Güncelleme Tarihi:
Kampüs’e hoş geldiniz. Öncelikle sizi tanıyarak başlamak isteriz. Kimdir Badi Gardi?
Bora Özçoban: Biz Çağrı’yla 2011 yılında çalışmaya başlamıştık. Görkem ve Türkay’ın da dahil olmasıyla 2016 yılında da Badi Gardi’yi kurduk. Zaten sevdiğimiz ve dinlediğimiz bir müzik türü olduğundan da aynı tarzda, blues rock yaparak devam ettik. İlk zamanlar old blues şarkılarımız vardı. Sonra yeni nesil blues şarkıcıların şarkılarını dahil ettik. Bir cover grubuyuz aslında. Bu şarkılara teknik anlamda kendi yorumlarımızı da ekleyince her daim enerji dolu bir performans çıktı. Sahnemizde de her zaman yüksek enerjiyle başlayıp, yine aynı enerjiyle bitiriyoruz. Bu anlamda bizi tanımayan, daha önce hiç dinlememiş olan seyirci bile üçüncü dördüncü şarkıdan sonra enerjimize dahil oluyor.
Albüm yapmaya nasıl karar verdiniz? Yol hikayesini dinleyebilir miyiz?
Bora: Çağrı’yla bizim elimizde zaten şarkılarımız vardı. Benim evde ufak bir stüdyom var, arada kayıt yapıyorduk burada. İçimize sinmeye başladıkça neden bir albüm yapmıyoruz dedik. Eser Taşkıran’la beraber stüdyoda çalışıyoruz zaten. Ona götürdük kayıtları. Eser, ben de bir bakayım şarkılara deyince bambaşka bir hal aldı. Eser’in vasıtasıyla prodüktörümüz Cem Sayar ile tanıştık. Kendisinin zaten bir ekibi olduğundan klip çekiminde de onlarla beraber çalıştık. İlk klibimizi “Alkolik miyim” şarkımıza çektik. Lansman gecemizde ise şarkının sevildiğini, sözlerinin ezberlendiğini görünce inanılmaz mutlu olduk.
Türkiye’de blues müzik çok fazla ilgi gören bir tür değil. Siz albümde bunu kullanırken tereddütleriniz oldu mu?
Türkiye’de evet bu anlamda müziğin ciddi bir açığı var. Yani yirmi yıldır mesela neredeyse hiç yapılmıyor diyebiliriz. Ama dünyada kitlesi hala çok büyük. Bu yüzden de Türkiye’de takip edip dinleyebileceğimiz isimler yok. Dünyada ise bizim yaptığımız müzik, yeni nesil blues rockcılar. Biz elbette piyasadaki açığı kapatalım diye yola çıkmadık. Bir araya geldiğimizde çıkan şarkıların yürüyüşü buraya getirdi. Biz de bireysel olarak bu tarz müziği sevdiğimizden, madem öyle bunu yapalım dedik. Ticari kaygımız yok bu nedenle. Sevdiğimiz müziği yapıyoruz. Dinlemeyeceğimiz şarkıyı çalmıyoruz. Bizi dinleyenlerin yaş ortalaması da bu anlamda değişiyor. Yani 18 yaşında da var ama Ünal Abi dediğimiz 70 yaşında bir hayranımız da var. Aslında bildikleri şarkıları biz biraz daha dinamik çaldığımızdan onlara da değişik geliyor.
Son olarak kampüs okuyucuları ve müzikle ilgilenen genç arkadaşlarımıza neler söylemek istersiniz?
Türkay: Sevdikleri işi yapsınlar elbette ve inanmaya, çalışmaya devam etsinler ama mutlaka eğitimini alsınlar. Bizim en büyük eksiğimiz doküman eksikliğiydi. Ama şu an her şeye hemen ulaşabiliyorsunuz. Biz gerçekten keçeli kalemle kaset saran nesildik. Bunun sefasını mutlaka sürsünler.
Bora: Tembellikten kurtulmak gerekiyor. Ne çalıyorlarsa çalsınlar enstrümanlarına önem versinler. Daha fazla vakit geçirsinler. En iyi enstrümanı almak zorunda değiller. Ondan en iyi performansı almaya çalışsınlar. Evet para hepimizin derdi. Öğrenci olunca da işler zorlaşabiliyor ve ticari kaygılar da işin içine giriyor ama en iyisini yapmaya çalışsınlar yeter.
Çağrı: Benim bölümümün bana verdiği katkıyı es geçemem ama o bölümde aslında okumak istemediğimi çok sonra anladım. Bu yüzden okuduğum bölümden devam edemedim. Ne yapmak istediğimiz, ne olmak istediğimiz çok önemli. Bizim iyi müzik dinleyicilerine ihtiyacımız var. Bu anlamda her kulağı iyi olanın hemen müziğe atılmaması gerekir.
Görkem: Diploma evet önemli. Ama sevdiğin işi yapmak bundan çok daha önemli. Biz işimizi severek yapıyoruz. Sahneye ticari kaygıyla çıkmıyoruz. Eğlenmek için, bunu paylaşmak için çıkıyoruz. Böyle olunca da maddi manevi karşılığını zaten alıyoruz. Koşa koşa sahneye geliyoruz. ☺
Çok teşekkürler
Röportaj: Tuğba Badal