Güncelleme Tarihi:
Tüm sanat dallarında olduğu gibi resimde de farklı akımlar, yaklaşımlar var. Siz resim sanatında kendinizi nasıl konumlandırıyor, tanımlıyorsunuz?
Ben yaşadığım toplum ve kültürden yola çıktım. Kendi kültürümü ve kendi toplumumu gözlemledim. 80’li yılların sonu 90’lı yılların başlarına doğru bu coğrafyada yaşayan, sanatla kültürle uğraşan herkes İstanbul’a, Boğaz’a bakıp New York’un gökdelenlerini çiziyordu. Bense niçin insan başını kaldırıp gördüğü şeyi çizmez, çevresindeki birçok değere izole bir duruş sergiler diye bu topluma ait değerleri ilham alanımın orta yerine yerleştirdim. Bunun evrensel anlamda bir karşılığının olduğunu çok düşünmedim. Ben buna yeni gerçekçilik diyorum. İçine geçmişi, bugünü ve yarını da alan...
Resim yapmaya kaç yaşında başladınız? Ve ressam olmaya ne zaman, nasıl karar verdiniz?
Kendimi bildim bileli resim yapıyordum ancak 15 yaşında üniversitede Psikoloji okumaya başlayıp Güzel Sanatlar Fakültesi’ni keşfetmemle birlikte resim, hayatımda tam bir gerçeklik alanına dönüştü. İstanbul’a psikoloji okumak için gelmiştim. Ama her zaman resim çiziyordum, hatta harçlık dahi kazanıyordum çizdiğim resimlerden. Psikoloji ise sadece kazandığım bir sınavın sonucuydu. Aslında biraz da sanata yakın olmasından dolayı seçmiştim psikolojiyi. Güzel Sanatlar’ın varlığını öğrenmem, resim bölümü sınavlarına girmeme sebep oldu. Öğrencilik yıllarımda hem çalışıp hem okuyordum. O dönemde birçok önemli insanla tanışma fırsatı da buldum. Birçok hoca ile çalışma fırsatı da buldum üniversitede.
Son dönemde birçok bienal, sanat etkinliği sokakla buluşma temasını işliyor. Siz de Kaş Limanı, Kadıköy Salı Pazarı gibi yerlerde dev resimler yapıyorsunuz. Tuvaliniz sokak, duvar oluyor bir nevi. Sanatın sokağa inmesi neden önemli?
Aslına bakarsanız sanat insanın olduğu bir yerde anlam kazanır. Eğer sanatı sokağa, halkın anlayacağı, algılayacağı boyuta indirmezseniz bugün Irak’ta IŞİD’in yaptıklarına, Afganistan’da Taliban’ın yaptıklarına Türkiye’de de rastlarsınız. Bu anlamda ben bunu geleceğe dair toplumsal bir sorumluluk olarak görüyorum.
Sizin etkilendiğiniz, sanatınızı şekillendiren sanatçılar kimler?
Rambrand, hocam Ergin İnan ve o dönemde atölyesinde çalışma imkanı bulduğum David Salle.
Yerel motifleri kullanma fikri sizde nasıl oluştu? Ya da İslami Gelenek ile ilişkiniz nasıl?
Biz Türk toplumu olarak 1000 yıllık tüm kültür ve sanatımızı İslam adı altında üretmişiz. Yani İslam Türkler için bir din olmanın ötesinde aynı zamanda bir kültür ve sanattır da.
İslam adına üretilen her şeyi görmezden gelseniz, Türklerin geriye kültür ve sanat adına hiçbir şeyleri kalmaz. Ben olayı daha çok estetik ve kültür boyutunda ele alıyorum.
Sanatın topluma etkisi ve sanatla toplumun etkileşimi ülkemizde ne düzeyde sizce? Bu alanda neler yapılabilir?
Türkiye’de sanat ve sanat piyasası her geçen gün artarak kendi kısır piyasa çelişkilerinin altında ezilmeye devam etmektedir. Sanat günümüz Türkiye’sinde tamamıyla nitelik ve nicelik sorgulamasından yoksun bir şekilde, piyasa şartlarına endekslenmeye çalışılmakla birlikte, sadece ekonomi boyutuna sürüklenmektedir.
Bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz? Ya da imzanızı nereye, nasıl atmak isterdiniz?
Önümüzdeki yıllarda sosyal sorumluluk ve gönüllülük üzerine faaliyetlere daha da fazla zaman ayırmak istiyorum. Bu yıl BM bana gönül elçiliği teklifi yaptı. Biraz bu konuya da zaman ayırmak istiyorum. Şu an Güneydoğu’da sığınmacılarla alakalı bazı projeler yürütüyorum. Bu projelerin artması yönünde girişimlerim ve çalışmalarım artarak devam edecek.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı