Güncelleme Tarihi:
Şehir merkezinden çıkıp köy yoluna girdiğimizde saat artık gece yarısını geçmişti. Arabanın camını açtım. Mayıs ayı ama ben hatırladım. Yazlar kısa ve sıcak, geceler uzun ve soğuk geçerdi buralarda. Camı açmamla ciğerimize doldu bozkır. Rüzgar yol boyunca yüzüme vururken, hatırlamaya çekindiğim ve hatta inkar ettiğim ne varsa saçma bir sırayla hafızamı yokladı. Aklımın kuytularına saklanmış, geçmişte bıraktığım anılar kokularıyla birlikte kendilerini hatırlatıyordu. Gözlerime gündüzden kalma kum fırtınası dolarken, asla ağlamadığıma yemin edebilirdim.
Yol bitip de eve vardığımızda tesadüfen değil bir sebepten orada olmam gerektiğini düşündüm.
Verandaya çıktım. Bozkıra yayılmış tezek kokusunu, evlerin camlarından dışarı vuran arpa buğday kokusunu ciğerlerime doldururken asıl içime çektiğimin babaanne evindeki kiler odası olduğunu hissettim. Unuttuğum bir köy evinin her metrekaresinin kokularla hafızama tek tek çizilmesini izledim. “Özlemişim…” demişim.
Kokularını unutsaydım, özlediğimi de unutacaktım…
Anıların dejavusudur kokular…
KOKUNUN HAFIZASI
Kokular hafızamızın perdesidir. Beynimizde hafıza bölgesi ile en yakın komşu algı olması münasebetiyle bize maziyi anımsatabilen duyudur koku. Bu yüzden bir kokuyla başa çıkmak da zordur.
Bizden hep bir şeyleri hatırlamamızı ister kokular. Hatırlatırlar da. Bazen kısa bir geçmişi, bazen de daha derinlere inip çocukluğumuzu….
Bir silgi kokusuna sinen ilkokul duvarları olur bazen…
Bazen de bir parfüm kokusuyla gelen sarılma isteği olur.
İnsanı tanıdık kılan tek şeydir koku.
Bir mucizedir, bir gariplik, bir özlem, bir tuhaf güzelliktir koku.
Sanki zamanın cepleridir koku. Bir andır o, dokunur sana, dokunursun ona. Bir andır o, yağmur sonrası toprak kokması gibi sokağın, kısa bir süre sonra kaybolur gider ama tam o anda hatırlayabilirsen yani tam o anda yakalayabilirsen kokunun tarihini, hafızan yeşerir. Tebessümün olur bazen bir koku, bazen de nefretin. Ama mutlaka hatırlatır sana kendini.
Hiçbir ikamesi yoktur kokunun ama ikametgahı vardır mutlaka…
KOKUNUN YOLCULUĞU
Bir kere sevdiysen bir kokuyu, hep seversin.
Bir kere sevmedin mi bir kokuyu, bir daha hiç sevmezsin.
İsmini değiştirebilirsin; giysilerini, yaşadığın yeri, dinlediğin müziği ama kokunu değiştiremezsin. Parmak izi gibidir koku. Herkesin kendine ait bir tek kokusu vardır.
Her şeyi unutur zaman, kokuları bırakır. Yolda yürürken yanında geçer bazen, markette alışveriş yaparken rafların birinde oturur, bazen de sahaftaki bir kitap sayfasının arasından çıkar. “Ben bu kokuyu nerden hatırlıyorum!” diye dövüşürsün hafızanla. Çocukken yaz tatilinde gittiğin bir sahil kasabasına yolun düşer bir anda. Deniz değil, kum değil, köşedeki çay bahçesi hiç değil. Peki sen şimdi bir kokuyla kilometrelerce öteye neden gitmiştin ki? Sahilde gezmeye başlar, çay bahçesinde bir çay söyler kendine, o yaz tanıştığın insanlarla selamlaşır… “Hadi ama, neyin kokusu bu?!” der durursun. Kasaba sınırlarından çıkıp tekrar sahafta kitapların arasında bulursun kendini. Çok kısa bir andır o hafızanın yoklanışı. Koku sana uzun bir yol yaptırır ama sen bulamazsın ne olduğunu. Koku, o şehir olur artık sana. Kokunun adını şehir koyarsın.
Koku hafızayı acıtır bazen de. Unutmak istediğin kokular olur. Kendine defalarca söylersin bunu. Kötü hatıraları olur bazı kokuların ve o sahafta bir an durup hatırlamaya çalıştığın, aslında unutmak istediğin bir koku olabilir. Seni alır, kilometrelerce götürür, kasabanın ortasına bırakır ve uzaktan izlemeye başlar. Sen bir kokunun peşinden hafızanda yaptığın onca yolun sebebini merak edersin. Döner durursun hatıralarının arasında. Bir küçük ipucu bile yetecektir. Bulamazsın… Bulmanı istemez hafızan. Kasabaya kadar inmene izin verir ama o adamı bir daha bulup, tekrar sevme ihtimaline izin vermez. Hafızan söylemese de, koku kendini bir yerden sonra gizlese de, hissedersin. Kokuyu içine çeker, içini çeker çıkarsın oradan.
Daha kötü kokular da vardır elbette.
Ölüm kokar bazen sokaklar, bazen de yaranın kokusunu alırsın kanayan yerlerinden. Bir kere alırsan ölümün kokusunu hiç unutamazsın…
Kokundan korktum. Seni hatırlamaktan, tekrar sevebilme ihtimalimden…
Korkumu alıp gittim. Kokunla yalnız bıraktım seni.
"...yaşadığımı koklamak istiyorum.
bir koku uzaktan yakından ya da kendimden
kulak memelerinde şebbu,
saçlarında o koku
ki öptükçe öpüldükçe büyüyen.
her yel estikçe getirir düşlerime
koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi,
bir yel esmiş mi esmemiş mi,
bir kıpı dal oynasa,
bir yaprak kıpırdasa,
duyulur duyulmaz olsa da,
içimdeki mağaralarda besler, büyütürüm.
her ne olursa olsun bir koku,
yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı..."
Aziz Nesin (Acılı Gecenin Bitiminde)
BEYOĞLU SEN KOKUYOR
Beynin saniyelik felç anıdır koku. Mevzu aşksa eğer…
Kurşunun nereden geldiğini anlamadığın andır o. Neredeysen orada kalır, bir adım daha atamazsın. Aslında hiç kimsenin birbirini unutamadığının ispatıdır koku. Adımını atarsan geride kalacaktır, durup beklemeye devam edersen acıtacaktır. On beş saniyelik bir korku filmidir koku. Katilin kim çıkacağını merak edersin…
Hızlı adımlarla konsere yetişmeye çalışıyordum. Saçım başım dağılmış, önümü görmek için ellerimle rüzgarı kesiyordum. Sokak lambasının altında bir çift gördüm. Büyük hareketlerle tartışıyorlardı. Hafif çiseleyen yağmurdan göz ucuyla bakabildim. O an bir şey oldu. Sokak lambası karardı, altında sen aydın. Karşına ben geçtim. Yıllar önce bıraktığımız yerden devam ettik kavgamıza. Yine haklı girdiğim savaşlardan haksız çıktığımı hatırladım ve Beyoğlu’nda bir gece yarısı beni bırakıp gitmeni…
Bir anda bir şey oldu, bir anda oldu her şey. Tüm cadde sen kokmaya başladı. Koşmaya başladım. Hızlandıkça yüzüme felç gibi iniyordu kokun. Durup bununla başa çıkmak istesem konsere geç kalacaktım. Durmayıp devam etsem seni de yanımda götürecektim konsere. Durdum. Aksileşen rüzgarın, kokunu da alıp gitmesini bekledim. Hatırlamayı aklımdan bile geçirmediğim her an, her kare, her gün, her yıl önüme düşüyordu. Üşenmedim. Eğilip bir bir yerden topladım yine arta kalanlarını. Beyoğlu Belediyesi sağ olsun İstiklal Caddesi’ndeki tüm çöp konteynırlarını kaldırmıştı. Cadde boyunca elimde çöplerinle yürüdüm. Yol bitti, rüzgar dindi, koku gitti, çöpler silindi, sen gittin, ben bittim, koku gülümsedi. Arsız…
Hiçbir ikamesi yoktur kokunun ama ikametgahı vardır mutlaka…
Çok eski zamanların birinde misafir olduğun bir köy evinin kokusu mutfağındaki yemek olur bazen,
Yaz tatilinde ilk defa gittiğin sahil kasabasının çam ağaçları bir bardak çay olur masana gelir bazen,
Bir silgi kokusu okulunun duvarlarından içeri girer bazen,
İçe siner bazen de, her aşk yeni bir koku bırakır bünyede. Kimsenin kokusu kimseye benzemez.
Hafızamın muhteşem kısa filmleri, kayıp zamanların iz düşümleri, inkar edilen köklerin buğday tanesi…
Her şey ölür, kokusu kalır…
Yazan: Tuğba Badal