Bu haftaki konuğumuz, oyuncu Ali İl

Güncelleme Tarihi:

Bu haftaki konuğumuz, oyuncu Ali İl
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2017 11:29

67. sayımızın İlham sayfasında genç oyuncu Ali İl var. İl ile kokoreççilikten oyunculuğa uzanan hayat serüvenini konuştuk.

Haberin Devamı

Soru hazırlarken daha detaylı bilgi edinmek adına sizi biraz araştırdık. Oyunculuktan önce büfecilik, kokoreççilik yapmış olmanız bir hayli ilginç geldi bize. Merak ettiğimiz, her işin kendine has yanları vardır ve diğer taraftan da yaşadığımız dünyada tüm işlerde ürün, benzer bir üretim bandı mantığından sonra ortaya çıkar. Bu açıdan çok da benzerdir. Bu anlamda siz, yaptığınız işler arasındaki uyumu, farklılığı nasıl değerlendiriyorsunuz? O tecrübeler size neler kattı?

Birincisi, yapmak istediğim şeyin oyunculuk olduğunu anlamama, bu kararı vermeme yaradı o yıllar. İkincisi, hayata farklı pencerelerden bakmayı öğretti. Yani, gümrükte çalıştığım, esnaflık yaptığım, büfede kokoreççilik yaptığım zamanlar; hayatın farklı noktalarında olmayı ve bambaşka tecrübeler yaşamamı ve hiç tadamayacağım hisleri tatmamı sağladı. Bunun hala çok faydasını görüyorum. Hayatımda sadece oyunculuk yapmış olmayı istemezdim. Bu anlamda o yılların beni çok fazla beslediğini ve oynadığım rollerde de orada yaptığım gözlemlerin katkısı olduğunu düşünüyorum.

 

Haberin Devamı

Oyunculuk serüveni başladı ardından. Tabii önce konservatuvar. Bu sayfalarda sanatçılarla yapılan röportajlarda sıkça istemeden okunan bölümlerdeki mutsuzluktan ve sanatçılığa geçip insanın kendi yeteneğini bulmasından, huzura ermesinden bahsedilir. Ancak siz dört senelik okulu yedi senede bitirmişsiniz. Pek de sevmeden mi okudunuz, nasıl anıyorsunuz üniversite yıllarını?

Konservatuar yıllarımı hatırlayınca çok güzel anılar canlanıyor tabii. Hiçbir zaman çok çalışkan bir öğrenci olmadım ama okulu severek okudum ve birkaç zor ders olmasaydı dört senede de rahatlıkla bitirebilirdim. Eğer konservatuarda okuyup oyuncu olmaya karar vermeseydim başka bir bölümde de okumazdım ya da yarıda bırakırdım. Aklımda konservatuar dışında bir seçenek hiçbir zaman olmadı.

 

Yukarıdaki sorunun sonunda meselenin üniversite yılları boyutunu sorduk. Bir de iş tarafı var tabii. Hani sanatçılar, kafası rahat, mutlu insanlardır gibi bir algı var. Sizin için durum nasıl, okul bitip oyuncu olunca benzer şekilde huzura erdiniz mi, yeteneğinizle para kazanarak ferah feza mı yaşıyorsunuz, yoksa durum dışarıdan görüldüğü gibi değil mi?

Haberin Devamı

Elbette dışarıdan göründüğü gibi değil. Genellikle oyuncuların lüks ve şaşalı bir hayata sahip olduğu sanılıyor. Ya da zengin bir karakter oynuyorsanız sizin de zengin olduğunuz düşünülüyor. Ancak oyunculuk düzenli para kazanılabilecek bir meslek değil. Bir sene çalışıp bir sene çalışmayabiliyorsunuz. Ama şimdiye kadar iyi idare ettim diyebilirim. Diğer taraftan röportajlarda “Sette çok eğlendik, her şey çok keyifli,” tarzı sözler edildiğine bakmayın çünkü yaptığımız iş çok ciddi ve zor bir iş. Yine de insanın yeteneğiyle para kazanması çok güzel bir şey ve gayet mutluyum bu sebeple.

 

Sizi, çok da piyasa işi sayılmayacak hatta kasten kendini piyasa kültürünün dışında hatta ve hatta karşısında konumlayan işlerde de izledik. Bu anlamda hayattaki pozisyonlanışınız iş seçiminde etkili oluyor mu?

Haberin Devamı

Evet öyle işler yapmaya çalışıyorum. Zaten tiyatronun kendisi başlı başına muhalif ve piyasa dışı bir iş. Bu yüzden tiyatro yapmaya çalışıyorum. Televizyon ve sinemada da seçici olmaya, tabiri caizse “suyuna tirit” işerde bulunmamaya özen gösteriyorum. Ancak ne olursa olsun televizyonun kendisi başlı başına popüler kültürden beslenen bir mecra. Dolayısıyla bundan kaçınamazsınız. Yaptığım işi ele alış biçimim bir yana hayattaki pozisyonlanışım açısından, çok da muhalif bir insan olduğumu söyleyemeyeceğim. İşime odaklıyım ve hayatımın merkezinde o var. İşimi yapmaya ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Hayatta ve siyasette muhalif bir pozisyon almakla alakalı değilim, kafamın içi zaten yeterince karışık.

 

Haberin Devamı

"Gençlerden çok fazla talep var ama bu işi yapmak istediklerinden, yeteneklerinden tam anlamıyla emin değillerse sonuç hüsran olabilir. Çok sabırlı olmak, doğru zamanda doğru yerde olmak da gerekiyor."

Bu haftaki konuğumuz, oyuncu Ali İl

Piyasa demişken koşullarından da bahsedelim. Birçok genç, üniversiteli dizilerde oynama hayali kuruyor. O iş öyle mi? Dudak uçuklatan paralar kazanılıyor ve iş de öyle okullardan mezun olunca yapılan işler gibi zor değil, mi cidden? İçeriden durum nasıl gözüküyor?

Ben on beş senedir çok fazla çabaladım ve geldiğim noktanın dışarıdan göründüğü gibi kolaylıkla gelinebilecek bir nokta olduğunu düşünmüyorum. Evet, şanslıydım da. Başardım, başaramayabilirdim de. Birçok insan oyunculuk yolculuğunun başında ya da bir noktasında bundan vazgeçmek zorunda kalıyor. Gençlerden çok fazla talep var ama bu işi yapmak istediklerinden, yeteneklerinden tam anlamıyla emin değillerse sonuç hüsran olabilir. Çok sabırlı olmak, doğru zamanda doğru yerde olmak da gerekiyor. Şöhret ve eğlencenin cazibesine kapılmalarını anlayabiliyorum ama şöhretin hiç de keyifli bir şey olmadığını söylemeliyim. Ben, şöhrete rağmen işimi yapmaya çalışıyorum. Bence bu da, bizim işimizin en kötü tarafı. Dışarıda tanınmak, kim olduğunuzun bilinmesi bence çok da avantajlı bir durum değil. Gençlerin de tek seçenek olarak oyunculuğu görmemelerini ve başka şeyleri de deneyip gelişime açık olmaları gerektiğini söyleyebilirim.

 

Haberin Devamı

Piyasadaki her iş de aynı olmuyordur tabii. Oynadığınız dizileri düşününce, içinize daha çok sinen, bir işten talebiniz her ne ise ona en çok yaklaştığınızı hissettiğiniz iş hangisiydi?

Şu anda içinde bulunduğum işten gayet memnunum. Şu ana kadar yaptığım işler arasında kendimi en çok gösterip oyunculuğumu izleyicilerle paylaşabildiğim iş. Ver Elini Aşk, umarım uzun süre devam eder. Oynadığım karakteri başka şekillere evriltmek en büyük isteğim.

 

Tiyatro bu işin er meydanıdır derler. Hata, eksik kabul etmez. Gerçekten öyle mi ve sizce icra edildiği mecra açısından oyunculuk yapma şekli de değişiyor mu, nasıl?

Evet, tiyatroda yaptığınız hatayı geri alma şansınız olmadığı için her şeyi çok çok iyi planlayıp, organize olup, konsantre olup öyle çıkmalısınız sahneye. Bambaşka bir disiplin, büyük bir disiplin gerektiriyor. Televizyon ve sinemadan, teknik olarak çok daha başka bir iş yaparsınız orada. Bir şey bölmez sizi, oyununuzu kesmez. Başlarsınız ve oyununuza devam edersiniz sonuna kadar. Fakat neticede hepsinde duygularınızı, bedeninizi ve beyninizi çalıştırırsınız. Çalıştırabildiğiniz kadar.

 

Büyük oyuncularla oynadınız. Mesele Bezirgan’da Erkan Can, bizim aklımıza ilk gelen. Öncelikle size göre Büyük Oyuncu nedir, bugünden ve geçmişten sizin tanımınıza uyan, örnek aldığınız kimler var?

Büyük oyuncu olabilmek için işin zamana yayılması gerekiyor. Uzun süre bu işi yapmış olmanız gerekiyor. Çünkü tecrübe çok önemli. Erkan Abi de büyük oyunculardan bir tanesi elbette. Aklıma gelen, Ahmet Levendoğlu var, Musa Uzunlar var. Bunlar kendilerini ispatlamış oyuncular. Bu da zamanla oluyor çünkü ne kadar yetenekli, ne kadar başarılı işler yapmış olursanız olun tecrübenin önüne geçemezsiniz. Büyük oyuncuların temel ve ortak özelliği; disiplin, çalışmak, işini çok sevmek, yapabildiği kadar fedakarlık yapmak. Çünkü bedeninizle bir iş yapıyorsunuz ve mümkün olduğunca iyi bakmalısınız kendinize. Bu saydığım isimler de bu işin gerekliliklerini hakkıyla yerine getirmiş isimler.

 

Sinemanın da memleket sanatında geleneği olduğu söylenebilir pek ala. Ülke sinemasının Yeşilçam sonrası son 20-30 yılına baktığımızda içinden iyi yönetmenler çıkardığını görüyoruz. Sizin bugün çalışma imkânınız olsaydı hangi yönetmenle ve ne tür bir rolde oynama hayalinizi gerçekleştirirdiniz, neden?

Türkiye’de genç kuşaktan bir hayli yetenekli isimler çıktığını ve daha da çıkacağını düşünüyorum. Sinemayı, film izlemeyi seven bir ülkeyiz. Benim için iyi yönetmen, kendi hikayesini çekmek isteyen ve çekebilen yönetmen demek ve onları izlemek daha keyifli oluyor. Başkalarının hikayelerini çeken de çok iyi yönetmenler var ama benim tercihim, yönetmenin kendi hikayesini anlatmasıdır. Dolayısıyla bu anlamda ilk aklıma gelen yönetmenler; Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Yavuz Turgul, Çağan Irmak… Bu isimlerle çalışmak keyifli olurdu tabii.

 

Son olarak da okurlarımız için önerilerinizi alalım. Öncelikle ilerlediğiniz yola çıkmayı hayal eden gençlere ne yapmalarını ne izlemelerini ne okumalarını ve dinlemelerini önerirsiniz?

Herkesin zevk aldığı, kendine katarsa mutlu olacağı şeyler farklıdır. Dolayısıyla öyle spesifik bir isim veremeyeceğim. Ama her şeyi dinlemeye, okumaya, izlemeye çalışsınlar. Meraklı olsunlar. Bu işte sabır ve disiplin çok önemli. Çalışmaya devam etmeli ve gerekirse iyi olanla birikmek adına ilgi alanlarının dışında kalan kaynaklardan da beslenmeye zorlamalılar kendilerini. Mesela Tarkovski izlemek zordur ama izlemeliler. Çünkü o film bittiğinde size bir şey katmış oluyor. Diğer taraftan sıkıcı gelse de felsefe ve psikoloji de çok önemlidir. Bu tip temalarla yazılmış romanları okuyarak gelişebilirler.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!