Güncelleme Tarihi:
Önceki SineList köşelerimizde listelerimizi çoğunlukla yabancı filmlerin işgal ettiğini fark ettik ve bu sayımızda ülkemizin sinemasına hak ettiği değeri göstermeye karar verdik! İşte karşınızda gelmiş geçmiş en iyi 10 yerli yapım!
NEDEN KOMEDİ? BİRAZ ANLATSANA
Birkaç istisna dışında komedi dalında aslında çok da başarılı bir ülke sayılmayız. Hababam Sınıfı, Muhsin Bey, Kibar Feyzo gibi filmlere gülmüyor muyuz? Elbette gülüyoruz ancak bu tarz filmlerin hepsi toplumsal problemlere de değiniyor. Şimdilerde bunların hepsi geçmişte kalmış gibi görünüyor, 2000’ler sonrası Türkiye Sineması komedi dalında doğru filmler üretemiyor. Bir sene içinde çekilen komedi filmi sayısı ve bunların gerçekten kaliteli olanlarını oranlarsak epey kötü bir noktada olduğumuz kesin. Türkiye’nin dramatik bir ülke olduğu gerçeğini kabullenmeli ve toplumsal gerçekçi filmlere, bireysel sorunlara dokunan filmlere daha fazla önem vermeliyiz.
“YALNIZ VE GÜZEL ÜLKEME”
2008 yılında düzenlenen 61. Cannes Film Festivali’nde “Üç Maymun” filmiyle En İyi Yönetmen ödülüne layık görülen medar-ı iftiharımız Nuri Bilge Ceylan aldığı büyük ödülü eşine, ailesine vs. armağan etmek yerine bu sözlerle ülkesine adadığını ifade etti. Tüm yönetmenlerimizin bu düşüncede olduğu bir ülkede, sinemada çok daha iyi noktalara gelebileceğimizi düşünüyorum. “Halk bunu istiyor” yaklaşımı yerine ülke sinemasının çıkarlarını düşünerek bir şeyler yapmak hem sinema sanatı adın çok daha iyi sonuçlar doğuruyor, hem de sinema tarihine adınızı kazıyorsunuz. Tıpkı Yılmaz Güney, Metin Erksan, Zeki Ökten, Ömer Kavur ve daha niceleri gibi…
Necati Cumalı'nın aynı adlı hikâyesinden Metin Erksan'ın beyazperdeye uyarladığı film; gerek cesaretiyle, gerek oyuncularıyla listemizin bir numarasına oturmayı hak ediyor. Kültür Bakanlığı’nın hazırladığı “En İyi 100 Türk Filmi” listesinde de bir numarada olan bu ölümsüz eser, Berlin Film Festivali’nden aldığı Altın Ayı ile uluslararası festivallerde ödül alan ilk Türk filmi unvanına sahip. Hülya Koçyiğit’in ilk sinema deneyimini yaşadığı, Erol Taş’ın döktürdüğü Susuz Yaz, döneminde “başakların cılız gösterilmesi” gibi gülünç gerekçelerle sansüre uğrasa da, Ulvi Doğan’ın çabaları sonucunda yurt dışına kaçırıldı ve adını duyurabildi.
1982’de bin bir zorlukla çekilmesine karşın Türkiye’de ancak 1999’da vizyona girebilen film Şerif Gören ve Yılmaz Güney’in bizlere bıraktığı büyük bir miras. Tarık Akan, Şerif Sezer ve Halil Ergün’ün başrolleri paylaştığı Yol, o yıl Altın Küre’yi “Gandhi” filmine kaybetti, ancak Cannes’da Altın Palmiye’yi komşunun en başarılı yönetmenlerinden Costa-Gavras ile paylaştı ve bu ödülü alan ilk filmimiz oldu. Yunan yönetmen Costa-Gavras yıllar sonra o anı şöyle anlatıyor; “Pek çok insan sahnede kan çıkacak diye düşünüyordu. Oysa Yılmaz ile ben, birbirimizi tanımadığımız halde sahnede birbirimizi görür görmez, sarıldık. Harika bir andı!”
2000’ler sinemasında yapılmış en iyi film olarak gördüğüm Kış Uykusu, Nuri Bilge Ceylan’ın ustalık eseri. Cannes Film Festivali’nde FIPRESCI ödülü ve Altın Palmiye’yi de kucaklayarak başarısını tescilleyen Kış Uykusu, belki de bu zamana dek dünya çapında en çok beğenilen Türk filmi oldu. Filmi başarıya götüren kritik nokta ise yönetmenin olabildiğince objektif bakışı ve tüm karakterlerin haklı-haksız tartışmasına girmeden muazzam bir dengeyle tasvir edilmesi. Hikâyesinde büyük ölçüde Çehov öykülerinden esinlenilen filmin sinematografisinde ise bol bol Abbas Kiyarüstemi ve Andrey Tarkovski etkisi görüyoruz.
Yazan: Tugay Şahin