Güncelleme Tarihi:
Ülkemizde sanatsal üretim içinde olmak, üstüne bir de sinema gibi ciddi bütçeler isteyen işlerin altına girmek cesaret istiyor. Sizin için süreç nasıl başladı; senaryonun, filmin doğuş aşaması nasıl şekillendi?
Bel fıtığı rahatsızlığından evde yatmak zorunda kaldığım dönemde bu fikir şekillendi. Günlük hayatın telaşesine istemeden de olsa ara verdim. Bu durum neleri kaçırdığımı düşündürdü, hayal edip yapamadığım şeyleri düşündüm. Çok film takip eden biri olarak ne Türk ne de dünya sinemasında eczacı üzerine bir film olmadığını fark ettim. Eczacılar hariç her hayat anlatılmış beyaz perdede; avukat, doktor, bakkal vs. tüm hayatlar… İlk düşünce böyle şekillendi. Eczacıyı anlatan bir film çekebilir miyim? Yattığım yerden bir hikaye tasarladım kabaca. Sonra senaryo yazımı üzerine kitaplar okudum. Okuduğum bir kural beni cesaretlendirdi. Senaryo günlük dilde yazılır. Çünkü senaryo görücüye çıkmaz, film olarak karşımıza gelir. Betimleme, teşbih, tariz ve bunun gibi romanlarda kullanılan edebi unsurlar kullanılmaz. Yalın, net, farklı olmalı. Kaba hikayeyi genişlettim, replikler, ayrıntılar ekledim. Yaşanabilecek olayların yanına fantastik öğeler de ekledim. Düzeltmeler ile beraber bu süreç altı ay sürdü.
Filmle ilgili detayları okuyunca, videoları izleyince karşımıza; aksiyon, fantastik, mizah, gerilim ve daha birçok tanımla tanımlanabilecek bir film çıkıyor. Siz filmin türünü nasıl tanımlıyorsunuz?
Kara mizah, gerilim-gizem hikayesi olduğunu söylemek bence daha doğru. Aksiyon sahneleri var filmde ama çekilmiş bu sahneler hikayenin ihtiyacı olduğu için var. Demek istediğim sırf aksiyon olsun diye bir plan koymadık. Hikaye belli noktalarında aksiyona ihtiyaç duyuyordu.
Filmdeki aksiyon sahnelerinde gerçekliği yakalamak için ciddi çaba sarf edildiğini okuduk. Neydi bunlar?
Herhalde en dikkat çekeni iki arabanın çarpıştığı sahnedir. Hollywood’da bu işler çok kolay yapılıyor. Ama değil Konya’da, Türkiye’de bu sahneyi çektirebileceğimiz bir firma olduğunu sanmıyorum. O yüzden arkadaşlarım bu sahneyi animasyon, 3D yapalım dediler. Bu çok da kolay olurdu ama gerçekliği düşük olur diye bunu tercih etmedik. Eczacının karakterine en uygun aracın kaslı bir Amerikan arabası olduğuna karar verdik. Ancak böyle bir araç alacak ve sonra da bunu patlatacak bir bütçemiz yoktu. Sahibi olduğum Lal Sanat Atölyesi’nde bu aracın hemen hemen aynı ölçülerde bir “benzeri”ni yaptık. Dublör olmadığı için de bu iki aracın çarpıştırılmasını sağlayacak uzaktan kumandalı bir sistem yaptık. Türk sinemasında çok yapılan şeyler değil bunlar sanırım. Bunun yanı sıra platolar, silikon yumruklar, kan fışkırması için farklı sistemler, kısa namlulu tüfekler ve spoiler olacağı için çok bahsedemeyeceğim greenbox dekorlar yaptık.
Oyuncularla bir araya geliş, cast süreci nasıl şekillendi? Rol ve oyuncu uyumunda aradığınız neydi ve bulabildiniz mi?
Daha yazarken aklımda oluşan isimler vardı. Her oyuncuya teklifi bilinçli götürdük. Cemal Hünal’ın takip ettiğim kadarıyla Eczacı için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyordum. Ruhi Sarı’nın canlandırdığı karakter de ekstrem bir karakterdi. Aklımızdan geçen tüm isimler teklifi kabul edip bizi çok onore etti.
Mesleğiniz sorulduğunda ne cevap veriyorsunuz ve üniversitelerde istediği bölümde okuyamayıp hayalleri bambaşka olan gençlere ne önerirsiniz?
Ben isteyerek ve severek eczacı oldum. O yüzden ilk göz ağrımın yeri başkadır. İstediği bölümde okuyamayan kardeşlerime tavsiyem; sadece bir mesleğimiz olur gibi bir kısıtlamayı düşünmesinler. Da Vinci doğru bir örnek olur sanırım. Bileklerine birkaç bilezik daha taksınlar.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı