Güncelleme Tarihi:
Röportajlarınızın neredeyse tamamında fotoğrafçılığa başlama hikayenizi anlatırken söze dedenizle başlıyorsunuz. Dedeniz bir fotoğrafçıydı ve siz bir fotoğraf sanatçısı oldunuz. Bu ikisi arasındaki fark ve dedenizin sizin sanatçıya dönüşmenizdeki etkisi nedir?
Ailem uzun zamandır fotoğrafçılık yapıyor ve birçok ortak noktamız var. Öncelikle, herkes portre fotoğrafçısı ve hiçbiri stüdyo dışına çok fazla çıkmamış. Nesilden nesile geçen mesleklerde boynuz kulak meselesi kaçınılmazdır ama bunun asıl sebebi mesleklerin geçirdiği evrimlerdir. Bu evrimleşmeyi en iyi şekilde yapabilen, yeniliklere çabuk adapte olabilenler, aldıkları bayrağı biraz daha yükseğe taşıyabilirler. Yaptığınız işin içine biraz merak, biraz da fikirlerinizi ve yaratıcılığınızı katabilirseniz, kimisi buna sanat kimisi ise dikkat çekici işler diyebilir.
Yeteneğinizi ilk kez keşfettiğiniz ve ardından tamam ben artık hayatıma fotoğraf çekerek devam edeceğim, dediğiniz bir olay ya da zaman var mı?
İşin doğrusu ne ilk çektiğim fotoğrafı ne ilk fotoğraf çektiğim makinayı ne de yeteneğimi fark ettiğim anı hatırlamıyorum. Çocuk yaşlarda mesleğin içine düşmem hatta doğmam bunların doğal bir reaksiyon olmasını sağladı.
Ülkemizdeki her başarılı sanatçı gibi hikâye başka bir şehirde de başlasa yol döner İstanbul’a çıkar. Bu anlamda sizin Ankara ve İstanbul konusunda söyleyecekleriniz neler? Siz de mi Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü sevenlerdensiniz yoksa bu söze kızanlardan mı?
Ankara’da doğmak avantaj oldu benim için. Neden mi? Çünkü doğduğum ve büyüdüğüm şehirde benim yaşadığım yıllarda sanat merakı üst seviyedeydi, fotoğraf yolculuğumda fikir ve tecrübelerinden yararlanabileceğim birçok fotoğrafçı, ressam ve edebiyatçı vardı. Nedenleri ortadadır ki, Ankara çok fazla sanat göçü aldı (ben de bunlardan birisiyim). Şimdi baktığımda geriye bol bol anı, ailem ve arkadaşlarımdan başka bir şey göremiyorum Ankara’da.
Sanatta ilham almak, esinlenmek olmazsa olmaz faktörlerden birisi. Bu anlamda başlarken sizin rol model aldığınız, fotoğraflarına bakıp ben de böyle çekmek istiyorum dediğiniz ya da bugün tarzınızı yakın hissettiğiniz birileri var mı?
Analog fotoğrafçılıktan dijitale geçildiği ara dönemde, ışığı algılama ve birçok fotografik farklılıklar vardı. Bunları aşmak için deneysel çalışmalar yaptım. Bu denemeler sırasında sayısız insana sayısız fotoğraf çektim. Bir süre sonra sadece fotoğraf çekmek yetmemeye başladı, çektiğim modellere rejiler vermeye başladım. Sonrasında bu da yetmedi, kostümler, dekorlar yapmaya başladım. Aradan yıllar geçtiğinde sayısız hikâye ve kahramanları arşivimdeydi. Uzun lafın kısası, ne etkilenmeye ne de feyzalmaya gerek kalmamıştı.
Dijital fotoğrafçılık ve analog fotoğrafçılık arasında hep bir tartışma döner durur. Siz bu tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz? Ayrıca sizin dijitale daha yakın olduğunuzu görüyoruz. Bu tercihinizin sebepleri nelerdir?
Mesela garajınızda klasik şahane bir arabanız var, o arabaya her gün binebilir misiniz? Çok yakar, yedek parçası bulunmaz, her yere park edemezsiniz, işte analog fotoğraf şimdi böyle birşey. Ben film yakmıyor muyum yakıyorum, karanlık odam yok mu var ama hayatımı o klasik arabayla sürdürebilir miyim?
Öğrenciler ve kariyerini fotoğrafçılık üzerine yapmak isteyenler için vereceğinizi tavsiyeler vardır muhakkak. Ne yapsın bu çocuklar?
Genel bir sorun var aslında onun adı da "ünlü olmak" Önce iyi işler üretmek sonra bunları doğru yer ve mecralarda insanlarla kavuşturmak gerekiyor. Eğer işler iyi, doğru zaman ve doğru yerdeyse hepsi zamanla hakkettiği yerde olacaktır. Pratik yapmak, denemek, denemek ve denemek en önemlisi!
Bir fotoğrafçı nelerden ilham alır, nedir onun fotoğraf gözünü güçlendiren etkenler?
Bir fotoğrafçı da herkes gibi gördüğü her şeyi kaydeder. Eğer bunu alışkanlık haline getirirse çok daha fazla kaydetmeye başlar. İlham dediğimiz şeyin karşılığı aslında budur. Konu yaratılıcıksa işte orada bilinmeyen güçler giriyor devreye. :) Kimse nasıl ya da niye yaratıcıdır bilinemez. Bu bir hediyedir ve herkeste olmaz.
Sosyal medya artık günümüzde en önemli mecra olma yolunda ilerliyor. Mesela fotoğraf paylaşımı üzerinden geliştirilmiş bir uygulama olarak Instagram fotoğrafçılarının fotoğraf sanatına bir katkısı var mı sizce?
Instagram, like, selfie gibi terimleri hayatımıza teknoloji soktu, bunları duygusallaştırıp bir bedene büründürmeye gerek yok. Hepsi birer data, hepsi geçici. Bu terimlerle kazıyacağız, kazıyacağız sonunda bir tek fotoğraf çekme eylemi kalacak.
Sadece fotoğraf çekip bir köşeye çekilmiyorsunuz. Sanatınızla ilgili programlar da yapıyorsunuz. Motto Müzik’te “Haberim Yokmuş Gibi Çek” programını yapıyorsunuz. Programda ünlü sanatçılarla çok eğlendiğiniz belli oluyor, o nasıl bir iş sizin için, biraz anlatır mısınız?
Ben bunun adını (fotoğrafı alet etmek) koydum. Sadece fotoğraf çekmek bana hiç yetmedi, fotoğrafı alet edip CnnTürk ekranlarında altmış hafta program çektim, altı sene 46 adında bir dergi çıkarttım. Şimdi ise Allianz Motto Müzik kanalında Haberim Yokmuş Gibi Çek’i yapıyorum. Burası benim için, kendim olabileceğim, birikimlerimi aktarabileceğim en doğru mecra.
Birçok ünlüyle, birçok önemli marka ve projeyle başarılı işler çıkardınız. Yine de içinizde ukde kalmış ya da bir fırsatını kolladığınız ve onu da çeksem gözüm arkada gitmem dediğiniz bir ünlü, onu da gerçekleştirsem dediğiniz bir proje var mı?
Ozzy Osbourne’dan Yaşar Kemal’e kadar birçok önemli isimle çalışma fırsatım oldu. Bunların arasında beni en çok heyecanlandıralar hep Rock müzik sanatçılarıydı, ki sayısız müzisyenin fotoğrafı arşivimde. Çalışma fırsatı bulamadan kaybettiğimiz tüm Rock müzik sanatçıları benim ve arşivim için bir eksik.
“30” isminde bir kitap yayımladınız. O fikir nereden doğdu ve ikinci kitap müjdesi var mı?
Her on yılda bir kitap yapma fikri kafamda gelişmeye başladığında, sevgili Yekta Kopan’la paylaştım. Yekta seçtiğim fotoğrafların hikayelerini en dürüst, hatta sokak diliyle kaydetmemi istedi. Sonrasında bu kayıtlar yazıya dökülüp fotoğraflarımla birleşince ortaya 30 çıktı. Şimdi sıra 40’ta.
Şu aralar Playlist’inizde en çok dönen şarkı, okumakta olduğunuz kitap, son dönemde izleyip de en çok etkilendiğiniz film hangileri?
Şu sıralar en çok Metallica’nın yeni albümü Hardwired… To Self-Destruct’ı dinliyorum ve Haruki Murakami’nin Tuhaf kütüphane kitabını okuyorum.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı