Tedavülden kalkan dertler

Güncelleme Tarihi:

Tedavülden kalkan dertler
Oluşturulma Tarihi: Şubat 19, 2018 11:44

Yıllar boyunca, bulunduğum ortamların genelde en küçüğü olduğum için hep “Sen nereden hatırlayacaksın?”, “Senin neslin yetişiyor mu?” sorularına maruz kaldım. Artık otuz yaşında olduğuma göre, doyasıya ahkam kesebilirim diye düşünüyorum ve bu hafta size biraz yaşlı anıları anlatmaya karar verdim.

Haberin Devamı

Şimdi çocuklar (abartı mı oldu?), biliyorsunuz, teknolojinin önü alınamıyor, Mars’a araba gönderiyoruz, yapay zekalar çözülemeyen kodları çözüyor. Süreç bu kadar hızlı olunca insanlığın dertleri de olabildiğince hızlı değişiyor. Cep telefonsuz, internetsiz, Netflix’siz hayatı hatırlıyor musunuz bilemiyorum ama beraber biraz geçmişe gidelim isterim. Geliyor musunuz?

 

EVLERDEKİ PARALEL HAT SORUNSALI

Çok değil, 15-20 yıl önce gençler arasında sevgiliyle ev telefonundan konuşmak büyük sorundu, çünkü telefon genelde salonda olurdu. Bu yüzden çiftler kendi aralarında kodlar oluştururdu. “Efendim” diye açarsam “Yanlış numara” de ve kapat, “Alo” diye açarsam konuşabiliriz demek, rahat ol gibi.

Bazı evlerde fazladan bir telefon daha vardı, o da paralel hat olurdu. Telefonla konuşurken paralel hattın açıldığını anlamak ustalık isterdi. Ebeveynler, gizlice çocukların konuşmalarını dinlerdi. Annelerimiz birbirleriyle konuşurken, örgütlenip birimiz mutlaka dinlemeye çalışırdık. Kardeşler birbirine paralel hat şakaları yapar, edindikleri bilgilerle birbirlerini tehdit ederlerdi. Bizim evde ana telefon koridordaydı, paralel hatsa onun tam yanında, yine koridordaydı. Nedenini asla anlayamadım, sanırım kablo yetmedi ya da ailem bana “yemeyiz canım” mesajı verdi, bilemiyorum.

 

Haberin Devamı

SONSUZA DEK DEVAM EDEN ÇALDIRMA RİTUELLERİ

Evde herkesin cep telefonu yoktu, çünkü telefon yeni bir şeydi. Bazılarımız anne babalarımızın telefonuyla akşamları haberleşir, “yılan” oynar; şanslı olanlarımız yarım litrelik kola şişesi boyutundaki telefonlara sahip olurduk. Telefonda internetin olmadığı, telefonun fotoğraf bile çekemediği, sadece sms ve konuşma için kullanıldığı bir dönemden bahsediyoruz, inanabiliyor musunuz? Öğrenci olduğumuz için elbette kontörlü hatlarımız vardı, zaten ailemiz bizim elimize hatlı telefon verecek kadar salak olmadı hiçbir zaman. (çok şükür) Kontör, limitli ve her istendiğinde alınabilen bir şey değildi, o nedenle sürekli mesajlaşmak da mümkün değildi. Ancak Türk genci durur mu? Bunun da çözümü bulundu: Çaldırma yöntemi

Haberin Devamı

Evet, bayağı birbirimizi çaldırıp kapatıyorduk. Hoşlanılan kişiyle çaldırma ritüelleri bütün akşam sürebiliyordu. Dalga geçmiyorum, karşı tarafı arıyorsun, bir kez çalıyor, kapatıyorsun. Bu “Seni düşünüyorum” demek oluyor. Karşı taraf da çaldırırsa, o da seni düşünüyor. Genelde ilk ve son çaldıranın erkek olması tercih edilirdi, biz kızlar pek çaldırmaz, çaldırana karşılık verirdik.

Arkadaşla çaldırma ritüelleriyse, daha farklı anlam taşıyordu.

İlk çaldırma: Naber?

Cevap çaldırması: İyilik, senden?

-genelde burada biter, belki bir tur daha uzayabilirdi-

İkinci çaldırma: Benden de iyilik. Sıkıldım öyle. Yarın görüşürüz.

İkinci cevap çaldırması: Ben de sıkıldım ya. Görüşürüz.

 

Haberin Devamı

Geri zekalı gibi 35 kişilik sınıf olarak, bütün akşam birbirimizi çaldırdığımızı hatırlıyorum. Bugünlere inanın iyi geldik.

Siz de emojinin kıymetini bilin. MMS adıyla çıkan, pikselli resimleri göndermeye başladığımızda acayip heyecanlanmıştık. Maalesef, daha çok kontör yedikleri için sınırlı kullanıyorduk, hayat işte.

Tedavülden kalkan dertler

KAPAKLI TELEFONLARIN YARATTIĞI TATMİN

Bunu ancak kapaklı telefon kullananlar bilir. Böyle konuştuktan sonra “çat” diye kapatmak acayip havalı bir şeydi.

 

Bir avantajı daha vardı elbette. Dokumantik ekran diye bir şey olmadığından, telefonlar çantada ya da arka cepte kendi kendine açılıp orayı burayı arayabiliyordu. Peki ne oluyordu, öyle olunca? Evet, istemeden kontörümüz bitiyordu ve kontör hava, su kadar önemli bir ihtiyaçtı anladığınız üzere. Telefon kapaklı olunca, telefonumuz kimseyi kendi kendine aramıyordu ve hem dedikodularımız yanlışlıkla yayılmıyor hem de kontörümüz cebimizde kalıyordu.

 

Haberin Devamı

BİRİNE SİNİRLENİP TELEFONU FIRLATMA LÜKSÜ

Akıllı telefonlara geçişte, en çok zorlandığımız kısım bu oldu. Bu geçiş sürecinde “Dokunmatik ekran ile mertlik bozuldu” tespitiyle en çok ekmeği Cem Yılmaz yedi. Biz sevgiliye, anneye, babaya kızıp telefonu duvara fırlatan nesiliz arkadaşlar! Etrafınızdaki en büyük insana dönün 3310’u ya da E337’yi sorun, gülümseyeceklerdir.

 

Belki canımız telefonlarımız pek akıllı değildi, ama kalın kafalı oldukları kesindi. Duvara çarpınca bazen parçalara ayrılırdı, ama birleştirince çalışırdı. Üniversitede bir kere sevgilimle telefonda kavga ettiğimi hatırlıyorum. Çocuk asla susmamıştı ve inanılmaz sinirlenmiştim. Yolun ortasında telefonu kaldırıma çarptım ve telefon tam 3 parçaya ayrıldı. Tuşlar bir yere, üstteki plastik parça başka yere dağıldı; ama ana kısma hiçbir şey olmadı. O kadar olmadı ki, telefon yerdeydi ve çocuk hala konuşuyordu. Sesi hala geliyordu, delirecektim. Telefonu suratına kapatabilmek için önce sakince tuşları ve ön parçayı yerleştirip birleştirmem gerekti. O arada çocuk bana kızıp telefonu suratıma kapattı. Hayatımın en saçma anılarından biriydi.

 

Haberin Devamı

MODA TARİHİNDEN SİLİNMESİ GEREKEN KEMER KILIFLARI

Telefonlar gerçekten ağır ve kocaman olduklarından, şimdiki gibi cepte taşınması mümkün olmuyordu. İnsanlık, bu sorunun çözümünü, göze kesinlikle hitap etmeyen kemer kılıfı sektörünü yaratarak buldu.

Kadınların neyse ki her zaman telefondan daha büyük çantaları olduğundan, bu korkunç trendin bir parçası olmadılar ve bu, erkek moda tarihinde kara bir leke olarak kaldı. Bir dönem, tüm dünyada, tüm erkeklerin CSI ya da X-Files’tan fırlamış gibi gezdiği doğrudur.

 

Zamanda yolculuğumuzun sonuna geldik. Veda ederken, şunu söylemek isterim ki, teknoloji ne seviyede olursa olsun, çiftler her zaman tartışacak bir konu bulmuşlardır. Az önce okuduğunuz “Beni neden geri çaldırmadın?” kavgaları, günümüzde mavi tık’a evrildi. Elbette ardında çok büyük bir emek ve zaman olduğunu yadsıyamayız. İnanıyorum ki, çiftler bizi gelecekte de yanıltmayacak ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, tartışacak bir şey bulacaklardır.

 

Yazan: Yeşer Sarıyıldız

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!