Güncelleme Tarihi:
Grubun adı en merak edilen konulardan birisi. Nasıl buldunuz? Hikayesi nedir? Yaptığınız sanatta nerede duruyor?
Gruba isim aramadığımız bir anda çıkıverdi. İlk albümümüzün kayıtlarında "Feraye Zeybeği"ni çalarken Özer birkaç kez “Bu kısmı Rubato çalalım,” dedi. Bunun üstüne de Göksun, “Grubun adını Rubato mu koysak,” dedi ve o günden sonra kendimize Rubato dedik. Anlaşılacağı üzere Rubato müzikal bir terimdir. Eserde belirlenen bölümü ritmik unsurlara bağlı kalmadan, ritmi özgürce yavaşlatıp hızlandırarak elde edilen bir icra biçimidir. Ritmik özgürlük anlamına da gelir. Arapçada “rubat” birlikte hissetme, hemhal olma durumu anlamına da gelir. İster özgürlük ister birlikte hissediş hali, hangi anlamdan bakarsanız bakın kendimize yakıştırıyoruz ve bize uygun düştüğünü düşünüyoruz. Ama ortaya koyduğumuz ve koyacağımız eserler ismi daha dolgun gösterecektir. Bunun için çalışıyoruz
Pek çok isimle çalışma fırsatınız oldu. Ses getiren işlere imza attınız. Şimdi kendi yolunuzdasınız. Grup olarak bir araya geliş ve ardından bugüne kadarki sürecin hikayesi nedir?
Her birimiz çok uzun seneler birçok sanatçı ile sahne aldık. Bizde en çok iz bırakan da Sezen Aksu'dur. Uzun senelerde elde edilmiş tecrübe ve donanımlarla Rubato yoluna çıktık, diyebiliriz. Ama biz çocukluktan beri birlikteyiz zaten. Dostluğumuz ve birlikteliğimiz profesyonel olmadan öncesine dayanıyor. Yani ilk önce biz vardık zaten. Neden şimdi? Şimdi hazırmışız ve hissetmişiz demek ki.
Uzun yıllardır birlikte çalışıyorsunuz. Birbirinizi desteklemek noktasında da anlaşmazlık konularında da çok fazla anı biriktirmiş olmalısınız. Grup olmak ve bireysel olarak yürümenin olumlu, olumsuz yanları neler?
Anılar, anılar... O kadar çok ki, en komiğinden an acısına kadar. Biz birlikte büyüdük. Saymakla bitmez yani anlayacağınız. Bireysel yürümek yalnız bir yolculuk. Biz birliktelikte ararız kerameti. Birbirine en açık ve dürüst yerden yaklaşan gruplarda pek sıkıntı olmaz zaten. Grubu zorlaştıran içe atmalar ve tartışamamaktır. Büyür dağ olur aşılmaz sorunlar. Herkes kalpten ise grup olmak bireysel yol almanın çok önündedir. Çünkü omuz omuza her türlü ayakta kalırsın. Her bir üyenin enerjisi ile etki alanın daha da büyür. Grup evlilik gibidir, her grubun da kendine has bir tavrı vardır. Biz her tavrı birlikte oluştururuz. Sorumluluklarımız eşittir.
Rubato’nun ritmik bir özgürlük. İsminizden yola çıkarak sormak istiyoruz; sektörde özgür hissediyor musunuz? Kendi ritminizi tutturmanız açısından sizi sınırlayan ya da zorlayan faktörler var mı müzik sektöründe?
Sektör olayına takılırsak müzik filan yapamayız. Yok onun yayınlayacağı gibi, yok şu çalmaz vs. gibi yaklaşımlarla özgün bir hal yakalamamız imkânsız. Biz hissettiğimizi ortaya koyuyoruz. Ama sektörde yer alanlar tarafından da algılanmışız ki, birçok platformda çalınıyor ve paylaşılıyoruz. Müziği yapanlar ve müzikseverlerle arada müziği ulaştıranlar var. Bu çok önemli bir alan ve onlar kendilerini ne kadar özgür hissediyorlar? Sadece biz icracıların özgür hissetmesi yeterli değil.
Spotify’da da aylık dinleyici sayınız ve şarkılarınızın dinlenme oranı Türkiye’deki bu tarz sesler için gayet iyi denebilir. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Samimiyetle yaptığımız iş karşılık buluyor diye düşünüyoruz. Bu soruyu bu paylaşım alanında bizi tanıyan bir dinleyiciye sorabilsek keşke. Cevap onlarda.
Efkârlı şarkılarla yatıp kalkmak günlük hayatta sizi olumlu veya olumsuz etkiliyor mu?
Bizde efkâr, ekmek ve su kadar doğal. Sanata bulaşan herkeste bir tutam olur. Biz efkâr dozajı yüksek bir grubuz, farkındayız. Solistimiz Özer Arkun daha ilk satırı okurken offf çektiriyor :) Biz olumsuz bir yönünü görmedik efkarın. Yarayı açıp zehri akıtmaktır efkâr. Duygularını açığa vurmaktır. Kendini bunalıma sokmak efkâr değildir. Grup olmanın bir faydası da bu, elimizi bırakmayız. Bu ekipte herkes rahatça içini döker, efkarını paylaşır.
Günümüzde birçok rock grubunun veya farklı türlerde müzik yapan sanatçının şarkılarında bariz arabesk/alaturka unsurlara rastlıyoruz. Bunun yanı sıra yeni arabesk coverlarından albümler de patladı. Sizin bakışınız nasıl bu işlere?
Sırf arabesk çok moda diye yapılan işler var muhakkak. Alaturka için de aynı şey geçerli. Bu açık Pazar, herkes dilediğini yapmakta özgür. Ama samimiyet çok önemli. Tutsun endişesiyle mi yoksa severek yapma keyfiyle mi? Müzikseverler artık bunu çok iyi algılıyor. İnsan içinde yaşatıp beslemediği bir aşkı nasıl paylaşır? Müzikte de öyle. Alaturka müziğin artiküler tavrını hissedemiyorken böyle bir yapıt yapmak, yaşamadığın bir aşkın serenadını yapmaktır!
Günümüzdeki dinlemekten keyif aldığınız yeni gruplar veya isimler var mı?
Var tabii ki. Her biri çok eski dostumuz Taksim Trio grubunu severiz, dinleriz. Yüksek Sadakat, Duman, Gripin sevdiğimiz gruplardan. Bir de efsanelerden MFÖ yü çok severiz. Buray var çok farklı geliyor tınısı. İsmail Altunsaray kardeşimiz de öyle. Daha çok isim var sevdiğimiz, aklımıza ilk gelenler bunlar.
Dünyanın tamamında olduğu gibi müzikte de dijitalleşme son sürat ilerliyor. Hem müzik aletlerinin hem alt yapının hem de kayıt ve paylaşım imkanlarının dijitalleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Müzisyen iyiyse her koşulda iyi müzik ortaya koyar. Dijital altyapıyı müzisyence işleyip harika soundlar da çıkmıyor değil. Değişen durumlar, teknolojinin bütün konulardaki mutlak hakimiyeti her şeyde olduğu gibi bir şey getirir bir şey götürür. Bununla savaşmak Don Kişot'luk gibi bir şey. Biz albümümüzü makaralı bantlara kaydetmedik. En yeni teknolojiye sahip stüdyomuzda kaydettik. Önemli olan müzisyen ruhunu kaybetmemek, işin özeti. Asaletle yaptığın her şey caizdir. Onno Tunç da seneler önce o anki son teknolojiyi kullanıyordu. Birçok aranjesi var ki, ilk o sesi, o kullandı. Hep önde oldu. Savaşmadı teknolojiyle, müzisyenliğinden de ödün vermedi. Galiba çok doğru bir örnek oldu.
Yeni albümünüz İKİ’yi nasıl tanımlıyorsunuz? Sizdeki yeri nedir?
Bizi en çok heyecanlandıran eserlerden oluşturmaya çalıştığımız bir repertuar oldu. Efkar yoğunluğu fazla ama bir çırpıda dinleyen insana ağır gelmeyen bir kokusu oldu. Kalabalık olmayan ama oldukça doyurucu bir soundu olan albümdür İKİ. Sevgili Tonmaisterimiz Hasan Umut Önder'in hakkını da vermek gerekiyor. Keyifli duymanızda önemli katkısı var. Bu albüm ilk albümümüz gibi ve bundan sonra yapacaklarımız gibi arkasında olduğumuz bir albüm. Her saniyesine özen gösterdik.
Konserleriniz devam ediyor, farklı şehirler de var mı gündemde?
Şu an tam da bunun üzerinde çalışıyoruz. Söz verdiğimiz birçok şehir var. Şanssızlıklar olsun, ülkemizde yaşanan sıkıntılardan olsun iptal ettik bazılarını. Şimdi güzel bir turne planlıyoruz. İzmir, Ankara, Bursa, Antalya, Eskişehir, Edirne, Gaziantep, Denizli'de konser vereceğiz ilk etapta. Konser haberlerimizi sosyal medyamızdan da takip edebilir okurlarınız.
Üniversiteliler, üretmeye en yatkın dönemlerinde nasıl bir yol izlemeli? Yeni bir şeyin farkındalığı, verdiği heyecan, müzikle birleştiğinde sizi çok güzel bir noktaya taşıdı. Onlara ne önerirsiniz?
Dünyayı güzelleştiren olsunlar. Bu onlara tavsiyemiz değil ricamız. Başarılı olmak sağlık ve mutlulukla birleşmeyince hiçbir şeydir! Mutlu olmayı hedef alan kişi zaten mutlu olur ve dünyaya iyi gelir. Çalışkanlık ve azim iyidir ama hırsa dikkat etmek lazım. Asıl resmi görmek diye bir şey vardır ya, hep onu görmeyi denemeliler. Her konu farklı bir uzmanlık alanı, bir fizik öğrencisine mesleki katkıda bulunamayız mesela. Ama dünyada bir değer olmak her uzmanlığın hedefi olmalı.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı, Yağızcan Akbulut, Buğu Begüm Orhan