Güncelleme Tarihi:
Sizi tanıyarak başlayalım sohbetimize...
- 1987, İstanbul doğumluyum. Bitlis-Mutki’li, sekiz çocuklu bir Kürt ailesinin yedinci çocuğuyum. Ailem 25 yıl önce İstanbul’a yerleşmiş. Marmara Üniversitesi Büro Yönetimi Yönetici Asistanlığı bölümü mezunuyum. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı terkim.
Şarkı söylemek içinizde bir ukdeydi diyebilir miyiz?
- Kesinlikle. Ancak bu işi hobi olarak yapmak istiyordum. Aklımda albüm yapmak gibi bir düşünce yoktu. Zaten ailem de tasvip etmiyordu müzikle ilgilenmemi. Ablam, kardeşim, kuzenim gibi öğretmen olmamı istiyorlardı. Ayrıca sanatçılara farklı gözle bakıyorlardı. Sonuç itibariyle muhafazakâr bir ailenin çocuğuyum. Onlardan aksi yönde davranmalarını beklemek hata olurdu.
GAZETEDE ÇALIŞMAK ZORDU
Müziği bırakınca, yönetici asistanlığı yapmaya başladınız...
- Aslında asistanlık benim için bir kaçıştı. Aileme “Bakın ben çalışıyorum artık, bana karışmayın” demek istiyordum. Part-time işe başlar, konservatuvara devam ederim diye düşünüyordum. İş aramaya başladım, birçok yere CV bıraktım ama hiçbir sonuç alamadım. Tam pes etme noktasındayken, Vatan gazetesinden iş görüşmesine çağırdılar. Üstelik oraya iş başvurusunda bile bulunmamıştım.
Peki nasıl buldular sizi?
- Vatan gazetesinin insan kaynakları müdürü Emre Bey, CV’mi internette görmüş. Hobilerimin türkü söylemek, bağlama çalmak olması, konservatuvara devam etmem ve Yönetici Asistanlığı mezunu olmam ilgisini çekmiş. Hemen ertesi gün soluğu Vatan’da aldım. Ama oraya giderken hangi pozisyon için görüşme yapacağımı bile bilmiyordum. Görüştük, kısa bir sohbetin ardından “İleride türkü söylemek ister misin?” dedi. Gülerek “Tabii ki” dedim, işte o an kiminle çalışmamı istediklerini söyledi. Çalışacağım kişi Zülfü Livaneli’ydi!
Livaneli’nin asistanlığını yapmak, sizi zorladı mı?
- Of, nelerle karşılaşmadım ki! Benim için zorlu bir süreçti gazetede çalışmak. Kurumsal bir firmada çalışmakla basın kanadında bir yerde çalışmak arasında çok büyük farklılıklar var. Hele ki çalıştığınız kişi çok yönlü ise daha da zorlaşabiliyor bu. Neyse ki gazetedeki büyüklerim işimi kolaylaştırdı, bana destek oldular, neler yapmam gerektiğini anlattılar. Zorlandığım noktalar oluyordu. Mesela Zülfü Abi’nin köşesi kaç sütun, yazısı kaç vuruş olacak, böyle terimleri hiç bilmiyordum.
Peki Livaneli beklediğiniz gibi biri miydi?
- Evet... Zülfü Abi hep iyimserdir, kimseyi kırmamaya çalışır, işe gülümseyerek gelir. Yanında çalıştığım süreç içinde benimle bir kere dahi emir kipiyle konuşmamıştır. Ona müteşekkirim. Harbiye Açıkhava konserinden sonra şunu söylemeye başlamıştı; “Sen artık müzikle ilgilenmelisin Züleyha. Sende Allah vergisi bir yetenek var. Ömrünün sonuna kadar asistan olarak mı görev almak istiyorsun?” O beni iteklemeseydi, bu albümü çıkarmam, profesyonel anlamda müziğe yönelmem mümkün değildi.
BENİMKİ DELİ CESARETİ
Biz adınızı ilk kez Zülfü Livaneli’nin iki yıl önceki konserinde, “Yiğidim Aslanım”ı Kürtçe seslendirdiğinizde duyduk. Şarkıyı Kürtçe söyleme fikri size mi aitti?
- Zülfü Livaneli’nin bir şarkısını Rengin Elçi arkadaşıma verip, Kürtçe’ye çevirmesini istemiştim. Bunu Zülfü Abi’ye söylediğimde çok mutlu oldu, meğer hayaliymiş şarkılarının Kürtçe’ye çevrilmesi. “Yiğidim Aslanım’ı çevirebilir misiniz Züleyha?” diye sordu, hemen Rengin’i arayıp durumu anlattım. Şarkıyı iki günde Kürtçe’ye çevirdik. Konsere iki gün kala provada dinledi Zülfü Ağabey ve “Konserde bunu okuyorsun” dedi. Ama o güne kadar elime mikrofon alıp şarkı söylememiştim. O konserde ilk canlı performansımı sergiledim. Birçok kişinin aklında da “Kürtçe söyleyen kız” olarak kaldım.
Sanırım o konser de sizi albüm konusunda bayağı cesaretlendirdi...
- Deli cesareti de denebilir yaptığıma. Konsere gün boyunca çalışmıştım. Albüm projesine de o geceden hemen sonra başladım. Ancak “Veda” filminin çekimleri ve Zülfü Abi’nin yoğun programı projeyi biraz yavaşlattı. Mayıs ayında Zülfü Abi ve kardeşi Ferhat Livaneli’yle “Yiğidim Aslanım” ve “Merhaba” şarkılarını Kürtçe, Ermenice, Lazca okuyup, single çıkarmaya karar verdik. Akabinde de albüm yaparız diye düşündük. Sonra ben dağıtım için Seyhan Müzik’in sahibi Bülent Seyhan’a gittim. Ben gitmeden önce Zülfü Abi arayıp haberdar etmiş Bülent Bey’i. Bülent Bey dinledi CD’mi ve bir şarkıyı canlı okumamı istedi. “Dağlara Küstüm Ali”yi Türkçe okudum. CD’yi kenara bıraktı ve “Ben bu CD’yi basmam, böyle sese albüm yaparım. Zülfü Abi’nle konuş, projeyi genişletelim, ekim-kasım aylarına yetiştiririz” dedi. Böylece “10 etnik dilde Livaneli şarkıları” projesi ortaya çıkmış oldu.
25 KASIM’DA ÇIKIYOR
Albümünüzde hangi şarkılar yer alıyor?
- “Yiğidim Aslanım”, “Merhaba”, “Nefesim Nefesine”, “Güneş Topla”, “Böyledir Bizim Sevdamız”, “Dağlara Küstüm Ali”, “Memik Oğlan”, “Leylim Ley”, “Sevda Değil” ve “Gözlerin”. Bu eserleri Lazca, Ermenice, Kürtçe, Zazaca, Arapça, Farsça, Gürcüce, Hemşince, Ladino ve Rumca okudum. Bazı şarkılarda birkaç dil birlikte kullandık.
Neden bu şarkıları seçtiniz?
- Livaneli şarkıları tüm dillere çok rahat çevrildi. Sanki bunun için özel olarak yapılmış! CD’nin satışını düşünmeden, en çok sevdiğim 12 Livaneli şarkısını seçtim. Her biri birbirinden güzel eserler. Eksik kalan o kadar çok parça var ki aslında, elimde olsa onları da okurdum. Mesela “Sürgün”, “Günlerimiz”, “Sevdalı Başım”...
Aileniz albümünüzü görünce ne dedi?
- Konservatuvara başlarken de, bağlama alırken de aileme söylememiştim. Attığım her adım gibi bu albümü de gizlice çıkardım. Hâlâ kabullenebilmiş değiller ama ağabeyim sayesinde alıştılar duruma. Artık onlar da “Albüm ne zaman çıkıyor” diye soruyorlar. “Göreceğiz bakalım ne kadar başarılı olacaksın, öğretmen olsaydın keşke” diyorlar arada bir. Tabiri caizse ben bir devrim yaptım ailemde. Katı kuralları olan, özellikle kız çocuklara daha farklı davranan muhafazakâr bir ailenin kızı olarak yaptıklarıma ben bile şaşırıyorum bazen...
Albüm ne zaman çıkacak?
- 25 Kasım’da. Aslında daha da erken çıkacaktı, ancak vasilerin kararsızlığı nedeniyle “Karlı Kayın Ormanı” ve “Özgürlük Parçaları”nı albümden çıkarmak zorunda kaldık.
İLERİDE KENDİ BESTELERİMİ DE YAPABİLECEĞİM
Bundan sonra asistanlığa tamam mı, devam mı?
- Tamam. Eylül itibariyle yollarımızı ayırdık Zülfü Abi’yle, çünkü proje gecikti. Albümün en iyi şekilde ortaya çıkması için elimden geleni yapıyorum.
Artık şarkıcı mısınız yani?
- “Yorumcu musun” diye sorsaydınız tereddütsüz “evet” derdim. Şimdilik sadece elimden geldiğince şarkıları yorumluyorum. Kendi bestelerimi de yapıp söz yazabileceğim ileride. Duygusal anlarımda çok güzel şeyler yazabiliyorum. Ayrıca yaşadıklarımı, anılarımı, beni anlatan bir kitap yazmaya başladım. Ama bu, yıllar sonra sadece sevdiklerime, dostlarıma armağan edeceğim bir kitap olacak.
LİVANELİ’NİN MAIL’İNİ ALINCA MUTLULUKTAN UYUYAMADIM
Zülfü Livaneli albümünüzün son halini dinledi mi?
- Albümü bitirdikten birkaç gün sonra dinledi. Sonra da albümle ilgili yorumlarını yazdığı bir e-mail attı. Mail’ini aldığım gece mutluluktan uyuyamadım. Daha sonra aradı, konuştuk. Albümü tekrar tekrar dinlemiş. “Bu albüm beklediğimin çok çok üstünde ve uluslararası olmuş. Buna Rumca ve Ladino da eklemeliyiz” dedi ve hemen kontakt kurmam gereken kişileri söyledi. Ben de çalışarak “Gözlerin” şarkısını Rumca ve Ladino okudum. Performansımla kendisini şaşırtmışım. En beğendiği şarkıların “Merhaba”, “Dağlara Küstüm Ali” ve “Leylim Ley” olduğunu söyledi. Albümü Claudia Roth ve Maria Faranduri’ye de dinletmiş, onlar da çok beğenmişler. Yorumlarıyla beni mutlu eden üç isim de Ülker Livaneli, Aylin Livaneli ve Ferhat Livaneli...