduk. Eve polis arabasıyla bırakıldığımız bir dönemdi. Bir gün üzerimde tırnak izleri, kıyafetlerim paramparça gitmiştim eve. Bin tane kız tarafından saldırıya uğramıştım! O zamanki beğeni öyleydi. Dört kez telefon numarası, iki kez ev değiştirdim. Ama o şöhretle evliliği devam ettiremezdim. Bu yüzden sunuculuğu değil, şöhreti bıraktım.
BAĞIRMALAR, ÇIĞLIKLAR YENİDEN BAŞLADI
Eşiniz o dönemde ne diyordu bu ilgiye?
- O zaman eşim değildi ama mutlu da değildi. O yüzden işi bıraktım.
Sevgiyi yürütmek için mi bıraktınız yani?
- Böyle gelişti, böylesini mantıklı buldum.
Ne kadar oldu evleneli?
- 10 yıl. İkimiz de birbirimizin ruhundan, dilinden iyi anlıyoruz.
Yeniden ekrana döndünüz, şöhret sorun olmaz mı bundan sonra?
- “Bir sorun olmaz, artık o kadar popüler olmam” demiştim ama hata etmişim sanırım. (Gülüyor) Şimdi yine fotoğraf çektirmeler, bağırmalar, çığlıklar başladı.
NURİ ALÇO, BENZEMEZ KİMSE SANA’DA YARIŞACAK
“1 Milyon Canlı Para”nın ardından ocak ayında yeniden “Benzemez Kimse Sana”yı sunacaksınız. Yarışmanın jürisi aynı mı kalacak?
- Evet. Yarışmacılar da belli. Ünlülerimiz yine yardım dernekleri için performans sergileyecek. Ama yayın gününe henüz karar verilmedi. Çok ses getiren işlerin ikinci sezonu tehlikelidir derler. Bence bu yarışmanın ikinci sezonu daha çok ses getirecek. İlk açıklanan isim Nuri Alço, düşünün.
Nuri Alço mu, nasıl yani!
- Evet. Çok iyi çalışıyor ama bir kadın karakteri canlandırması gerekirse nasıl yapacak, nasıl bir eğlence çıkacak ortaya, çok merak ediyorum!
SONUNA KADAR HUYSUZ’LA SAVAŞIRIM
Az önce “Sunucu, agresif birini nasıl idare etmesi gerektiğini bilmeli” dediniz ya, peki siz bu yarışmada Seyfi Dursunoğlu’nu (Huysuz Virjin) nasıl idare ediyorsunuz?
- Sağ olsun Seyfi Bey eksik kalan eğitimimi hızlandırdı. Ben hızlı düşünüp hızlı cevap veren biriyim ama Seyfi Bey karşısında bu hız bir işe yaramıyor. 80 yaşındaki birinin kafası nasıl oluyor da bu kadar iyi çalışıyor, anlamıyorum. Ben 80 yaşıma geldiğimde kafam onun kadar çalışmayacak, çünkü şu an bile onunla zor baş ediyorum.
Kendisinden ricalarınız oluyor mu, “Bu kez biraz yavaştan alalım” gibi?
- Yok, hiç ricada bulunmadım. Ona bu havayı da vermem. Sonuna kadar onunla savaşırım derim.
TÖRENE KATILMAYACAĞIM DİYE ÖDÜLÜ BAŞKASINA VERDİLER
Takkunya isimli internet sitesi ve bubblehead (kafaları büyük biblolar) işleriniz de devam ediyor bir yandan, değil mi?
- Evet. Bazı çizgi film karakterlerinin Türkiye’deki hediyelik eşya lisanslarını da aldık. Yakında Tweety’li cep telefonu kapakları çıkaracağız mesela. Çanta ve cüzdandan tutun da kahve fincanına kadar üretim yapacağız. Hem internette hem de alışveriş merkezlerinde dükkanlarımız olacak.
Oyuncaklı ürünleri seviyorsunuz sanırım...
- Evet. 10 yıl reklam ajansım vardı. İki tane ‘Kristal Elma’m var.
Ödül demişken, okulların verdiği ödülleri neden kabul etmiyorsunuz?
- Akşam haberlerde ya da programlarda görülmek için ödül veren kurumları tasvip etmiyorum. Bir keresinde koca bir üniversite ödül vermek için çağırdı, işimin olduğunu, törene katılamayacağımı söyledim. Sonra öğrendim ki ödülü başkasına vermişler. Yani törene gidene veriliyor ödül. Samimiyetsiz buldum o zaman. Hem ödülün saygısı gidiyor, hem de o işe alet oluyorsunuz.
HOLLYWOOD ÜNLÜSÜ GİBİ OLMAK İÇİN ÇOK ÇALIŞTIM
Çok fit görünüyorsunuz. Haftanın kaç günü spor yapıyorsunuz?
- Haftanın dört günü. Bir gün de kardiyo yapıyorum. Sporu profesyonel yapıyorum. Yılın altı ayı ara veriyorum. Şu an da o aradayım. Şimdi vücudum daha iyi görünüyor. 48 beden giyiyorum. Manken gibi kalmaya çalışıyorum aslında.
Türk tipi erkek biraz göbekli olur ama...
- Türk tipi değilim ben.
Bir jenerasyonu görüntünüzle harap etmişsiniz o zaman...
- Ettim tabii. Bir dergiye kapak olmuştum (Men’s Health), arkadaşlarıma eşleri “Bunun gibi ol” demişler. Onlar da beni arayıp “Çalışmamız lazım” dedi. Şu an ciddi ciddi Türkiye’nin birkaç önemli ismini çalıştırıyorum.
Kim bu isimler?
- Hâlâ çalışıyoruz. Daha sonra onlarla beraber kamera karşısına çıkıp “İşte eserlerim” diyeceğim.
Siz bu karın kaslarına nasıl sahip oldunuz?
- Dört yıl önce karar verdim böyle olmaya. Fiziğimi beğenmedim, gazeteden vücudunu beğendiğim bir Hollywood ünlüsünün fotoğrafını kestim ve çok çalıştım. O 28 yaşındaydı, ben 45. Ama tabii altyapım sağlam. Babam sağ olsun, genler çok önemli. Yağ oranım yüzde 8. İç organlarıma ultrasonla baktıklarında net görüyorlar.
YAKIŞIKLILIK SUÇ DEĞİL CEM YILMAZ YILLARCA YEDİ BİZİ
10 yıldır evli, 45 yaşında bir adam ve çevresinde onu beğenen birçok kadın var. Eşiniz ne diyor bu duruma?
- Kıskanıyor tabii ama bununla birlikte hoşuna da gidiyor. Sonuçta sahip olduğunuz bir şey beğeniliyor, bu kötü bir şey değil. E bize de heyecan olsun tabii!
Siz kıskanıyor musunuz onu?
- Ben de kıskanıyorum. Ben flörtöz bir insanım. Kıskanılmayı, beğenilmeyi seviyorum. Öyle olmasa ne spor yaparım ne de kendime bakarım. Allah ömür verirse, 70 yaşımda da o yaşın en beğenilen erkeği olacağım. Bu benim yaşam zevkim. Bana yakışıklı diyorlar, ben de asla “kendimi yakışıklı bulmuyorum” demem. Yakışıklılık bir suç değildir. Bunu çirkin adamlar kakalamıştır bu memlekete. Cem Yılmaz yıllarca yedi bizi!
O KADAR YAKIŞIKLIYIM Kİ!
Şık giyinmeyi de seviyorsunuz anlaşılan...
- Çok. Bazen sabah uyandığımda aynaya bakınca kendimi iyi görüyor, “O kadar yakışıklıyım ki” diyorum. Giyinip Akmerkez’de bir tur atmak geliyor içimden. Bazen de öyle bir modda kalkıyorum ki, acayip kötü hissediyorum kendimi.
ACUN ILICALI SUNUCU DEĞİL YARIŞMA İÇİNDE YÖNETMEN
Yarışma programları deyince akla Acun Ilıcalı geliyor. Onun sunuculuğunu nasıl buluyorsunuz?
- Onu hiç sunucu olarak değerlendirmedim. Bana göre sunucu değil, yarışma içinde bir yönetmen. Ayrıca yarışma konusunda kimsenin tekel olduğunu düşünmüyorum. Ocak ayında muhteşem bir rekabet olacak, dilerim bundan seyirci faydalanır.