Güncelleme Tarihi:
Sevgililer Günü’nün kökeni antik çağlara dayanmaktadır. Bir Pagan geleneği olan bu etkinliklere Konstantin, Hristiyanlığı ilan ettikten sonra da devam edildi. Daha sonraları, bir Hristiyan geleneği olan Aziz Valentine Günü, Lupercalia geleneğinin yerini almıştır ve bayramın hamisi ve koruyucusu, Roma Imparatoru II. Claudius döneminde sevgilileri gizlice evlendirmeyi başaran Aziz Valentine olmuştur. Aziz Valentine, itaatsizliğinden dolayı 14 Şubat’ta idam edilmiştir. Bugün sevgililer 14 Şubat’ta onu minnetle anmaktadırlar.
"Aziz Valentine’e duyduğumuz minnetten dolayı para harcamaya bayılıyoruz."
SEVGİLİLER GÜNÜNDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ
Yine haftalar öncesinden başladı hazırlıklar. Kırmızıya doyduk. İçimiz dışımız kırmızı kalpler, kırmızı güller, vazoya sarılmış kırmızı yastıklarla doldu. Eros beni bugün mü vurur yarına mı bırakır diye beklemekten helak olduk. Öyle ki kendi gelmeden telaşı geldiğinden o gün gelip çattığında sende kutlayacak hal kalmıyor. Eğer stresten 13 Şubat akşamı vefat etmezsek 14 Şubat hazırlıklarımızı layıkıyla yerine getirmiş olabiliriz. Ama yok. 1 Şubat itibariyle tüm yurtta ve dünya genelinde başlayan “Kırmızıların İstilası” sevgilisi olanı da geriyor, olmayanı da. “Acaba ne hediye alsam, almasam mı yoksa? “Ya yeni de tanıştık, soramadım ben acaba kutluyor mu kutlamıyor mu Sevgililer Günü’nü?” “Nereye gideceğiz peki?” “Ay! ya beni eski sevgilimin takıldığı yere götürürse!” “Evde mi otursak biz en iyisi?”
Çok zor arkadaşlar çok. İki seçeneğiniz var. Ya bugünün ne kadar anlamsız olduğunu daha ilişkinin başlarında söylemeye başlayarak o günü boş geçmek ya da Sevgililer Günü gelmeden ayrılmak! Ups, ne dedi bu şimdi? Evet, dedim. 1’i ile 13’ü arası bu ayrılıklar için çok ideal günler. Ama göze batmaması için 13’üne çok da bırakmayın derim.
Aslında Sevgililer Günü önem verilmesi gereken bir gün müdür değil midir orası tartışılır zaten ama diyelim ki gereken önemi verdiniz. O zaman hakkını da vereceksiniz günün. Çaktırmadan bir beklenti içine girme ruh hali de olabiliyor. Maalesef bunun garantisi yok. Artık yedekte hediye mi bulundurmak istersiniz yoksa her ihtimali düşünüp son güne mi bırakırsınız orasını bilemem. Ve fakat karşı taraf bugünü kutlamak için can atıyorsa çok da incitmeyin duyguları. Kapitalizme yenilmeden de kutlanabilir bir gün aslında.
YALNIZLIĞIN 50 AVANTAJLI TONU
Yılın en kötü günü bu olsa gerek! Burnuna burnuna sokulan kırmızı gülleri elinin tersiyle itmek istemezdin belki ama üzgünüm, yalnızsın. Hayır hiç mi kafayı çalıştırmadın. Her yıl olduğu gibi bu yıl da gelecek 14 Şubat biliyorsun. Ben hiç gelmediğini görmedim. Görmezden geldiğim oldu ama muhakkak geldi, şaşmadı. Ama sen 14 Şubat’a yalnız mı gireceksin diyenlere sorarlar “Hocam hayırdır? Yeni yıl mı bu, siz neye giriyorsunuz?”
Bütün çift arkadaşlarınızın ziyadesiyle meşgul olduğu günde siz ne planladınız peki? Battaniye altı film? Kahve altı çikolata? Boş bir sahil kasabasında tatil? Yalnızlığın 50 avantajlı tonunu konuşalım mı?
Uzun yıllardır var olan bir ilişkin vardı diyelim. Her yıl kutladığın özel günlerin ve her bir özel gün için tasarladığın yeni fikirlerin. Sen her defasında çıtayı biraz daha yukarı çıkardıkça beklentiyi de arttırdın ama sende fikir bitti. Daha farklı, daha orijinal, inanılmaz olan her şeyi yapmıştın zaten. Şimdi yaptıklarını düşün. Bence harikaydın! Seni ideal sevgililer listesine alarak, önünü açıyorum. Arkana yaslan ve bekle. O aşk yine gelecek. Maddi zararını karşılayacak kocaman güzel bir yalnızlığın var! Hediye alma derdin yok, nereye gitsek derdin yok. Farkında mısın senin bir derdin yok! O halde sen bu işten kârlı çıktın dostum.
Bu dünyada tek yalnız sen değilsin! Bunu şu an ben yazdım diye fark ettiğini söyleyemezsin. Tamam yeryüzünde bu kadar yalnız olmasının senin yalnızlığına bir faydası olmadığını da biliyorum. Sadece korkularını yen diyorum. Sevgililer Günü’nde yalnız başına sokaklarda gezmeye hazır mısın? Yap bunu ve göster onlara!
Sevgililik güzel mertebedir eyvallah ama ben kutlamıyorum, kutlayanın da elinden almıyorum. Ama siz çok sevin, hep sevin.
Hadi bakalım, iyi bir sevgili olun.
Yazan: Tuğba Badal