Güncelleme Tarihi:
http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=68852&rid=2368&hid=23255989
"Erkek kuaförlerindeki o delikalı tavırdan eğlenceli"
Kadınların kuaför dünyasına girme fikri nereden çıktı?
- Haaa bunu sorduysan o zaman şöyle başlayalım: 10 senedir saçlarımı boyatıyorum...
Saçlarınız boya mı? Niye o kadar erken beyazlamış? Yaşlılık belirtisi mi?
- Yok canım... Babamın da saçları erken beyazlamıştı. Ayrıca televizyon gibi bir alanla ilgilenmesem boyatmazdım. Kamera, beyaz saçlı insanı yorgun gösteriyor.
Ama hiç boya gibi durmuyor… Sizi kafanızda boyalarla düşünemiyorum. Peki kendiniz mi boyuyorsunuz?
- Kadın kuaförlerine ya da unisex kuaförlere gidiyorum.
İyi ama erkek kuaförlerinde de saç boyanıyor. Neden kadın kuaförü?
- Çünkü bu sayede erkek kuaförlerindeki o delikanlı tavırdan daha esnek ve eğlenceli bir yapının içerisine girdiğimi hissediyorum. Zaten sergi projesi de böyle doğdu. Bir süre sonra kadınların bütün gün orada ne yaptıklarını merak edip gözlemlemeye başladım.
Ne yapıyorlarmış?
- Görmelisin! Bir kadının saçlarına, ellerine, ayak tırnaklarına aynı anda altı kişi birden girişiyor. İşin sonunda kadınlar ya zafer çığlıkları atarak kutlamalar yapıyor ya da sonuçtan memnun olmayıp sinirle ayrılıyorlar.
Peki kuaför dedikoduları?
- Gittiğim kadın kuaförü de dahil, dedikodu yapan, laubali şekilde kuaförle sırlarını paylaşanları hiç görmedim. Oraya teknik olarak bakım yaptırmaya geliyorlar. Hatta kendilerini o kadar kaptırıyorlar ki onları kuaförde izlerken işin içinden çıkamıyorsun.
Peki bu fotoğrafları çekince çıkabildiniz mi işin içinden?
- Yooo, yine çıkamadım! Mersin, Bursa, Ankara ve Edirne gibi şehirlerde kadın kuaförlerini gezdim. Amacım o ortamda kendimi yok edip farklı enstantaneler yakalamaktı. Yalnız insanlar televizyondaki adamı orada görünce olay ‘Okan’ın fotoğraf çekmesi’nden ‘Okan’la fotoğraf çektirme’ye döndü. Fotoğraf çekmeye gittiğim semtin en güzel kızları, birtakım orta yaşlı hanımlar beni görmek için dizilmişti. İşimi yarım saatte bitiriyorsam, sonraki bir saat herkesin akıllı telefonu için poz veriyordum.
Başkası güldürür ben yatardım
Günümüzde şöhret eşittir iyi fizik. Sizde durum nasıl işledi?
- Çirkin olmak iyidir! Ne kaslarım, ne boyum ne de bebek suratımla buraya geldim. Allah’tan dünya güzeli değilim. O yüzden salak da değilim.
Güzel insanlar salak mı olur?
- Çok şımartılmış oluyorlar, kendilerini geliştirmiyorlar. Özellikle erkeklerde durum fena! Geçen gün spordayım....Yakışıklı, pek meşhur, oyuncu bir oğlan var. İsmini sorma! Eli sürekli saçında. Bakakaldım. Bu da beni görünce “Okancım nasılsın?” dedi. Ayağa kalktım. “İyiyim abicim siz nasılsınız” dedim. Utandı. Çünkü öyle davranmak için delirmiş olmak ve birinin sana “çok güzelsin” demiş olması gerek.
Siz zor bir adamsınız...
- Tam tersi. Ama genelde suskunum. Şu an röportaj yapmıyor olsaydık ben susuyor olacaktım. İçki masasında da şakaları hep başkaları yapar.
Siz?
- Onların güldürdükleri kadınlarla yatmaya giderim.
‘Giderim’ mi, ‘giderdim’ mi?
- Aman onu ‘giderdim’ diye düzelt!
Di’li geçmiş zamana geçtiğimize göre çapkınlıkları bitiren evlilik ve çocuk mu oldu?
- Ben hiçbir zaman çok sevişen bir adam olmadım. Ben futbolcular veya birtakım popçu çocuklar gibi hiç eğlenmedim. Hayattaki hedefim yatakta başarı değildi.
Peki neden böyle bir imaj oldu?
- Birkaç güzel kadınla çıktım diye “Bu bücürün nesi büyük?” diye manşet atmışlardı. Bana utanmaz deniyor ama bu utanmazlık nedir? Çüş!
Yoga bence saçmalık
Bu yaşlar için huzur muzur diyorlar ya, ben anlamıyorum neymiş o huzur. Yoga falan bence saçmalık. Yahu ölünce tamamen gevşeyeceğiz zaten! Kızım İstanbul üç buçuk yaşında. Kadın, erkek ve çocuktan oluşan normal bir aileyiz. Bunlar insanı daha çalışkan yapıyor. Anne çocuğuyla ilgilenirken baba da şaşkın ve salak vaziyette ne yapacağını düşünüyor. Kendini işlerine adıyor. Türkiye’de çocuk büyütmenin dünyanın herhangi bir yerinden farkı yok. Türkiye’yi seviyorum. Bu ülkenin toprağından gelen bütün iyi insanları seviyorum. Sadece öküzleri sevmiyorum.
Televizyonculuk gerizekalıca yapılıyor
Televizyon programcılığı sizin için bitti mi?
- Hayır canım. Ben bir duruyor, bir kalkıyorum. Şimdi ‘Okan Bayülgen Format Atıyor’ adında üniversite radyolarıyla yaptığım turne gibi bir proje var. Aynı zamanda Radyo Trafik’te sesli kitaplar programını yapıyorum. Bir yandan ‘On8’ isimli kendi televizyonumu hazırlıyorum. Hangi kanalla anlaşacağım henüz belli değil ama haftada beş gece yayınlara başlayacağım.
Programlarınızda hep medya ve magazin gündemini eleştiriyordunuz. Popüler kültürü şimdi nasıl buluyorsunuz?
- Televizyonculuğun geri zekâlıca yapıldığını düşünüyorum. Daha çok para kazanılacakken kazanılmıyor. Bir televizyon yöneticisi ya da prodüktör “Halk bundan anlıyor. Ancak böyle para kazanılır” diyorsa bu dünyanın en aptal savunma mekanizması. Oysa gençler sandıkları gibi değil.
Nasıllar?
- Bugün sosyal medyada gençlerin nasıl şarkıları paylaştığına bak. Sosyalleşirken ne kadar çok kitap satın aldıklarını, kendi çektikleri fotoğrafların bile ne kadar kaliteli olduğunu görüyoruz. Entelektüel düzeyleri yüksek.
Sizce televizyon programları ve gençlerin zekâ seviyesi farklı mı gelişiyor?
- Ekranlara bak: Ya adaya gidip birbirini paralayan birtakım adamlar görüyoruz ya da çirkin çirkin yeteneklerini gösteren insanlar var. Bir de aptal aptal diziler... Bunlar şu anki gençliğin zekâ seviyesinin çok gerisinde.
JÜRİLER HAKİKATEN ZAVALLI
Siz böyle söylüyorsunuz ama o programlar reyting alıyor.
- Televizyona ne koyarsan izlenir.
Peki yarışma programı jürilerini nasıl buluyorsunuz?
- Hakikaten zavallılar. Beni ilgilendirmiyorlar.
Ama siz de ‘Çek Bakalım’ programında jürilik yaptınız.
- Programı fazla entelektüel hale getirdim. Benim sayemde iyi bir şey oldu.
E size de ‘zavallı’ demezler mi şimdi?
- Ne derlerse desinler, kimse umurumda değil! Ayrıca orta parmağımı kaldırırım. Gazeteciler de çeker, gider!
Hareketler mevzuuna gelmişken... Neden bir dönem gazetecilere sürekli hareket çekiyordunuz?
- Gazeteciler kapıda bekliyordu. “Abi şu işaretini yapsan, biz de gitsek, işimiz var” diyorlardı. Ben işareti yapınca da “Teşekkür ederim” diyip gidiyorlardı. Ertesi gün bir bakıyordum ekranda “Terbiyesiz” yazıyor. Gerçi onu yazan da muhabirler değil editörleri.
MEDYADAKİLERİN HEPSİ BÖCEK
Bir röportajınızda “Medya beni böceğe dönüştürdü” demiştiniz…
- Kafka, Gregor Samsa’nın hikâyesini anlatırken bir sabah kendisini mecazi şekilde dev bir böceğe dönüşmüş şekilde buluyor. Orada anlatılan ürpertici duyguyu ben de hissediyorum. Sürekli kendime format atıyorum. Bunu da gençlerle çalışarak sağlıyorum.
Dönüp dönüp tekrar böcek olmaya alıştınız mı peki bu formatların sonunda?
- Sana çevremdekilerin hepsi zaten böcek diyeyim, o kadar...
Şimdi böcek dediğiniz şöhretleri seneye programınıza konuk alacaksınız. Nasıl olacak?
- Ben konuklarımdan değil, medyadan bahsediyorum. Ayrıca benim çok akıllı konuklarım oldu. Bazı programlar konukları yüzünden, bazıları sunucusu yüzünden izlenir. Ben kendi programımı izlettiriyorum.
Benim kafam karıştı. Siz de bu medyanın bir parçası değil misiniz? Hatta en görünür parçalarından biri...
- E Foça’da domates ekiyor olsam sesimi duyabilir miydin? Sistem akıllı insanları devre dışı bırakmaya çalışıyor. Aptal çoğunluk hep işlerine geliyor. Birileri sistemin içinden bağırmalı. Yoksa nereden sesini duyuracak.