Güncelleme Tarihi:
Öncelikle müziğe olan tutkunuzun kaynağına inelim. O ilk kıvılcım nasıl ortaya çıktı?
Müzik merakı olan bir ailede büyüdüm. 70’ler ve 80’lerde TRT Radyo 3 dinleyerek büyüyen jenerasyondan olduğumu söyleyebilirim. Türk sanat müziği dinleyen bir anne ve 45’liklerden Sezen Aksu, MFÖ, Ajda Pekkan ve Nilüfer dinleyen ablalarım vardı. Çocukluğumda müziğe dair en belirgin hatırladığım şey: TRT İzmir Radyosu’nda cumartesi günleri yapılan bir programda ilk kez Michael Jackson’ın “Billie Jean” şarkısını dinlemem olabilir. O anı halen en ufak detayına kadar hatırlıyorum. Şarkıyı dinlerken aklım yerinden çıkmıştı. O dönem akşamları Engin Arman’ın programı vardı. O program da dans müziğiyle tanışmamı sağlayan Modern Talking gibi grupları dinleme şansım oldu. O dönem başta radyo olmak üzere televizyondaki müzik programları hem bendeki ilk kıvılcımı yaktı hem de müzik zevkimin oluşmasına yardım etti.
Aslında İşletme Bölümü mezunusunuz. Kariyerinizin müzik dünyasına evrildiği süreci biraz anlatır mısınız?
1996 yılında o zamanki ismi Coopers & Lybrand olan PricewaterhouseCoopers’ta çalışıyordum. O dönem şirketteki çalışanların profili biraz farklıydı. Herkes iyi üniversitelerde okumuş biraz deli dolu tiplerdi. Keza yönetim takımı da aynı şekildeydi. Oldukça yoğun bir tempo içinde saatlerce çalışıyorduk, bazen uyumadığımız günler bile oluyordu. O yoğunluğu düzenlediğimiz ofis partileriyle çekilebilir hale getiriyorduk. Ben de ilk olarak ofis ve ev partilerinde DJ’lik yapmaya, sevdiğim şarkıları çalmaya başladım. O dönem bambaşka bir alanda çalışırken aslında müzik sektörüne de resmi girişimi yapmış oldum.
Peki, ‘Türkiye’de organizatör olmak’ kendi içinde nasıl riskler barındırıyor sizce?
İlk organizatörlük deneyimimi 2006’da Parkorman’da yapılan Radar Live’da yaşadım. Sonraki yıl Solar Beach’teki Radar Live ile aslında bu yola girmiş oldum. Türkiye’de her dönem kültür & sanat sektöründe organizatör olmanın pek çok açıdan farklı riskleri vardır. Yıllar içinde kazanılan tecrübeler bu riskleri minimuma indirmenize ve karşınıza çıkan beklenmedik durumlara karşı hızlı hareket etmenize olanak sağlıyor. Buna en güncel örnek döviş artışı gösterilebilir. Sahnelerimize taşıdığımız işlerin %50’den fazlası, özellikle en geniş kapasiteli olan Turkcell Sahnesi’nde yer alan işlerin çoğu yurt dışı kaynaklı. Bu sebeple kur artışlarının bize olumsuz yöndeki etkisi tahmin edilenden daha fazla hissedilse de Zorlu PSM olarak bu olumsuz durumu fırsata çevirmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu doğrultuda programlama stratejimizi daha önce İstanbul’da konser vermemiş ve çok fazla duyulmamış gruplar üzerinden sürdürüyoruz. Örneğin; geçen ay Studio sahnemizde ağrıladığımız Fransız L'Impératrice grubu, Türkiye’de ilk konserini verdi ve biletlerini günler öncesinde tüketti. Kısaca, hep birlikte yeni gruplar keşfedeceğimiz bir dönem olacak. Biz bu tarz grupları/sanatçıları sahnelerimizde ağırlayacak olmaktan dolayı heyecanlıyız, ziyaretçilerimizin de aynı duyguları sezon boyunca taşıyacağına inanıyoruz.
Ofis partilerinde DJ’lik yaptığınız zamandan Zorlu PSM’deki ‘genel müdürlük’ görevinize kadar olan süreçte müzik kültürünün dönüşümü üzerine kısa bir değerlendirme yapacak olsanız?
Ofis partilerinde DJ’lik yapmaya başladığım yıllardan beri kalabalığı gözlemleyen biri olarak ülkemizde müzik kültürünün dünya ile paralel şekilde çok hızlı değiştiğini söyleyebilirim. Şu anda dünyada ve ülkemizde caz, hip hop ve tekno müziğin öne çıktığını söyleyebilirim.
Bununla birlikte insanların morallerinin düşük olduğu bir ortamda ağırlıklı müzik olmak üzere kültür-sanat etkinliklerine sığındığı bir dönemden geçiyoruz. Bu noktada Zorlu PSM’nin kültür sanat takipçileri için çok değerli olduğunu düşünüyorum. Burada sanatın birçok farklı türüne yer veren, 5 yılda 5 bin etkinlikte 2 milyondan fazla sanatseveri ağırlamış, Türkiye’de kültür sanat ve eğlence sektörünün yaklaşık %15’ini üretmiş bir habitat var. Bu açıdan baktığımızda Zorlu PSM’nin ülkemizdeki müzik kültürünün merkezinde olduğunu söyleyebilirim.
Müzik, tiyatro, sinema, eğlence… Zorlu PSM’de ne ararsak var… Tüm bu programı oluştururken kriterlerinizi belirleyen nedir? İlham aldığınız festivallerden bahsedebilir miyiz?
Şuan Turkcell Sahnesi, Turkcell Platinum Sahnesi , Studio, Sky Lounge, Meydan Fuaye ve Amfi olmak üzere 6 farklı mekanımızda hizmet veriyoruz. Yeni sezonla birlikte mekanlarımız arasına bir de caz kulübü ekleyeceğiz. Bu mekanı geçtiğimiz sezon, Zorlu PSM Caz Festivali’nde deneme şansımız oldu. Hem sanatçılardan hem de ziyaretçilerden çok olumlu yorumlar aldık.
Son dönemde sahip olduğumuz tüm sahneleri birbirinden farklı etkinlik türleri yerleştirerek ilk yıllarımızda 30-35 olan yaş ortalamamızı şu an çok daha geniş bir aralığa çıkardık. Önümüzdeki dönemde de genç ve dinamik bir kurum olan Zorlu PSM’yi daha geniş kitlelerle buluşturmaya devam edeceğiz. Yerli sanatçılara, çocuklara, ailelerine ve de gençlere daha fazla seçenek ve alternatif sunmak istiyoruz. Bunun yanı sıra yerli grupları, Zorlu PSM’nin sahne çeşitliliği ve teknolojik olanaklarını kullanarak farklı projelerle izleyicilerle buluşturma hedefimiz var.
İlham aldığım festivaller arasında SXSW, Montreux Jazz Festival, Sonar ve Primavera gibi festivaller var. Bu festivallerden Sonar’ın İstanbul ayağını 2 senedir düzenliyoruz. Gelecek yıl 8-9 Mart’ta 3. kez ev sahipliği yapacağız. Yine gelecek sene 3.’sünü düzenleyeceğimiz Zorlu PSM Caz Festivali, “her müziğin cazı” mottosuyla Montreux Jazz Festival’deki müzikal çeşitliği taşıyor. Bununla beraber 16-17 Kasım’da gerçekleştireceğimiz MIX Festival, özenle oluşturduğumuz programıyla 3. yılında kültür sanat takvimindeki öznel duruşunu koruyor.
Son olarak, 90’lı yılların kült Hollywood filmi Ghost, görkemli müzikal uyarlamasıyla 19 Ekim’de Zorlu PSM’de. Yeni sezonda bizi başka ne gibi heyecan verici sürprizler bekliyor?
19 -28 Ekim tarihleri arasında 12 performans için Ghost the Musical’i ağırlayacağız. İzleyicilerin özellikle müzikalin prodüksiyon ve hikayesinden çok etkileneceklerini düşünüyorum. 19-20 Ekim’de Zorlu Holding ile iş birliği yaptığımız Digilogue platformunun ücretsiz katılımla gerçekleştireceği ve sanatın geleceğine ışık tutan ve teknolojinin sosyokültürel yansımalarını merkezine alan konuşmacıları ağırlayacak Digilogue Summit-Future Tellers’18’e ev sahipliği yapacağız.
Ayrıca efsane bas gitarist Victor Wooten, 8 yıl aradan sonra ilk defa dünya turnesine çıkan müzik dehası Imogen Heap, orta doğu ve ambient müzik öğelerini harmanlayan İran doğumlu sanatçı Sevdaliza, kemençe üstadı Mark Eliyahu, İngiltere progressive rock sahnesinin efsanelerinden Uriah Heep, yeni nesil PJ Harvey olarak tanımlanan Nadine Shah, techno-punk’ın sevilen ismi Boys Noize, zengin yaratıcılığıyla geniş kitlelere adını duyuran Omar Souleyman, özgün kulüp müziği projesi Hidden Empire, Sevgililer Günü’nü unutulmaz kılacak Jay-Jay Johanson, Beatport’un en çok satan ‘’techno’’ parçasının yaratıcısı unvanına sahip prodüktör Enrico Sanguiliano, Garanti Caz Yeşili Konserleri kapsamında Lera Lynn ve Joan Osborne, elektronik dans müzik sahnesinin güçlü, derin ve melankolik sounduyla tanınan ismi Rival Consoles, sertliği ve melankoliyi bir arada barındıran I Hate Models ve 30 senelik DJ’lik kariyerine sahip Oscar Mulero, yeni albümü “Jubilee Road” turnesi kapsamında tekrardan Zorlu PSM’den ağırlayacağımız BRIT Awards sahibi Tom Odell ve daha pek çok isim yeni sezonda ağırlamayı heyecanla beklediğimiz isimler arasında.
Çok teşekkürler.
Röportaj: Özge Yağmur