Güncelleme Tarihi:
Şu anda bir kemençe ustasısın. Ama bu süreç nasıl oldu bize biraz kendini anlatır mısın?
17 yaşında Bolu’da turizm otelcilik kazandım. Birincilikle bitirdim. Mersin’de çok tanınmış bir otelin önemli bir departmanında yüksek maaşla iyi bir pozisyonda iş buldum. Fakat üstüm olan müdür uzun saçlı olduğum için rahatsız edici bir tavırla davrandı. Ben de işi bırakıp Ankara’ya döndüm. Bir taraftan çalışıp diğer taraftan hiç kimsenin seçimlerime karışamayacağını düşündüğüm bir bölüme girmek için sınava hazırlandım. Ankara Üniversitesi Radyo Sinema Bölümü’ne girip mezun oldum. Okurken içinde Can Dündar’ın işlerinin de olduğu birçok iyi iş yaptık. Mezun olduktan sonra bir TV kanalında işe girdim. O acımasız ortamın bana göre olmadığını anlayıp o işi de bıraktım.
Fatura, kira vs. varken “Bu işi sevmiyorum” diye bırakmak büyük cesaret. Ailene mi güveniyorsun?
Hayır, bu sanırım benim kırılganlığımla alakalı. Okuldan yakın arkadaşlarım bir şekilde mutsuz olsalar da devam edebildiler. Ama ben yapamıyorum. İstemediğim bir duruma sistematik olarak katlanamıyorum. Buna mahkum olmadığım sonucuna kendimi ikna edebiliyorum.. Bu eksiklik de olabilir tabii. Ama benim en büyük güvencem, B planım. Gitar çalmam. Sokakta bile çalsam akşam yemeğimi çıkarırım, bunu biliyorum.
B planın müzik. Müzik hayatını anlatır mısın?
Ailem geleneksel bir aile, müziğe ilkokul 4’te mahallenin kültür derneğine gide gele bağlama çalarak başladım. Sonra gitara heves ettim. Bir 6 ay kadar da onun için kursa gittim, sonra bıraktım ve kendimi geliştirdim. Hala nota bilmem, kulaktan çalarım. Sosyalleşmek yerine odaya kapanıp 6-8 saat gitar çalıyordum. Bugün onun ekmeğini yiyorum.
Peki, klasik kemençeyle nasıl tanıştın?
Lisedeyken yerli olan her şeyi küçümserdim, müzik, edebiyat, sinema. O dönemlerde elektrogitar çalmaya başlamıştım kendimce. Sinema okurken ve iş hayatına başladığımda aslında o burun kıvırdığım şeylerin hiç de kötü olmadığını fark ettim. Bir gün işten ayrıldığım buhran zamanımda İstiklal‘de yürürken ücretsiz Yeni Türkü konseri afişine denk geldim. Gittim izledim, klasik kemençe çalan Furkan Bilgili’yi görünce, “İşte ben bu sazı çalacağım” dedim. Sonra halk eğitimin kemençe kursuna yazıldım, haftada bir gün oraya gitmeye başladım. 6 ay sonra kemençemin sesinin iyi olmadığını fark ettim, başkasının kemençesinde yapabildiğim şeyleri kendiminkinde yapamıyordum. Ama yenisini alamıyordum kemençe pahalıdır, 10 kiram kadar ediyordu. Sonra aklıma çılgınca bir fikir geldi, kendi kemençemi yapmaya karar verdim. Hayatım bundan sonra değişti.
Bu süreç nasıl ilerledi, doğuştan mı kemençe ustasıydın? İnsan bir sabah uyandığında kemençe ustası olmaz herhalde?
Aslında tecrübem yoktu, ama küçükken oyuncaklarımı kendim yapardım ahşaptan. Elim biraz kırıktır yani. Fakat ustalık vs. çok büyük işler tabii. Ustayı araştırdım, kurstaki hocama sordum, birkaç isim aldım, sonra tek tek aradım ve derdimi anlattım. İlk başta kimse kabul etmedi. Sonra biri tamam gel bir tanışalım dedi, ben de kapıyı zorladım. Sonra işi bıraktım. İşi bırakmadan önce en yakın arkadaşıma işi bırakıp kemençe yapacağım dediğimde saçmalama 25 yaşındasın bu saatten sonra çıraklık mı yapacaksın dedi. Ben de hakikaten yaptım. Sen hayatına dair önemli bir karar verdiğinde, sen iyi düşündüğünde etrafındaki şeyler de şekilleniyor.
Ustanın yanında çalışmaya başladın hedef kendine kemençe yapmak…
Param olmayacağı için kendime iyi bir kemençe yapmak, o kadar. Ağacı şekillendirmeye başlarken bu karmaşık dönemimde bir terapi olduğunu da anladım. Tek bir derdin var o ağacı doğru yapmak, doğru bir şekilde şekillendirmek. İki üç tane falan yaptım, bir yandan onunkilere yardım ediyorum, bir yandan yavaş yavaş kendiminkini yapıyorum falan derken askere gitmem gerekti. Ailem tabii bu durumdan çok rahatsız. Bana yüksek sesle söylemiyorlar, ama hissediyordum onu. Askerdeyken çok güzel bir şey oldu, yaptığım
kemençelerden birini almak istedi birisi ve bütün askerlik harçlığımı çıkaracak kadar iyi bir fiyata sattım onu. Sonra da gerisi geldi.
Askerden sonra ustanın yanına mı döndün?
Hayır, zaten onun böyle bir atölyesi yoktu onun için de hobiydi, başka bir işi vardı. Dört beş tane yaptıktan sonra bıçaklarım kesmemeye başladı ve bilemeyi bilmiyordum. Şimdiki ustamın yanına biletmeye gittim, onun için gider gelirken bir ilişki başladı aramızda. Sonra bir baktım dükkanı ikiye bölmüşüz, o bir tarafta ut yaparken ben bir tarafta kemençelerimi yapıyordum. 2008-2009’dan beri böyle devam ediyor.
Çıraklığın ne kadar sürdü?
2008’den 2010’a kadar sürdü. 2011’de atölyenin bir kısmı bana ait olmuştu. O dönemde dinlediğim idol olarak gördüğüm insanlar benim atölyeme gelmeye başladılar. Birkaç senedir onların elinde kullandıkları şeyleri ben yapıyorum. Yaylarını yapıyorum, kemençelerinin bakımını yapıyorum, kemençelerimi alıyorlar, öğrencilerine tavsiye ediyorlar falan... Rüya gibiydi.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı