Güncelleme Tarihi:
Sizi zaten yakından tanıyoruz ama soru hazırlamak için oturduğumuzda internette ufak çaplı bir araştırmaya giriştik. Sizinle ilgili o kadar az olumsuz eleştiri var ki. Herkes sizi beğeniyor ve size hayran. Şöhret sahibi insanlara pek de nasip olmayan bir durum bu. Diğer taraftan yakın zamanda yapılan bir araştırmada 18-24 yaş arası gençlerin para, şöhret, kariyeri değil beğenilmeyi arzuladığı sonucu çıkmış. “Beğenilme”nin kıdemlisi olarak gençlere ne önerirsiniz? Beğenilmek önemli mi bir şey mi gerçekten?
Ne hoşsunuz. Bana röportajlarda aşağı yukarı hep aynı soruların sorulur. Ben aynı ben. Kariyerim desen bazı eksik bilgilerle internette yer alıyor zaten. Soru hazırlama konusunda aynı yolları izlemenize rağmen gayet zekice yaklaşımlarla ne güzel sorular hazırlamışsınız. Teşekkürler öncelikle. Beğenilme mevzusuna gelince, insanoğlu varoluşundan bu yana hep bir diğeri tarafından beğenilme ihtiyacı duymuştur. Yine insan, konuşmak için ağzını açtığı hemen her defasında karşısındaki tarafından onay almak ister. Bütün bu gerçekler ışığında bir de özellikle gösteri sanatlarını seçmişseniz “bana bakın, beni beğenin” duygunuz bu mesleği seçmeyenlere oranla doğal olarak daha gelişkin oluyor. Ama tepenizde bu duygudan oluşmuş bir hale ile dolaşmıyorsunuz tabii :) Özetle, evet beğenilmek her birimiz için gerçekten önemli.
Kariyerinizde sayısız hit şarkı var ama “Beni Hatırla” başka sanki? Sizce de öyle mi ve siz bu şarkıdan böyle bir başarı bekliyor muydunuz? Hani ilk dinlediğinizde “İşte bu” dediniz mi?
Nazan Öncel dostum bana iki şarkı dinletti. Biri daha sonra arkadaşım Emel Müftüoğlu’nun ve Nazan’ın da icra ettiği “Bana Özel”di. Hatta, “Aa şarkının adı ne güzel, tam albüm adı olur bundan,” dediğim bir şarkıydı. Ama ilk dinleyişimde beni de sizleri etkilediği gibi etkiledi ve Beni Hatırla'yı seçtim. İyi ki de seçimimi bu doğrultuda kullanmışım. Unutulmaz bir şarkı yaratmış olduk hep beraber.
“Aynen” kelimesiyle ilgili hassasiyetinizi biliyoruz. Gençliğin kullandığı bu yeni dil ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Harikasınız. Şu sıralar tuhaftır ki, normal olan “aynen”. Bu sorunuza bir başkası ferah ferah “aynen” diye cevap verirdi. :) Bu arada sadece genç arkadaşlar değil her yaş grubunu sarmış bir hitap biçimi. Bu sözcük artık “evet”in yerine geçti. Twitter hesabımdan buna dikkat çektiğimde “Ne diyelim peki?” diye itiraz etti bir takipçim. Ben de tabii deyin, katılıyorum, deyin, aynı fikirdeyim, haklısın, doğru filan gibi karşılıklar verebilirsiniz dedim. Zaman zaman günlük jargonumuz kollektif olarak bu tip kelimelerle işgal ediliyor. Dört beş sene önce de “sıkıntı yok” furyası vardı. Bir de illa ki şu “tabii ki de”... "De" bağlacı ne ara geldi de “tabii ki” ye yapıştı? Bunu ilk kim bu şekilde söyledi. Ve o nasıl bir kanaat önderiymiş ki öyle hemencecik kabul gördü? Sıradakini merakla beklemekteyim. :)
Güzelliğinizle ilgili çokça övgü aldığınızı da biliyoruz. Hep güzeldiniz ve güzelsiniz çünkü. Kuşaktan kuşağa değişen güzellik algısıyla ilgili fikriniz nedir? Genç kızlar güzel olmak için büyük çaba harcıyor ve herkes sanki birbirine benziyor yavaş yavaş.
Benim çocukluğumdan ilk gençlik çağıma yayılan ve kabul görmüş bir balık eti vücut gerçeği söz konusuydu. Daha sonra tahta göğüslü zayıf mı zayıf Twiggy diye bir manken çıktı. Ondan sonra da bir kendimize gelemedik. :) Daha doğrusu taa oralardan sıfır bedenlere kadar geldik. :) Genel geçer ölçüleri güzellik sektörü belirliyor olsa gerek. İnsan sosyal bir varlık, gördüğünden etkileniyor. Ve yine en çok kullandığım bir sözü söylemeye geldi sıra: “Aza nereye demişsin, çoğun yanına demiş.” Yani bu kadar insanın fiziken birbirine benzeme çabasını ben de sizin gibi normal bulmuyorum açıkçası.
Lise yıllarında şehir şehir gezmişsiniz diye duyduk, doğru mu? Nasıl anıyorsunuz o yılları? O seferi hal zenginlik miydi yoksa yarım hatıralar mıydı?
Bu pek doğru bir bilgi değil. Keşke o denli şanslılardan olsaydım. Ne gezmesi? Evden okula okuldan eve durumundaydım bir de üstelik. Lise dediğim gibi gayet sakin geçti. Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu diplomalıyım. Şimdiki adı Marmara Üniversitesi Seramik Fakültesi. Üniversite yıllarımda neyse ki bir parça hareket geldi hayatıma.
Ülkece bunca yıl yeteneğinize şahit olduk. Yetenekleriyle para kazanıp mutlu olmayı hayal eden milyonlarca genç var ama maaşlı işlerde çalışıp kayboluyorlar belki de. Siz de altı yıl desinatör olarak çalıştınız. Bize çok ilginç geliyor, nasıldı? Bir de yetenekli gençlere ne önerirsiniz?
Annem, ben okulu bitirdikten sonra okul sırasında stajımı yaptığım Yıldız Porselen’de “memuriyet iyidir evladım,” diyerek altı yıl çalışmama sebep oldu. Değişik bir deneyimdi benim için. Zira benim aklım, şarkı söylemek ve oyunculuktaydı. Ki tüm Türkiye'nin beni tanımasına neden olan Eurovision Şarkı Yarışması’na katılıp ülkemi Modern Folk Üçlüsü ile birlikte temsil etmem de orada çalıştığım yıllara rastlar. Önce hayal edip sonra harekete geçmek gerek. Ve bunu yapacak güç ve kararlılık da çok ama çok önemli. Pes etmemek gerek. Milli Piyango da bilet alana çıkıyor sonuçta:)
Bu yetenekli gençlerin bir bölümü için televizyondaki ses yarışmaları da bir hayli önem arz etmeye başladı. Sizin bu yarışmalarla ilgili fikriniz nedir?
Ben Eurovision gibi enternasyonal bir yarışmanın ön elemelerini kazanarak bu şansı yakaladım. Televizyondaki ses yarışmaları çok az yarışmacıyı sektöre taşıyıp başarılı olmalarını sağlıyor. Yarışmada kaldıkları süre içinde dikkat çekebilme şansları olabiliyor. O da ilginç bir kişilik ve ses özelliğine sahiplerse. İlginç kişilikten deli deli olmayı kastetmiyorum tabii. :)
Geçen yıl Sek’iz albümünü yayımladınız. Siz yıllarla değişiyor ve güzelleşiyorsunuz. Peki bir taraftan müziğiniz de değişiyor mu? Hele ki dijitalleşmenin müzik üzerindeki etkisi düşünülürse…
Teşekkür ederim. :) Sek’iz albümünde Gökhan Türkmen, Mabel Matiz, Göksel, Kenan Doğulu, Nada, Harun Tekin, Eflatun, Yüksek Sadakat gibi müziklerini ve hayata karşı duruşlarını çok sevdiğim müzisyen arkadaşlarım var. Mabel Matiz’in bu albüme armağan ettiği “Bir Tek Gördüğüm” ile dijital olarak çıktık ilk. O sıra albüm çalışmaları devam etmekteydi. Sonra onu da albüme katarak ilerledik. Sonuçtan her birimiz gayet mutluyuz. Kabul görmüş tarzıma çağı yakalama arzum ve niyetim eşlik edince ortaya değişik yaş grupları tarafından zevkle dinlenebilecek şarkılar çıkabiliyor. Bugüne kadarki geri dönüşlerle bunun böyle olduğunu söyleyebiliyorum. Müzikseverlere de ayrıca teşekkür ederim.
Seramik eğitimi aldınız. O yıllarda böyle bir seçim yapmak ya da bir çocuğun böyle bir kariyere yönlendirilmesi nasıl mümkün oldu? Ardından üniversite yılları… Nasıldı ve özlüyor musunuz?
Duygu anlamında nostaljik yanım çok yoktur. Buna karşın özel anları ve anıları da saklarım içimde, o ayrı. Hani bir kısım insan çeşidi vardır geçmişle yaşar, onlardan değilim. Annem resim öğretmeniydi, rahmetli babam ise spor yazarı. Ben annemden el sanatları yeteneğimi (-ki babacığım da çok güzel resim yapardı) babamdan da yazı yazma yeteneğimi aldım sanırım. Sonradan on üç yıl iki ana akım gazetede köşe yazarlığı yapmamda bunun etkisi büyüktür misal. Seramik bölümünü seçişim beni o dönemlerde çok mutlu etti. Çamurla uğraşmak hem kafaya hem bedene gayet iyi gelir.
Elbette bir de işin oyunculuk tarafı var. Son yılların popüler tartışmasında bir de sizin fikrinizi alalım, sinema ve dizi oyunculuğu yapmış biri olarak aradaki farkı nasıl değerlendirirsiniz ve tercihiniz hangisi olur?
Bu soru da çok sık sorulur. Ben de niye bir tercih yapma durumunda kalayım onu anlayamam. İkisini de kardeş kardeş gayet güzel yapabildim bunca zaman. Bu, bu şekilde devam ediyor halihazırda. Ve hangisi devredeyse o daha ağırlıkta oluyor doğal olarak. Denge kurmak benim işim. Burcum terazi. :)
Bir de çok merak ettiğimiz bir şey var. Sezen Aksu ile yakın arkadaşsınız. Dışarıdan bakınca sanki siz orada bir grup çok eğlenen ve yüksek zevklerle, yüksek sanatla iç içe olan insanlar olarak mutlu mesut yaşıyor gibisiniz. Öyle mi?
Ne tatlısınız:) Cem Yılmaz'ın o ünlü esprisi geldi aklıma sesli güldüm. :) Tabii ki öyle eller havaya ohh hayat ne şahane dert üstü murad üstü bir haller olmuyor. Ve dışarıdan bakıldığında gerçekten böyle mi algılanıyor diye şaşırıyor insan. Sezen’le birbirimizi çok severiz, buna karşın sanıldığı kadar sık görüşemeyebiliyoruz. Gönüllerimiz bir. Ve bu sanat dünyası için çok önemlidir.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı