Güncelleme Tarihi:
Herkes bilinmek ister… Bilinmek, görülmek, duyulmak, anlaşılmak… Her şeyi gören göz, kendini göremez. Kendini görmek için bir yansıma arar. Biri, bir şey karşımızda olmazsa, seslerimiz sonsuzlukta kaybolur gider. Hepimiz kim olduğumuzu, ne olduğumuzu anlamak için birini ararız. Eğer onu bulursanız bilin ki çok şanslısınız. Koluna yapışın ve sorun: Ben kimim?
“Fi” yani altın oran. Sanat ve mimaride yaratılan eserin göze güzel, estetik gelmesi için kullanılması gereken bir sayı. Burada herkes mükemmele ulaşmaya çalışıyor. Buradaki her bir karakter, olaylar karşısındaki iç sesimiz oluyor… Bazen Deniz Hoca gibi sakin, bazen Duru gibi ihtiraslı… Bazen de Can Manay gibi olmak istiyoruz ama işte o bizi maddi manevi biraz zorluyor.
Hazırsan başlayalım? Sen kimsin?
CAN BEN, CAN MANAY
Can Manay: Üniversitede hoca, televizyon programı yapan bir ünlü ve sözü geçen bir terapist. Hepimizin olmak istediği gücün temsilcisi, sorunlarımızın ilk belirtileri…
Bir el şıklatmasıyla gezegendeki tüm kadınları etrafında toplayabilecek güce sahip Can Manay, bir kadına aşık oldu. Onun bir sevgilisi olmasıyla zerre ilgilenmedi. Çünkü Can Manay’dı o! İstemişti ve alacaktı.
Avına kitlendi, sakince bekledi, vakti geldiğinde de kendi gitmedi, avı ona geldi. O sadece kapıyı açıp, “Hoş geldin!” dedi. Zaten geleceğini biliyordum ifadesi sinir bozucuydu ama o kapıya hepimiz gittik sanki. İlişkilerimiz yolunda gitmediği zamanlarda, karşımıza çıkan o süper kahramandı Can Manay. Eksik neyimiz varsa tamamlayıp, bizi kendine hayran bırakan. O kapıya hepimiz gittik. Bağırıp çağırdığımız, kovduğumuz, istemediğimiz kişiye gittik. Duru o kapıya gittiğinde, asla yapmam dediğini yapmanın verdiği sinirden ağlıyordu. Çaresizliğimizin bizi düşürdüğü durumlara ağlıyordu.
Can Manay, hep istediğimiz gücün temsilcisi. Can Manay, içten içe arzuladığımız zenginlik, itibar, şan şöhret. Can Manay, her gün savaş verdiğimiz sendromlarımızın adı.
Sevilmek isteyen birine onu sevdiğinizi hissettirmek, beğenilmek isteyene beğendiğinizi hissettirmek, yalnızlık çeken birine hep yanında olduğunuzu hissettirmek, başarısız birine başarıya giden yolun sizden geçtiğini hissettirmek... Ve bunu yüreğinizden geliyormuşçasına yansıtmak, işte bu Can Manay'ın eşsiz gücüydü.
Can Manay Duru’ya gerçekten aşık mı?
“İnsanları hayatından hata yaptığı için değil, umudun kalmadığı zaman çıkartırsın!”
DENİZ HOCA
Deniz, yakışıklı ve modern, konservatuvarda eğitmenlik yapan bir sanatçı. Can Manay’ın tam zıt karakteri. Duru’ya ve sanatına aşık. Hayata dair kendine özgü felsefeleri olan idealist bir kişilik. Öğrencilerine ve sanata kendini adamış bir adam. Varsa yoksa iş, sanat. Şekilci ve şov içeren tüm hareketlerden kaçan, idealleri uğruna hareket eden o sakin adam.
Duru’ya aşık ama onun hırslarını, ihtirasını ve sahne ışıklarına aşkını gördükçe dizginlemeye çalışması Duru’yu daha da vahşileştirdi. Duru’yu kendi gibi olmaya zorladı. Olmak istediği yerin doğru olmadığına inandırmaya çalıştı. Deniz haklı mıydı?
"Bir insanı olduğundan başka biri haline getirmek ne kadar zor ve hatta imkansızdır."
Deniz hoca bizim iyi niyetimiz. Sanatçı ruhumuz. Olmasını istediğimiz sevgili rol modelimiz, olmak istediğimiz aşık adam. Deniz, “aslında o kadar büyük dertlerle uğraşmıyoruz, bak dünyada neler oluyor” tarafımız. Deniz, bize hatırlatılan insan yanımız, vicdanımız, bir şekilde hallederiz kaderciliğimiz. Deniz, aşık olduğumuz kişiyi fanusta büyütme saçmalığımız. Deniz, aşık olduğumuz kişinin tüm hayatını kontrol altında tutma çabamız.
DURU
Konservatuar öğrencisi ve tek hayali dans etmek, sahnede var olmak olan Duru, adeta mükemmelliğin ve dengenin bir resmi gibi. Mükemmel bir ilişkinin içinde, gelecek vadeden genç bir yeteneğin ve kusursuz güzelliğin sahibi Duru, Deniz’e olan aşkından dolayı kendini hep frenlemeye çalışmış, Deniz’in çizdiği çizgilerin dışına çıkmamaya çalışmış, Can Manay’ın gelmesiyle, başlarım aşkına da işine de deyip Deniz’i terk etmiştir.
Duru hepimizin hayatında var olan hırsın adı. Duru, evde aynısından olan oyuncağımızın bir başka rengini görünce tepinerek “onu istiyorum!” diye ağlamalarımız. Arafta kalışımız. Çıkış yol bulamadığımızda, düze çıkmak için gerekiyorsa başkalarının üzerine basarak olmak istediğimiz yere çıkma çabamız. Duru, aşk mı mantık mı sorumuzun cevabı.
İlişkilerimiz bizi olduğumuz kişiden bambaşka bir kişiye dönüştürür ve biz o çekime sürüklendiğimizden hiçbir şey fark etmeyiz. Aşk bizden ne istiyorsa o olmak için uğraşırız. Zamanla ben değil, o olduğumuzu anlamayız. Ona benzedikçe ilişkilerimiz sıradanlaşır. İlişkide artık tek bir karakter vardır ve o da kendine aşıktır. Peki neden vazgeçeriz bir aşk için hayallerimizden, ideallerimizden, sözümüzden, özümüzden? Aşkın bizi olduğumuz gibi sevdiği zamanları neden unuturuz? Peki ya aşk, hayallerimizin önüne geçiyorsa ve o hayalleri bizim için gerçekleştirecek bir başkası karşımıza çıktığında neden gidemeyiz? Duru bizim o giden yanımız.
Can Manay: “Herkesin senin hakkında bir fikri var. Tanımları, sıfatları, sözcükleri.. Nasıl birisin, ne istiyorsun, neleri seversin, hayallerin nerede başlıyor, nerede bitiyor… Sen; birinin aşkısın, annenin kızı, babanın oğlu, başarılı, ezik, yetenekli, sünepe, güzel, çalışkan, merhametli, acımasız, kıskanç ya da sinsi… Başkalarının senin hakkında söylediklerini kendi gerçeğin sanabilirsin… Başkalarının hayallerini kendi hayallerin sandığın gibi. Gerçekte ne olduğunu sadece bir şekilde anlarsın: Seçim yapmak zorunda kaldığında. Ancak seçimlerin, sana ne olduğunu gösterir…”
Seçim sizin.
Kimsin sen?
Yazan: Tuğba Badal