Güncelleme Tarihi:
Herkes sizi ilk olarak yapımcı, ardından jüri üyesi, son olarak da Son Ütücü’de program sunucusu olarak izledi. Nasıl bir süreç oldu bu?
- İlk yayına çıkarken çok heyecanlanmadım. Bütün Popstar’lar da canlıydı. Ama kendi programımda acayip heyecanlandım. İlk reklama kadar ne yaptım hatırlamıyorum. Çünkü her şey size bağlı.
Program sonrasında gelen eleştiriler ne yönde oldu?
- Bütün gece uyuyamadım, rating ne olacak diye. Sabah 9-10 gibi aradıklarında rahatladım.
Diğer programlardan farkı nedir, biraz anlatır mısınız?
- Bu aslında Almanya kökenli bir format. Almanya’da yayınlanıyor, ’Top 10’ adıyla. Biz onlardan aldık. Almanya’daki canlı değil, seyircisi de yok. VTR’lerin önünde bir sunucu konuşuyor. Ben bu formatı Star TV’ye önerdim. Onlar, canlı olsun dediler, birden bire proje canlı bir şekilde seyircili olarak bana kaldı. Fransa’da da yapılmış bu tarz program. Fransa’dan sonra bunu yapan ikinci ülkeyiz. Ayrıca herkesin hayali olduğu gibi bütün dünyada yayınlanacak bir format üretmek istiyorum.
Seyirci unutmayınca ekrana döndüm
Biz sizi yapımcı olarak tanıyorduk. Popstar’la üne kavuştunuz. Birden ünlü olmak, tanınmak hayatınızı nasıl etkiledi?
- Değişik... Biraz önce parkın önünden geçerken ilkokul çocuklarının şaşırarak "Aa Armağan Çağlayan" diye bağırması güzeldi. Soyadımı da biliyorlar diye düşündüm.
Siz ekranda çok konuşulan işlere imza atıyorsunuz. Sizce şöhreti doğru mu kullanıyorsunuz?
- Bazen şöhret bir insanın hayatına çeşitli avantajlar getiriyor. Ünlü olduğunuzda başka bir ünlü insana ulaşmanız kolay oluyor. Ya da onu ikna etmeniz kolay oluyor. Böyle avantajları çok var fakat dezavantajları da var. Karşınızdaki star sizi kendine rakip görüyor.
İlk Popstar’dan sonra "Artık beni kameralar karşısında görmeyeceksiniz" demiştiniz. Bu fikrinizin değişmesine ne sebep oldu?
- Ben Popstar’dan sonra hiç para kazanamadım. Kazandığım tek para Avea reklamlarından oldu. Sonunda manasız bir ünle ortalıkta dolaşan bir adam haline geldim. Ben kazandığım ün geçip gidecek zannettim. Ama öyle olmadı. Sokağa çıktığımda herkes beni tanımaya devam etti. Semra Hanım sokağa hálá çıktığında 10 sene daha tanınır. Beni de tanıdılar, unutmadılar. Unutmayınca baktım ki, yapmamak çözüm değil. O zaman yaparım dedim.
Sivri dilinizle dikkat çektiniz. Günlük hayatta da böyle misiniz?
- Evet, çok zor beğenirim. Evime bir şeyler alırken de, arkadaş seçerken de zorlanırım. Çabuk sıkılırım, zor beğenirim.
Eleştirilmeyi sever misiniz?
- Bazen severim. Karşımdaki haklıysa tepkisiz kalırım. Zaten ekrana çıkmak herkesin eleştirisine açık olmak demektir. Herkes beni beğenecek diye bir şey yoktur.
Armağan Çağlayan’ın sivri dilinin dışında farklılığı nedir?
- Çok farklı değilim ama herkesin arkadan yaptığını ben insanların yüzüne söylüyorum.
Söyleyemediğiniz insanlar ya da zorluğunu çektiğiniz anlar oldu mu?
- Anlayınca insanlar çok da fark etmiyorlar. Aslında benim yaptığımı herkes yapıyor.
GÖRSELLİK ÖNEMLİDİR
Zaman zaman sinirlerinizin bozulduğu anlar oluyor. O anda kontrol mekanizmasını nasıl devreye geçirebiliyorsunuz?
- Benim otokontrolüm çok güçlüdür. Bu da küçük bir kasabada yetişmemden kaynaklanıyor.
İnsanlar programları nasıl görmeli?
- Ben mesela Ahu Hanım’ın programını eski fotoromanlar gibi görüyorum. Her hafta çıkardı. Hepsinde başka bir aşk hikáyesi olurdu. Bilirdik kurmaca olduğunu ama okurduk. Şimdi sadece okumuyoruz seyrediyoruz. Kurmaca olduğunu biliyoruz, ama izliyoruz.
Peki, buna benzer onaylamadığınız ya da eleştirdiğiniz şeyler oluyor mu?
- Sonuç olarak televizyon bir eğlence aracı. Ama çocukların sivrilmesini falan doğru bulmuyorum.
Son zamanlarda seksi kıyafetlere çok takıntılısınız...
- Doğru ve iyi giyinmeli, iyi giymekten kastım pahalı giymek değil. Bence bir insan popstar olmaya adaysa görsellik son derece önemli. Herkes önemli değil diyor ama yalan. Niye o zaman herkes diyetisyene gidiyor, kıyafetelere yüz binlerce dolar harcıyor, klipte iyi çıkayım diye görsel yönetmenler tutuluyor? Niye yapıyoruz o zaman bunları? Ben asla önce ses olduğuna inanmıyorum.
AĞLAMAKTAN UTANMAM
O kadar stresin içinde hiç yalnız kalmak istemiyor musunuz?
- Televizyon işi yapınca bir hayatınız kalmıyor ki... Herkesin eğlendiği şeyler sizin işiniz oluyor.
Armağan Çağlayan’ın duygusal yönü de var. Bunu özellikle Popstar’ın eleme anlarında gördük...
- Ağlamaktan utanmam. O da gülmek, sinirlenmek, öfkelenmek gibi insani bir duygu.
Birçok ünlü birbiriyle dost... Onlarla birlikte olmak neler kazandırıyor sizlere?
- Çok insandan çok şey öğreniyorsun.
Peki otokontrolüm çok sağlam demiştiniz. Bunu da hayatın içindeyken çok rahat yapabiliyor musunuz?
- Evet, yaparım otokontrolüm çok güçlü!
Korkularınız var mı?
- Depremeden çok korkuyorum, aklım çıkıyor. Ailem İzmit’te yaşıyor, onlar için de çok korkuyorum. Hiç deprem psikolojisinden çıkamadım. Ölmekten değil de enkaz altında kalmaktan korkuyorum. 17 Ağustos’ta deprem olduktan sonra hemen ailemin yanına gittim. Döndüğümde ne trafik vardı, ne insanlar!
İnançlı biri misiniz?
- Bazen... Her zaman olamıyorum ama bazen. Yoga, reiki, meditasyona inanmıyorum. Doğu felsefesine de inanmıyorum.
Vazgeçemeyeceğiniz alışkanlıklarınız var mı?
- Arkadaşlarımdan çok zor vazgeçerim eğer ki seviyorsam. Anlık kararlar veremem. Bir gece bir yere gideceksem üç gün önceden kendimi hazırlamam gerekir. Hadi kalk balık rakıya gidelim desen gidemem. Çok programlıyım.
Tahamül edemediğiniz şeyler var mı?
- Eskiden çok tahamülsüzdüm. Ama 10 yıldır terapiye gidiyorum. Tahamüllü bir adam oldum, psikoterapiste gittim.
Armağan’ın bir günlük diyeti
Gülgün Uzun’a gidiyorum, diyetisyene. Sabah 50 gram kepek ekmeği, 50 gram beyaz peynir, 200 gr meyve... Öğlen 90 gram et, 150 gram zeytinyağlı, 50 gram ekmek, salata ve yoğurt...
Saat 3’te 200 gram meyve ya da 40 gram kuru meyve... 5’te 50 gram ekmekle yapılmış tost... Akşam, 200 gram sebzeli salata yoğurt... Yatmadan önce de iki top light dondurma. Çok şey varmış gibi gözüküyor ama yediklerim tok tutmuyor. Ben sınırları olan bir adamım. Kurallara bağlıyım. Alışkanlıklarımdan zor vazgeçerim.