Güncelleme Tarihi:
Dünya üzerindeki milyonlarca insan için bir tür rahatlama yolu olan oyun dünyasında ne ararsanız var aslında. Masa oyunlarından kart oyunlarına, video oyunlarından başka başka sanal oyunlara kadar birçok fırsatın olduğu bu evren eğlenmek için de birebir. İngiliz şirket Games Workshop tarafından ortaya atılan Oyun Günü, geleneksel oyunlardan tutun da fantastik bir çizgide duran oyunlara kadar bütün bir evreni kapsayarak oyun endüstrisi için harika bir vitrin görevi görür. O zaman gelin, bu özel günün hakkını teslim edelim. En yakın arkadaşlarınızla bir evde buluşup her bir öneriyi değerlendirmekle başlayın. Farklı oyunlar oynamaktan kaçınmayın, risk almak için daha iyi bir fırsat olamaz. Hadi çıtayı biraz yükseltelim, hazır sınav stresinden de henüz kurtulmuşken tüm dostlarınızla sabaha kadar sürecek bir oyun gecesine ne dersiniz? Abur cuburları önceden hazırlamayı ihmal etmeyin, insanların aç ve sinirli olması eğlencenize gölge düşürebilir, bizden söylemesi!
21 ARALIK HER ZAMAN HAYATIN PARLAK YANINA BAK!
Çoğunlukla cenaze marşı olarak kullanılan nefis bir Eric Idle şarkısında da geçen harika bir ifadeyle tanıştıralım sizi: “Always Look On The Bright Side Of Life”… Ne demek bu? Bize gündelik telaşlarımızın ortasında hatırlamayı ihmal ettiğimiz bir şey aslında: “Her zaman hayatın parlak yanına bak!”… Herhangi bir durumdan zararlı çıktığımızda, en azından o anın içinde, hangimiz olayın iyi tarafından bakabiliyoruz ki? Gerçekçi olalım, bu çok zor. Kimin, ne zaman ortaya attığı pek bilinmese de ‘Hayatın Parlak Yanına Bak Günü’ ile lugatımıza giren bu basit ifade ile hayatta karşılaşabileceğimiz zorlukları aşmak bir tık daha kolay diyebiliriz, en azından sempatik bir temenni. Pozitif kalmanın tabii ki birçok yolu var, yoga gibi. Okul hayatınız, iş hayatınız, arkadaşlık ve elbette aşk ilişkileriniz hepsi üstünüze geliyor ve tüm bunların kalbinizi ezdiğini hissediyorsanız, yanınızdayız. Unutmayın, hayatın parlak yanına bakın! Orada sizi harika bir gelecek bekliyor.
Bugün aynı zamanda Kısa Öykü Günü. Maya Angelou’nun nefis sözüyle başlayalım: “İçinde anlatılmamış bir hikaye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur.” Bir başka deyişle, her birimizin bir hikayesi var. Hal böyleyken, onu neden anlatmayı denemiyoruz? Çok romantik olmaya gerek de yok üstelik, illa kalem kağıtla olmak zorunda değil ya da edebiyatla aranızdaki ilişkiye çok güvenmiyorsanız ve ilk kez bir şey yazmak üzereyseniz öyle uzun uzadıya olmak zorunda da değil. Hayatınızın bir noktasında Ernest Hemingway, Franz Kafka, Mark Twain, Leo Tolstoy ya da Stephen King’le tanıştıysanız kısa öykülerle çoktan tanışmışsınız demektir. Herkes ünlü bir yazar olmak zorunda değil ama bunu denemek için kendinize borçlu olduğunuzu hatırlatmak zorundayız. O gün, bugündür belki. Neden olmasın? Denemeye değer!