Güncelleme Tarihi:
Aslında sıkı bir takipçi kitlen olduğundan haberdarız ancak seni, kendi sözlerinle dinlemek, tanımak isteriz. Kimdir Melis Kar, bu noktaya gelmeden önce kat ettiği eğitim, kariyer mesafesinden satır başları nelerdir?
Altı yaşımda henüz okumayı bilmiyorken notaları renklerle öğrenerek ve nota okuyarak aynı zamanda Fransız bir rahiple piyano derslerine başladım. On beş sene kadar tamamen klasik müzik eğitimi aldım. Ağır bir eğitimdi ve hocam Jazz, Pop gibi türlere biraz da karşıydı aslında. Lisede ilk müzik grubumu kurup ilk konserler verdim. Akabinde üniversitede mimarlığı kazanmış olmama rağmen yine de konservatuarları denedim ama hüsranla sonuçlandı. Ama tabii rahat duramadım. Karşıma Ladies & Gentlemen diye bir müzikal söyleyen bir müzik topluluğu çıktı. Onun sınavlarına girdim ve soprano olarak kabul edildim. Sezen Aksu, Sertap Erener gibi büyük sanatçılarla Harbiye açık hava konserlerinde o kocaman ekiple beraber onların arkasında şarkı söyleme şansı buldum. Adım adım hayallerime yaklaşıyordum ve daha büyük etkileri nasıl elde edebilirim diye düşünürken üniversitenin ikinci yılında O Ses Türkiye’nin ilk sezonuna katıldım. Yarı finale kadar Murat Boz’la ilerledim. Yarışma bittikten sonra kendi ailemin maddi ve manevi desteğini alarak ilk albümümü yapmayı başardım. İlk albümde tabii biraz toyluk, sektörü tanıma, insan kazanma, çevre edinme gibi korkularım da olduğu için insanlara kendimi tanıtmak için daha çok zamanımın olduğunu da anladım. İlk hayalim gerçekleşmişti ama sonuca varmamıştı, daha fazlasına ihtiyacım vardı. Şirketimi değiştirip single yaparak kariyerime devam etme kararını aldım. Halil Sezai ile olan düetimizden bu yana da serüvenim single olarak devam etti. Ama kariyerimin başladığı asıl nokta, söz ve müziğinin bana ait olduğu, her tür tasarımının kapak tasarımından, sanat yönetmenliğine, klip fikirlerinin çoğunun bana ait olduğu kendimi en doğru ifade ettiğim işim ‘Kibir’.
“İstiyorum ki, şarkılarımı dinleyerek insanlar benim hakkımda fikir sahibi olabilsinler, beni tanısınlar. Çünkü söyleyecek bir şeylerim var benim.”
Sence bir şarkıcının kendi şarkılarıyla bir kariyer planı yapmasının önemi nedir ve bu anlamda şarkılarının yaratım sürecinde önem verdiğin noktalar neler?
Bir sanatçının veya üreticinin kendi şarkılarını yapması çok önemli ve değerlidir. Eğer sanat yapmak, insanlara dokunabilmek, dinleyicilere keyif vermek gibi bir derdim varsa kendimi, duygularımı doğru anlatabilmeliyim. Zor psikolojik savaşlar vermeden aşk hayatımı, aile hayatımı, iş hayatımı sürdürebilmemin en temel yolu kendimi doğru ifade etmekten, insanlarla doğru diyalog kurabilmekten geçiyor. Ben ‘Kibir’de ilk defa bunu başarabildim. Ben yaptığım, ürettiğim sanatta öncelikle özgün olmaya çalışıyorum. İstiyorum ki, şarkılarımı dinleyerek insanlar benim hakkımda fikir sahibi olabilsinler, beni tanısınlar. Çünkü söyleyecek bir şeylerim var benim. Çünkü benim söyleyecek bir şeylerim var. Bu bir aktarım meselesi. Bu aktarımı başkalarının yazdığı sözlerle yapamazdım. Bu yüzden hep böyle devam etmek istiyorum. En azından kendime bu sözü vermeye çalışıyorum. Hep kendi şarkılarımı yazacak, hep kendi anlatmak istediğimi anlatacak ve bunu korkmadan yapacağım.
Müziğini konumladığın bir yer var mı, kendini bir tarzla tanımlıyor musun? Öteki taraftan özellikle dijitalleşmenin böylesine büyük bir hızla tüm üretim alanlarını kapladığı bu çağda senin müziğinde dijital soundların etkisi ne düzeyde?
Aslında kendi şarkılarımı yazmaya başladıktan sonra şunu fark edebilirsiniz ki üçünde de belli elektronik bir altyapı, belli bir canlı enstrüman yaklaşımı ve belli bir anlatım biçimi, üslup var. Bu benim kendimden olan şey ve bu üslubu şöyle tanımlamaya başladım aslında çünkü buna pop deyip geçmek de olmuyor. Zaten bugün yaptığımız Rock, arabesk bile pop çatısı altında popülist müzik çatısı altında değerlendiriliyor. Evet ben de bu çatının altında üretim yapıyorum ama sadece dans müziği, klip müziği yapmıyorum. Ben müziğimi; oryantalist Anatolian Turkish Pop R&B diye tanımlıyorum. Biraz uzun oluyor farkındayım ama doğrusu bu.
Müzikle ilgili gençler ülkemizde genellikle bir çıkış yolu bulmakta zorlanıyor, hayallerinden vazgeçmek zorunda kalıyorlar. Onlara neler önerirsin?
Ne güzel artık bu sorular artık bana gelebiliyorsa, birilerine bir şeyler önerebiliyorsam ne mutlu bana. Ben de tam olarak bu soruların cevabını arıyordum yola çıktığımda ve önüme gelen her fırsatı sonuna kadar değerlendirmek için deliler gibi çabaladım. Bu soruyu kime sorduysam hep aynı cevabı aldım: Vazgeçme. O yüzden benden daha genç arkadaşlara söyleyebileceğim tek bir şey var; asla vazgeçmeyin ve sürekli kendinizi geliştirmeye çalışın. Çünkü burası çok kalabalık bir sektör, her meslek grubunda olduğu gibi çok fazla insan var ve sıyrılabilmek, sürekli okumak, dinlemek, üretmek, deneyip deneyip çöpe atmak zorundasınız. Ama tekrar ediyorum asıl mesele vazgeçmemek ve gözü kara olmak.