Güncelleme Tarihi:
Son yıllarda herkes aynı dertten muzdarip. Kiminle konuşsak, bir dokunup bin ah işitiyoruz. Aşık olamıyoruz! Aradığımız aşk Kaf Dağı’nın arkasında mı yoksa aradığımız kişiye şu anda ulaşamıyor muyuz bilmiyorum ama ortamlar aşksızlıktan kan ağlıyor. Her iki kişiden biri bu dertle yanıp kavrulurken, el ele kol kola gezen aşıkları gördükçe dizlerimizi dövüyoruz.
Peki nasıl oluyor da bu üç kelime bizi bu kadar çıkmaza sokabiliyor?
SORUN SENDE DEĞİL BENDEYMİŞ
Filofobi; yani aşık olma korkusu. Geçmiş deneyimlerinde aldatılan, hayal kırıklığı yaşayan kişilerin aynı acıları tekrar yaşamamak adına kendi hapishanesini inşa etmesi. Filofobik kişilerin hoşlandığı insanla karşılaştığında ortamdan koşar adım kaçtığını görenler de olmuş. Peki ya çaresi nedir derseniz, yüzleşmek! Korkularınızla yüzleşmeden ne yazık ki o duvarları aşamayacak ve “bir daha aşık olmak istemiyorum, zaten istesem de olamıyorum” diyerek yaşamaya devam edeceksiniz. Tekrar düşün, tekrar kalkın. Korkmayın be!
AYNI KADEH AYNI MEY
Modern hayatlarımızın bir başka getirisi de seçimsizlik ve birçok alternatif. İkisi arasında sıkışınca bocalayıp duruyoruz. Telefonların şarj aletinin bile hepimizi esir aldığı şu hayatta, ilişkilerimiz de ekle-sil-engelle üçgeninde yitip gidiyor. Hep daha iyisini, hep daha farklısını arayan iştahsızlığımız yüzünden bozuk para gibi harcıyoruz birbirimizi. Ne umuyoruz bilmem ama Adriana Lima’nın bile aldatılabildiği şu hayatta gözünüz de gönlünüz de doysun artık, çünkü yeter.
HERKES BİRBİRİNİN ESKİ SEVGİLİSİ
Teknoloji, insanlık, evren, bir bilinmezlik falan derken genişlemesini beklediğimiz ama gün geçtikçe küçülen dünyalarımız. Biriyle tanışıyoruz. “Hoşlandım ben galiba anlaştık ya oldu bu iş” derken öğreniyoruz ki daha önce bir arkadaşımızla sevgiliymiş bunlar. İşe bak sen! Herkesin birini, başka birinde unutmaya çalışması, sahibinden ikinci el ama temiz kullanılmış aşklar çıkarıyor karşımıza. Bir insanın izlerini yok edecek başka bir insan siparişi vermeyin artık şu hayata. Dar alanda kısa paslaşmalarla dejenerasyonun dibine vuracağız yakında.
ISSIZ ADAMLAR
İlişkilerinde bağlılık istemeyen, günü birlik ilişkiler yaşayıp, uzun süreli ilişkilerdeki romantizm ve duygusallığı aşağılayan bu yalnızlık aşığı arkadaşlar bir gün size de denk gelebilir. Böyle açık açık yüzümüze karşı “ben seni üzerim kızım" der, biz de demeyiz ki "ulan sen kimsin de beni üzücen, ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın" diye. Çünkü bu adamların o esrarengiz hallerine bayılırız. Sonra da bu adamlarda yaşadığımız acıyla, aşka küseriz. Yanlış insanlar yüzünden doğru insanları kaçırmayın. Ömür kısa, kuşlar hep uçar.
BİZİM BİR SİPARİŞ VARDI EROS BEY AMCA
İyi kötü herkesin kafasında bir sevgili tanımlaması vardır tamam ama siparişle aşk gelir mi yahu? Aşık olacağı sevgili tanımlamasını abartıp, enine boyuna kendine kriter listesi yapıp çıtayı Everest’in tepelerine çıkaran bu arkadaşlarımız, aradığını bulamamaktan yakınır, en nihayetinde de öğrenilmiş çaresizlikle aşık olamadığına ve asla olamayacağına inanır. Ee sen koyarsan oraya yok şu olsun, yok bu olsun, ay bu olmazsa olmaz kriterleri, oturur evinde beklersin öyle. Fonda da Neşet Ertaş “Kendim ettim kendim buldum” diye çalar söyler.
Özetle arkadaşlar; güvenin, en azından deneyin. Bir acımasız tecrübe yüzünden güne, güneşe küsmeyin. Dışarıda hayat var. O telefonlardan başınızı kaldırıp etrafınıza bir bakın, sokakta, havada aşk var! Açın kapılarınızı korkmayın. Yanıldıkça, yanıldığınız yerden tekrar sevin. Şu dünyada tüm savaşları, tüm nefreti-korkuları bitirecek tek duygudur aşk. Olun gitsin.
Yazan: Tuğba Badal