Güncelleme Tarihi:
Yaklaşık 10 yıl önce bir ‘ütopya’ hayaliyle yola çıktınız. Bu ‘arzu/haz ütopyası’ hayalinin neresinde görüyorsunuz kendinizi şu an?
Hedonutopia’da şahane bir döneme tekabül eden “üretim” dönemini yaşıyoruz. Kendimizi gerçekleştirmeye başlayacağımız bu döneme, orta dönemin başlangıcı da denilebilir. Geleceğimizi inşa ediyoruz. Şarkıları bestelemek yetmez, paylaşmanız, yayınlanmanız gerekir. Klip ya da fotoğrafınızın olması yetmez, her albüme kapağınızın hazır olması gerekir gibi zor ve kanlı görülen süreçleri deneyimleyerek yerimizi buluyoruz. Yurtdışından nasıl albüm yayınlayabiliriz gibi konular gündemimizde.
Nefesler, sesler, mırıltılar, ezgiler arasında kozmik etkilere sahip soyut diyebileceğimiz kontrolsüz bir güç var ama bir yandan da tüm bu soyut dinamikler, somut olan üzerine düşündürmeye itiyor. Alternatif müzik piyasası içinde bile çok sık rastlamadığımız bir felsefi derinlikten bahsedebiliriz. Yaptığınız müziği bu uçsuz bucaksız derinliğe getirip koyarken sizi etkileyen dinamikler neler oluyor?
Hayatın çemberinden geçmiş insanlar gördük, görüyoruz. Gerçekliğin dinamiklerinden soyutlanamamış insanlardansanız; üretimlerinizi pespembe (ya da tek renk) yerine bütün renklerin skalasıyla ancak doyuma ulaştırırsınız. Denenmemiş duygu renk sıralamaları deniyoruz. Saçmalamadan yapabilmek esas meziyet, onu arıyoruz. Bize göre; günlük rutininizdeki iletişim şekliniz yani çoklu karakterleriniz sanat eserinizde kendilerini açık eder. Ne kadar açık, o kadar iyi.
Şarkıların sözlerinin anlaşılmadığına dair yaygın bir görüş var, hatta kimisi sadece belli bir kalıba oturmayan hatta belki tam da bu yüzden içine çeken tınılar için sizi takip ediyor. Özellikle ‘Maymun Kral’ bu gelgitlerin tam ortasında. Kişisellik barındırsa da evrensel bir noktaya ulaşabilmiş bir şarkı. Ben birkaç tekrardan sonra o kadar düşündüm ki, bir baktım ‘evrim teorisine’ kadar gelmişim. ☺ Bu durum da yaptığınız şarkılarda kendinize ait bir dil oluşturabildiğinizin ve sizi dinleyenlere alan açtığınızın bir göstergesi bana kalırsa. Buna bağlı olarak, metafizik felsefenin yeniden yorumlanmasına olanak tanıyan Derridacı bir yöntem olan ‘yapısöküm’den etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz? Oluşturduğunuz bu ‘müzik dili’ni siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sistem, müzisyeninden herhangi farklı bir formül beklemiyor hatta istemiyor bile. Ama yaşlılıkları pişmanlıklarıyla nam salmış ünlüler görüyoruz. “Güç-para-nüfuz verince herkes aynen değişir” başlığını bozmak isteyenlere duyurulur: Sözleri bozun! Alışılmışların en yabancısını kollayın! Biri “O”nu görünce sizin olduğunu anlasın. Eleştirileceksiniz evet çünkü çok sevileceksiniz. Çünkü dünya güzellik insanlarını da içeren mavimtrak bir sandaldır. Eskiden masmaviydi. Çocukluğumuzun duygu süzgecinden geçip gelmiş her düşünce sanat eseri olabilir, unutmayalım. Filozofları ayrıca seviyoruz.
İsimsiz, Bil ki, Sev Beni, Çöl… Her biri ayrı bir dünya, her birinin bir hikayesi var belli. Hatta son albümünüzü ‘yakanızdan düşüp gitmeyenlerin binip gittikleri bir sandal’ olarak yorumluyorsunuz. Sizin ütopyanızda bir şarkının hikayesi nasıl başlıyor?
Melodilerin kafamızın dibine çöreklenmesiyle başlıyor her şey. Ne kadar dürüst olduğunu doğru anlamak önemli. Kendini temrinlerle tekrar tekrar istetiyor ise kaydedip nadasa bırakıyoruz. Aradan geçen zamanda şarkıya geri dönülüyor ise ya da onu hatırlatan başka bir melodi gelmişse ağır ateşte fokurdatıyoruz hep beraber. Kimisi paket halinde inme iner gibi geliyor. ‘Bil ki’ mesela…
Birçok sanat dinamiğine yapıldığı gibi, müziğin de kategorize edildiğini ve sınıflandırıldığını düşünürsek siz kendinizi bu kalıplaşmış terimlerden nasıl soyutluyorsunuz?
Hafif “ti”ye alıp “genre”lerle oynuyoruz. En son “Anatolian Electronic Pop” dedik yazma zorunluluğu olan bir festival başvurusunda. İçimizden gelen müziği ortaya koymaya çalışıyoruz. Kolay kategorize edilemedi ve can sıkıcı bir durum oluştu. Bunları düşünmek yerine her yıl albüm yayınlamak istiyoruz. Dürüst ve yeni olsun da hangi tür olduğu önemli değil. Melodilerin ırkı, dili olmaz. İyisi kötüsü olur.
Peki; seçimleriyle yaşantısının en iyi olmasını, farkına varılmayı, takdir edilmeyi ve bu yönde geri bildirim kazanmayı kafasına takmış aynı zamanda sizin de büyük ölçüde hedef kitleniz olarak tanımlayabileceğimiz Y kuşağı için müzik bir ‘çıkış yolu’ olabilir mi sizce?
Tabii ki olabilir, olacaktır. Hatta oluyor. Sinemadan sonra atılım sırası müzikte. Ülke olarak çok az şey ürettiğimizi fark ettiğimiz bir dönemde bu iyi bir haber. Umutsuzluğa alışmıyoruz. Hedef aldığımız bir kitle değil de ortak birkaç his aslında. Dürüst bir duygusal-zeka arayışı bizimkisi. Mevzubahis “Y” kuşağında bundan bol var anlaşılan ve bu ikinci iyi haber oldu. Kristal nesil teknolojiyi tanıyor. Tek başına müzik yapabilmek imkansız değil. Ama iki kişi yapmak daha güzel. İnsan tek başına az bir şeydir. En az iki kişi olun. Söz verin. Enstrümanınızı doğru seçin: Yalnız bir adaya düşmüşsünüz ve delirmenizi engelleyecek tek şeymiş gibi çalın enstrümanınızı. Herkes merak etmiyorken hepsine tek cevabınız müzikmiş gibi, bütün kainatın şifresi elinizdeymiş gibi dinleyin, deneyimleyin, üretin. Kaliteli ve orijinal olma fikri, sağlıklı bir gençlikteki doğru seçimler ile daha mümkün. Gençlik kanatlandırır. Gençlik insanlığı kanatlandırır. Sevgili müzik prodüktörümüz Taner Yücel’in bir sohbette dediği gibi; Üniversite dahil zorunlu ve ücretsiz eğitimi gençlerimize hediye edebilirsek büyük geri dönüşünü görürüz.
Herkesi bir ‘olmak kaygısı’ sarmış gidiyor. Yeni yeni keşfedilen bir müzik grubu olarak, kendi yarattığınız evrende ‘olmak’ sizin için ne ifade ediyor?
Motivasyonlarınızı ve bakış açınızı kendi gerçekliğinizle şekillendirdiğiniz bir yolda dikkatinizi dağıtacak duygu ve düşünceleri geride bırakarak, yapabileceğinizin en iyisine odaklanmak ve bunun için gayret göstermek, kaygılanmaktan çok daha anlamlı geliyor.
Son olarak, 26 Ocak’ta Tomtom’a taze bir nefes aldıran Anahit Sahne’de canlı & ritmik görsel sürprizlerle dolu özel bir konser verdiniz. Yakın tarihte etkinlik takviminizde neler var, sizi İstanbul dışındaki şehirlerde de görebilecek miyiz?
Farklı şehirlerde ve sahnelerde çalmayı çok istiyoruz. Yakın tarihte kesinleşen konserleri sosyal medya hesaplarımızdan duyuracağız.
Gelecek konserler:
8 Mart - Ankara ODTÜ MT 24. Geleneksel Rock Şenliği
20 Mart - İstanbul Kadıköy Sahne
Röportaj: Özge Yağmur
Fotoğraf: Nazlı Erdemirel