Güncelleme Tarihi:
“Genellikle şoför koltuğunda oturduğumuzu düşünmeye eğilimliyizdir, aldığımız kararlarda ve hayatımızın aldığı yönde tam kontrol elimizdedir sanki. Ne yazık ki bu, bir hakikatten ziyade arzularımızla, kendimizi nasıl görmek istediğimizle alakalıdır.” Dan Ariely
Tercih dönemi geride kaldı. Kimileri istedikleri bölümlere, kimileri pek de tercih etmedikleri bölümlere yerleşti. Kimileriyse tercih ettikleri bölüme yerleşmek için sınavlara bir yıl daha hazırlanmaya karar verdi. Ve hikâye başladı.
Her tercih, üniversite seçimi kadar zor ve belirleyici değil elbette. Hayatımızda her an farklı seçenekler arasında bir tercih yapmak durumunda kalıyoruz. Her seçiş bir vazgeçiştir, derler. Belki şöylesi daha doğru olurdu: Her seçiş birden çok vazgeçiştir. Çünkü itiraf edelim; seçenekler fazla, seçenekler hakkında bilgimiz kısıtlı. Peki bu durumda nasıl daha iyi tercihler yapabiliriz?
Yapılan bir araştırmaya göre dünyaca ünlü bir sitede en yüksek puanları alan bir ürün, tüketici araştırmalarında aynı performansı gösteremiyor. Bu alanda yazdığı makaleler ve kitaplarla tanınan ABD’li yazar Tom Vanderbilt bize, özellikle internet çağında seçeneklerin sonsuzluğunu hatırlatıyor ve her seçenek hakkında internette yazılan yorum, verilen puanlar hakkında sorgulayıcı olmamız gerektiğini dile getiriyor. İnternet puanlamalarının ‘kalabalıkların bilgeliği’ olarak görüldüğünü ancak burada sonucun birbirinden bağımsız kişiler tarafından verilip verilmediğini sorgulamamız gerektiğini söylüyor. Popüler sitelerdeki puanlamaların genellikle genel kanıyı yansıttığını düşünen Vanderbilt, kişilerin bu kanıya ters düşmekten çekindiğini iddia ediyor. Ayrıca insanların internet üzerinde bile olsa beğenilerini kamuya açık bir şekilde ifade etmekten çekindiğini de ekliyor. Özellikle çok yüksek ve çok düşük puanlara yahut çok kötü ve çok iyi yorumlara sahip ürün ya da hizmetlere mesafeli yaklaşmamız gerektiği uyarısında bulunan yazar, bunların aşırı duygu ya da tepkilerin sonucu olduğunu belirtiyor. Bu yüzden internet üzerindeki yorum ve puanları değerlendirirken; en yüksek puanlara değil onun bir alt seviyesine odaklanmamız ve tercihlerimizi bu kategoride yer alan ürün ve hizmetler yönünde kullanmamızı salık veriyor. Ayrıca herkesin tercihleri ve beklentileri farklı olabileceği için en iyisi kullanıcı fotoğraflarına bakıp kendi sonuçlarınızı çıkarmak, diyor Vanderbilt ve ekliyor: “Genel puanlamaya ve yorum sayısına bakın, ancak tüm yorumları detaylıca okumak gibi bir zahmete girmeyin.”
Öte yandan, yine bir Amerikalı yazar Michael Schulson, tercihlerimizde dayandığımız mantığı da sorgulayabileceğimizi düşünüyor. Geçen yılın verilerinin ve geçen yıldan bildiklerimizin, neden bu yılki kararlarımızı belirlemek zorunda olduğunu anlamadığını belirten Schulson, eğer ortada gerçekten mantıklı bir seçenek varsa, bunun kolay bir tercih olduğunu, oysa hakkında pek fikir sahibi olmadığımız çok sayıda seçenek arasından mantıklı bir tercih yapmanın oldukça zor olduğunu ifade ediyor. Bu gibi durumlarda, bazen duygularımızla verdiğimiz kararların hem karar alma sürecindeki stresi azaltacağını hem de bilgi sahibi olmadığımız konularda sezgilerimizin doğru kararlara varabileceğine inanabiliriz elbette. Özellikle şans oyunlarının bu kadar popüler olduğu ülkemizde, hangimiz şansa inanmayız ki? Seçenekler arasında hiçbir farkın olmadığı, bir rakamın diğerinden daha iyi ya da daha kötü olmadığını bildiğimizde, talihin bize de gülebileceği umudu, hayatı bizim için daha katlanılabilir kılar.
Kendimizin ve başkalarının oldukça rasyonel olduğuna inanmaya alışkınız. Oysa ‘irrasyonalite’ alanında yıllardır süren araştırmalar, aslında sandığımız kadar ‘rasyonel’ davranmadığımızı ortaya koyuyor. Davranışsal Ekonomi Profesörü olan Dan Ariely, insan davranışlarının psikolojisi üzerinde önemli araştırmalara ve ülkemizde de yayınlanan kitaplara sahip bir isim. Türkçe’de ‘Akıldışı Ama Öngörülebilir’ adıyla çıkan kitabında bize kulaklara küpe edilmesi gereken bir hatırlatmada bulunuyor Ariely:
“Genellikle şöfor koltuğunda oturduğumuzu düşünmeye eğilimliyizdir, aldığımız kararlarda ve hayatımızın aldığı yönde tam kontrol elimizdedir sanki. Ne yazık ki bu, bir hakikatten ziyade arzularımızla, kendimizi nasıl görmek istediğimizle alakalıdır.”
Yazan: Soner Sezer