"Üniversite, birbirine omuz veren dostlar değilse nedir ki?"

Güncelleme Tarihi:

Üniversite, birbirine omuz veren dostlar değilse nedir ki
Oluşturulma Tarihi: Kasım 28, 2016 10:35

İlk kitabı “Olaylar Boksörün Pazı Sarmasını Yemesiyle Başladı”nın ardından ikinci kitabı “Ses Veriyorum”u geçtiğimiz günlerde yayımlayan Ankaralı yazar Giray Kemer ile, edebiyat, üniversite ve hayata dair konuştuk.

Haberin Devamı

Pazı Sarma’na kardeşi geldi. Ses Veriyorum, hayırlı olsun. Nasıl, içine sindi mi kitap? Ayrıca kitabın ismi çok güzel. Ona karar verme süreci nasıl şekillendi?

Teşekkür ederim. Bu konuda gelgitler her zaman olacak sanırım. Güne, döneme, o günkü psikolojinize göre yazdıklarınızı bazen beğenip bazen nefret etmeniz mümkün. Ama özetle içime sindi diyebilirim. İsim konusundaysa iş yazardan çıkıp metne kalıyor bir noktada. Öykü ya da bir kitap adını kendi seçiyor. Bu metnin adı başka bir şey olamazdı. En başından beri aklımdaki isim buydu, başka bir şey düşünmedim bile.

 

Mevzular hep Ankara’da geçiyor. Ankara’nın birkaç yıldır İletişim Yayınları’yla birlikte yeniden bir “edebiyat şehri” olma eğilimi baş gösterdi. Ankara’nın bu kimliği hakkında ne düşünüyorsun, yazdıklarına yansımaları oluyor mu?

Haberin Devamı

Ankara hakkında objektif olamam. Buralıyız. Bir türlü gidemiyoruz. Bu bahsettiklerimi hisseden bir sürü kişiyiz. Tüm bunların bir sebebi olmalı. 

Mekânın, metnin temel parçalarından biri olduğunu düşünüyorum. O noktada illa ki Ankaralılık yazdıklarıma yansımıştır. Tesadüfün, karşılaşmanın, değmenin dokunmanın çok daha kuvvetli ihtimal olduğu bir yerdir burası. Hepsi de edebiyat için makbul konular takdir edersin ki…

 

İlk kitap öyküydü, şimdi roman. Bu, böyle mi olmalı? Öykü, bir sıçrama tahtası mı yazar için? Sen nasıl görüyorsun?

Öykü kesinlikle en sevdiğim edebiyat dalı. Asla bir sıçrama tahtası değil bilakis sıçranacak yer olarak görürüm her zaman. Zaten toplamda roman olsa da her bir bölümün kendi içinde öykü matematiğine bağlı kalınarak yazılmasına özen gösterdim. Bu Pazı Sarması’nda da aşağı yukarı böyleydi zaten. 

 

Hukuk okudun, avukatlık da yapıyorsun. İnsanın mesleği yazdıklarına nasıl etki ediyor? Ayrıca üniversite yılların nasıldı, “Ses veriyorum” iki arkadaşın hasbıhali üzerinden ilerliyor. Bir yazar olarak üniversitede kurduğun ilişkiler, dostluklar ne düzeyde etki etti metne?  

Haberin Devamı

Hukukçuluk, hele avukatlık eskiden memleketin en iyi yazarlarının içerisinden çıktığı, entelektüel donanımın geçer akçe olduğu bir meslekken bugün geldiğimiz noktada kitap okumayı “zaman kaybı” olarak gören, illa bir metin okuyacaksa bunu içtihatlarla sınırlayanlarla dolu. Bunun hukukçuluğun doğasına aykırı olduğunu ve mesleğin saygınlığını bu denli azaltan temel sebep olduğunu düşünüyorum. Üniversite arkadaşlıklarıysa insana hayatı öğreten ve gelecek yaşamını belirleyen temel unsur. Üniversiteye geldiğimde on yedi yaşındaydım. Hayata dair hemen hiçbir şey bilmiyordum. Bilmediğimi yazmaktan çekinmişimdir hep. Bu noktada yazabileceğim her şeyi ve bizzat yazmayı o süreç sayesinde, o dönemin getirdikleriyle öğrendim. Zaten üniversite dönemi birbirine hikayeler anlatan, duran, sohbet eden, içen, gülen, ağlayan, birbirine omuz veren dostlar değilse nedir ki…

 

Haberin Devamı

Son dönemde, edebiyatta kaybeden erkek figürü çok işlendi, hatta üstüne bunun çok işlendiği konusu da çok işlendi. Senin fikrin ne bu konuda?

Kazanan hikayesi yazmanın günümüzde ancak kişisel gelişim kitaplarıyla mümkün olduğunu düşünüyorum. Edebiyat daha ziyade kaybetmeye ilgi duyar. Ama her konuda olduğu gibi burada da belirleyici olan samimiyet. Belki de sadece sabırlı olup zamanın belirleyiciliğine inanmak gerek. İyi metin kötüden illa ki bir noktada ayıracaktır. Her konuda ön yargılardan sıyrılmak gerek. Popüler olanı eleştirmek klişeydi, şimdi bu klişeyi eleştirmek klişe olmaya başladı. Yeni bir klişeye kadar bu döngü böyle sürecek galiba.

 

Haberin Devamı

Yazar olmak, kitabının basılmasını isteyen birçok genç var. Sence nedir bu isteğin temeli, bu kimlik insana ne kazandırır ve o gençler ne yapmalılar?

Yazı yazan herkes “kitap çıkarmak” ister. Bu çok normal. Dosyasını yayımlatmayı bir erk gibi görüyor olabilir insanlar. Buna sahip olana kızmak, yeri gelince hoyratça eleştirmek de yine buradan geliyor olabilir. Bunlar da normal. Öfke, eleştirmek, muktedir kabul ettiğine vurmak iyidir. Bu konunun tavsiye verilebilecek bir konu olduğunu, benim de tavsiye verebilecek durumda olduğumu düşünmüyorum. Yazar olmak isteyenin yapması gereken şey çok basit. Yazmak.  

 

Röportaj: Erkmen Özbıçakçı

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!