Güncelleme Tarihi:
ALZHEIMER HASTALIĞININ ERKEN TANISI İÇİN TEST VAR MI?
Unutkanlık sorunu yaygınlaştıkça Alzheimer’e yakalanma korkusu da yaygınlaşıyor. Aslında unutkanlıkların çok az bir kısmından bu tehlikeli hastalık sorumlu. Bununla birlikte Alzheimer hastalığının tanısında erken teşhis çok önemli. Bu nedenle uzmanlar erken teşhise yarayacak yeni testler araştırıyor. Kanda amiloid beta 42 proteininin seviyesinin ölçülmesi Alzheimer riskini belirlemede işe yarayabiliyor. Bu proteinin yüksek seviyelerde olması Alzheimer’e yakalanma olasılığını çoğaltıyor. Bellek bozukluğu yaşayanlar eğer imkânları varsa bu testi yaptırabilirler. Bu ilerleyici hastalığın kesin teşhisinin dikkatli bir nörolojik değerlendirmeyi ve MR, PET-CT ve EEG gibi inceleme yöntemlerini de gerektirdiğini unutmamakta fayda var.
TİROİD İLACI NE ZAMAN YUTULMALI?
Herhangi bir nedenle tiroid hormonu eksikliği söz konusu olduğunda yapay tiroid hormonlarıyla “yerine koyma tedavisi” gerekebiliyor. Tiroid hormonu kullanılırken en verimli sonucu alabilmek için bu hormonun aç karına alınması öneriliyor. Verilecek doz hipotiroidizmin şiddetine göre değişiyor.
Genel olarak ilacı aldıktan dört-altı hafta sonra doktorunuz TSH seviyenize bakarak size en iyi dozu ayarlamaya çalışıyor. Benim önerim tiroid hormonunu sabah kalkar kalkmaz ve aç karnına almanızdır. İlacı her gün aynı saatte almanız da çok önemlidir. Demir ve kalsiyum destekleri ile kolesterol düşürücü ilaçlar (statinler) tiroid hormonunun emilmesini azalttığı için bu ilaçlarla birlikte kullanmamalısınız.
Ayrıca mide rahatsızlıklarında kullanılan antiasitlerin debu ilaçla birlikte kullanılmaması gerekiyor. Fazla miktarda soya tüketenlerde de tiroid hormonu emiliminin bozulabileceği belirtiliyor. Bir başka önemli nokta kullandığınız markayı değiştirmemeye çalışmanız. Hep aynı marka ilacı kullanmak son derece önemli bir noktadır. Tiroid hormonu eksikliği söz konusu olduğunda emilen hormon miktarındaki ufak değişiklikler bile sağlığınızı derinden etkileyebiliyor.
UYKUDA SOLUNUM DURMASI NEDEN ÖNEMLİ?
Uyku apnesi olarak bilinen sorun eskiye oranla daha sık görülmeye başladı. Bunun birinci nedeni obezite salgınıdır. Özellikle kısa boyunlu, büyük dilli, büyümüş bademcikleri ve kronik üst solunum yolu problemi olanlarda, gömlek yaka ölçüsü 45 cm.den büyük bulunanlarda birkaç kilo almak bile uykuda solunum durmalarına yol açabiliyor.
Alkol veya uyku ilacı kullanımı bu riski daha da artırıyor. Bazı ailelerde genetik bir eğilimin bulunabileceği biliniyor. Hipertansiyonu, şekeri, kalp damar hastalığı, tiroid tembelliği, reflü sorunu olanlarda da bu probleme yakalanma ihtimali daha fazla. Ayrıca hava yolu tıkanıklığına yol açacak mekanik problem varsa sorunun şiddeti artıyor.
Uyku apnesinin belirtileri şunlar: Gürültülü ve rahatsız edici horlama sık tekrarlayan uyku bölünmeleri uyku arasında boğulma hissi ve solunum durmaları ertesi gün hissedilen uykusuzluk, yorgunluk, odaklanma güçlüğü ve baş ağrısı. Sorunun tedavisinde kilo verme programlarının uygulanması kulak burun boğaz bazen de nöroloji uzmanı tarafından bir değerlendirme yapılması şart.
TRİGLİSERİD YÜKSEKLİĞİNDE İLACA NE ZAMAN BAŞLAMALI?
Eğer 12 saatlik açlıktan sonra alınan kan örneğinizde trigliserid seviyeniz 400 mg/dl üzerinde bulunursa testi iki hafta sonra mutlaka tekrarlatın. Bu süre içerisinde kesinlikle alkol kullanmamaya ve karbonhidratlı besinlerden, özellikle şekerli gıdalardan uzak kalmaya özen gösterin. Tekrarlanan ölçümde de trigliserid düzeyiniz yüksek bulunursa bu durumu ciddiye almanızda yarar var. Çünkü yüksek trigliserid düzeyi çoğu zaman karın ve göbek bölgesinden kilo alma, iyi kolesterol olan HDL’de azalma, kan şekeri seviyesinde, özellikle tokluk kan şekerinde yükselme ve bazen de ürik asit fazlalığı gibi sorunlarla beraber oluyor. Bu durumların tümünde koroner kalp hastalığı riski belirgin olarak yükseliyor.
Trigliserid düzeyiniz yüksekse sakın hemen ilaca başlamayın. Önce kilo verin, sağlıklı bir kiloya ulaşın ve düzenli egzersiz alışkanlığı edinin. Alkolü kesin. Şekerli, tatlı, unlu, nişastalı besinlerden uzaklaşın. Bütün bu önlemlere rağmen 12 saat açlıktan sonra yapılan kan analizinizde trigliserid düzeyiniz hala yüksekse durumunuzu doktorunuzla görüşmenizde yarar var.
EL TİTREMESİ MUTLAKA PARKİNSON HASTALIĞINI MI GÖSTERİYOR?
Ellerinde titreme hisseden herkes “Parkinson hastası mıyım?” diye korkuyor. Haksız da sayılmazlar. Çünkü el titremesi Parkinson hastalığının önemli belirtilerinden birisidir ancak her el titremesi mutlaka Parkinson hastalığına işaret etmez.
El titremelerinin çoğu iyi huylu ve genellikle de genetiktir. Özellikle istirahat halinde değil de herhangi bir el hareketi (bir şeyi tutma kavrama bir şeye uzanma) esnasında meydana gelen el titremeleri çoğu zaman Parkinson hastalığı ile ilgili değildir. İstirahat halinde de gözlenebilen ve kaba el hareketleri şeklinde ortaya çıkan titremeler ise Parkinson işaret edebiliyor. El titremesi şikâyeti olan biriyseniz mutlaka bir nöroloji uzmanının denetiminden geçmenizde yarar var.
COQ 10 NASIL KULLANILMALI?
Eğer bedeninize antioksidan destek kazandırmak istiyorsanız işe CoQ ile başlamak en etkili yollardan biridir. CoQ10’un marifetlerini daha önce de yazdım. Merak edenler internetteki Hürriyet arşivlerinden bulabilirler.
Ben bu desteği özellikle enerji üretimine yardımcı olduğu kalp dâhil tüm kasları desteklediği belleği güçlendirip kolesterol ile mücadeleyi kolaylaştırdığı için yıllardır kullanıyorum. Günde 30 mg.lık bir dozla başlamanız yetiyor. İki aylık kürler halinde kullanabilir 1-2 aylık sürelerle ara verebilirsiniz. En doğrusu sabah kahvaltısında almaktır.
NEDEN AYNI HIZLA KİLO KAYBETMİYORUZ?
Vücudumuz yağ kaybetmekten hoşlanmıyor da ondan. Genetik kodlarımız fazla yağı depo enerji kaynağı olarak algılıyor ve herhangi bir açlık-kıtlık halinde hayatta kalmanın garantisi olarak kabul ediyor. İşte bu nedenle siz yağ vermeye devam ettikçe vücut yağ kaybını önleyen sistemleri birer birer devreye sokuyor.
Aslına bakılırsa diyet planlarının ilk haftalarında verilen kiloların çoğu su ve kas dokusu kaybıdır. Yağ kaybı başladığında kilo verme de yavaşlıyor. Çünkü siz kilo verdikçe durumunu tehlikede gören metabolizma hızını düşürüyor. Bu düşme bazen yüzde 20’leri bulabiliyor.
Çünkü vücudunuz “kıtlık ile rejim yapmak” arasındaki farkı anlayamıyor. “Kıtlık” genlerinizin milyonlarca yıllık problemi, “diyet yapmak” ise son elli yılın modası. Bu nedenle diyet yapmak genetik olarak yağlanmak üzerine kodlanmış vücudunuz için kazanılması daha baştan güç bir savaş haline gelebiliyor.
HANGİ NODÜLLER KANSERLEŞİYOR?
Tiroid bezinde belirlenen her nodül kanser değildir ve her nodül zamanla kanserleşmez. Ama bazı nodüllerin kanserleşme olasılığı daha fazladır. Erkeklerde, küçük çocuklarda, genç kızlarda rastlanan nodüller, tek nodüller, hipoaktif nodüller –soğuk nodüller-, çok sert, çok büyük ve çok zor hareket ettirilebilen nodüller de kanserleşme sıklığı artıyor.
Ayrıca 60 yaşından sonra ortaya çıkan nodüllerde de kanser riski yükseliyor. Özellikle yaşlı erkeklerde çıkan yeni nodüllerin kanserleşme olasılığının daha fazla olduğu belirtiliyor. Komşu lenf bezlerinin büyüklüğü, ultrasonografik incelemede damarlaşmanın artması gibi işaretlerde de daha dikkatli olmak gerekiyor.
Önceki yıllarda baş veya boyun bölgesine ışın tedavisi uygulananlarda saptanan tiroid nodüllerinin de kanserleşme eğilimleri var. Bütün bu kuşkulu durumlarda yapılacak en doğru girişim ince iğne aspirasyon biyopsisi ile nodülden alınacak materyalin patolojik değerlendirilmesidir.
BALIK YAŞLANMAYI YAVAŞLATIR MI?
Düzenli balık yiyenler daha sağlıklı yaşlanıyorlar. Bu durumun birçok nedeni var. Birincisi balık mükemmel bir protein kaynağı. Dokuların kendini yenilemesini ve tamirini kolaylaştıran kaliteli proteinler balıkta bol miktarda bulunuyor. Dengeli, faydalı yağlardan zengin besinlerin başında da balık geliyor.
Balıkta bol miktarda bulunan omega-3 yağları damar sağlığını koruyor, kan yağlarını dengeliyor, kanı sulandırıyor, kalp ritim bozukluklarına engel oluyor, felç riskini, kalp krizi olasılığını azaltıyor. Bu yağların eklemlerin kayganlığını arttırdığı, sinir sistemini desteklediği, belleği güçlendirdiği de iyi biliniyor. Yani yaşlılık sürenizde sizi üzebilecek sorunların çoğunu omega-3 yağları ya önlüyor ya da azaltıyor.
Balık mineral bakımından da zengin bir besindir. Özellikle magnezyum, fosfor, selenyum gibi önemli mineraller her balıkta bol miktarda bulunuyor. Ekmek arası hamsi, istavrit bile işe yarıyor. Kısacası balık yiyenler daha geç ve daha sağlıklı yaşlanıyor.
DEPRESYON YAPAN HASTALIK VAR MI?
Depresyon bazı hastalıklara yakalanma olasılığını artırıyor, bazı hastalıklar da depresyona davet edebiliyor. Örneğin bazı beyin tümörlerinin, pankreas kanseri, akciğer kanseri ve lenfomaların depresyonla birlikte olma ihtimali daha fazla.
Tiroid bezi yetmezliğinin de depresyona eğilimi arttırdığı belirtiliyor. Kanda potasyum ve sodyum düşüklüğü, B vitamini ve demir noksanlığı da depresyon eğilimini tetikliyor. Karaciğer ve böbrek yetmezliğinin, kronik romatizmal hastalıkların, multiple skleroz (MS), Parkinson gibi merkezi sinir sistemi hastalıklarının da depresyona neden olabilecekleri belirtiliyor.